Menşur. Hükümdar tarafından yapılan bir tayini, bir görev veya muafiyeti yahut iktâ tevcihini bildiren belge.
Sözlükte “yaymak, dağıtmak, kitabı basıp yayımlamak; diriltmek” anlamlarına gelen neşr kökünden türemiş olup “dağılmış, yayılmış” demektir. Herkese duyurulmak, açıklanmak ve yayılmak amacıyla yazıldığı için bu belgelere menşur denilmiştir.
Asr-ı saâdet’te, Hulefâ-yi Râşidîn ve Emevîler devrinde menşur tabirinin “buyruk ve ferman” mânasında kullanıldığına dair bir kayda rastlanmamıştır. Bu dönemde “buyruk” anlamında kitap, mektup ve ahidnâme kelimelerinin kullanıldığı görülmektedir. Abbâsîler’de ise iktâ tevcihiyle ilgili bir belgede hiç kimsenin iktâ sahibinden menşur, tevki1 veya hüccet ibraz etmesini isteyemeyeceği belirtilmektedir. Taberî’nin 187 (1803) yılı olaylarını anlatırken zikrettiği menşurun da genel anlamda belge karşılığı kullanıldığı anlaşılmaktadır. Ancak İbnü’l-Esîr, 354 (965) yılı olaylarını kaydederken halifelik divanından Ebû Ahmed Hüseyin b. Musa’nın nakîbü’t-tâlibiyyîn ve emîr-i hac tayin edildiğine dair bir menşur yazıldığını belirtir. Bu da IV. (X.) yüzyılda Abbâsîler’de menşur kelimesinin “halifenin buyruğu” mânasında kullanıldığını gösterir.
Fâtımîler’in her türlü resmî yazışma ve çeşitli görevlere yapılan tayinler için çok defa sicil, bazan menşur, bazan da sicil ve menşuru birlikte kullandıkları görülmektedir. Fâtimîler döneminde kâtipler sicil ve menşurun sonuna belge hangi divandan çıkmışsa onun adını kaydederlerdi. Fatımî Halifesi Hâkim-Biemrillâh, 407 (1016-17) yılında Halep ve civarında yaşayan halkın haraçtan muaf tutulmasına dair bir menşur yayımlamıştır.
Endülüs Emevî Devleti’nde tayin belgelerine menşur, sak ve sicil denilirdi. Ey-yûbîler’de sultan tarafından tayin edilen görevlilere verilen tayin belgesine menşur adı verilirdi. İktâlar da sultanın tuğrasını taşıyan bir menşurla tevcih edilirdi. Ancak Eyyûbîler’de taklit, menşur ve sicil kelimelerinin birbirinin yerine kullanıldığı görülmektedir. Misal kelimesi de menşur ve askerlere verilen iktâ beratı yerine kullanılmaktadır.
Halep’teki Hanefî medreseleri müderrisliğine tayin edilen Alâeddin el-Kâsânî’ye Selâhaddîn-i Eyyûbî tarafından bir menşur verilmişti. Yine Selâhaddîn-i Eyyûbî 3 Safer 567’de [6 Ekim 1171] Kâdî el-Fâzıl’ın yazdığı bir menşuru (sicil) Kahire Camii’nde okutarak meksleri (sanat ve ticaret erbabından alınan gayri şer’î vergi) kaldırmıştı. 580’de (1184-85) Selâhaddİn tarafından çıkarılan bu menşurlarda el-Me-likü’l-Efdal el-Melikü’l-Âdil’in kefaletiyle Suriye’de, el-Melikü’l-Azîz ise Takiyyüddin’in kefaletiyle Mısır’da babasının naibi tayin edilmiştir. Sultanın merkezde bulunmadığı zamanlarda onun yetkilerini kullanan nâiblere savaş kararı, idamlar, azil ve tayinler, iktâ dağıtımı, kabileler arasındaki anlaşmazlıklarda hakemlik ve orduya kumanda etme gibi çeşitli konularda yetki verildiğini ifade eden menşurlar tevcih edilirdi. Eyyûbîler’de bir kişiye verilen menşurda önce hutbe kısmı yer alır, daha sonra görev verilen kişinin liyakatinden, görev ve yetkisinden bahseden bölüm gelir ve menşur göreve tayin edilen şahsa yapılan nasihatlerle son bulurdu.
İlhanlılar çeşitli tayinlerle ilgili olarak yarlık (yarlıg), taklit ve ferman yanında menşur kelimesini de kullanmışlardır. Delhi Türk Sultanlığfnda menşur karşılığında ferman, ahkâm-i tevki ve tuğra kelimelerine yer verilmiş, ancak saltanatlarının tasdiki için hükümdarlar Abbasî halifelerinden menşur istemişlerdir. Nitekim Muhammed Tuğluk, 744’te (1343-44) Kahire’ye bir elçilik heyeti göndererek Halife Hâkim -Biemrillâh’tan menşur talep etmiş, halifenin elçisi saltanatını tasdik eden bir menşur getirince onu büyük saygıyla karşılamıştı.
Memlükler devrinde her belge için ayrı ayrı tabirler ortaya çıkınca menşur kelimesi daha çok iktâ tevcihiyle ilgili olarak kullanılmıştır. İktâlara dair menşurlar daima Dîvân-ı İnşâ’dan sultan adına yazılır ve onun tasdikine arzedilirdi. İktâ menşurları hacim ve yazı bakımından iktâ sahiplerinin askerî rütbesine göre değişirdi, îbn Abdüzzâhir tarafından Kalavun’un oğlu Muhammed için yazılan ve güzelliğinden dolayı “sultânü’l-menâşîr” denilen menşurla çeşitli kavimlere mensup emirlere verilen iktâ menşurlarını Kaî-kaşendî kaydetmiştir.
TDV İslam Ansiklopedisi