Merhamet Nedir, Ne Demek, İslamda, Kuranda, Anlamı, Hakkında Bilgi

Merhamet. Sözlükte “acımak, şefkat göstermek” anlamında masdar, “acıma duygusu, bu duygunun etkisiyle yapılan iyilik, lütuf” anlamında isim olarak kullanılan merha­met ve aynı mânadaki rahmet kelimeleri Öncelikle Allah’ın bütün yaratılmışlara yö­nelik lütuf ve ihsanlarını ifade etmekte, bunun yanında insanlarda bulunan, on­ları hemcinslerinin ve diğer canlıların sı­kıntıları karşısında duyarlı olmaya ve yar­dım etmeye sevkeden acıma duygusunu belirtmektedir. İslâmî kaynaklarda mer­hamet kavramı genellikle rahmet kelime­siyle ifade edilir. Ancak Türkçe’de merha­met hem Allah’a hem insanlara, rahmet ise özellikle Allah’a nisbet edilerek kulla­nılır. Kaynaklarda Allah’ın rahman ve rahîm isimleri açıklanırken evrendeki bü­tün oluşlar gibi insanlardaki merhamet duygusunun da Allah’ın insanlığa lutfu olduğu belirtilir. Gazzâlî bir kimse­ye gerçek anlamda merhametli denilebilmesi, dolayısıyla acıma duygusunun ah­lâkî bir değer taşıması için onun acıdığı kişinin ihtiyacını gücü ölçüsünde karşıla­ması, bunu da hür iradesiyle yapması ge­rektiğini belirtir. Hemen bütün tariflerinde acıma, yufka yüreklilik (rikkatü’l-kalb), ilgi ve şef­kat (teattuf, in’İtâf), elem duyma (teellüm) gibi kavramlarla psikolojik yönüne vurgu yapılan merhamet insanlar arasındaki duygu birliğinin, dayanışma ve paylaşmanın başta gelen âmillerinden sayılmak­tadır. Evlât sevgisi, ana babaya saygı ve itaat, sıla-i rahim, yaşlılara, yoksullara, hastalara, sakatlara, yetimlere, kimsesiz­lere yardım etme gibi erdemlerin mer­hamet duygusunun yansımaları olduğu kabul edilmektedir.

Kaynaklarda rahmet merhamet kav­ramına insanlara nisbet edildiğinde duy­gusal bir anlam yüklenirken Allah’a nis­bet edildiğinde O’nun fiilî sıfatı olarak ka­bul edilmesi, dolayısıyla Allah hakkında duygusal mânada değil O’nun yarattıkla­rına in’am ve ihsanı, af ve mağfireti ola­rak anlaşılması gerektiğine dikkat çekil­mekte, buna gerekçe olarak da duygula­rın değişkenliği ve bu yönüyle beşerî bi­rer kusur sayılması gösterilmektedir. Esasen şefkat ve merhamet gibi duygular Allah’ın İnsanların içine koyduğu birer iyilik aracı olup asıl amaç muhtaç ve çaresizlere yar­dım edip sıkıntılarını gidermektir. Bu açı­dan bakıldığında bir kimseye acıyan kişi, eğer bu acımanın verdiği elemden ken­disini kurtarmak ve rahatlamak için ona yardım ederse merhamette kemale ulaş­mış sayılmaz; çünkü merhamette kemal, kişinin kendisini değil muhtaç ve çaresiz olanı rahata kavuşturmayı amaçlamasıdir.

Kur’ân-ı Kerîm’de merhamet kelimesi bir âyette geçerken [Beled 90/17] rah­met 114 defa tekrar edilmiştir. Ayrıca 260 kadar âyette Allah’ın rahman ve ra-hîm isimleriyle aynı kökten olan çeşitli fiil ve isimler yer almakta, bu âyetlerin bü­yük kısmında Cenâb-ı Hakk’ın müminle­re, genel olarak insanlara ve diğer varlık­lara yönelik lütuf ve ihsanlarından söz edilmektedir. Bazı âyetler­de merhamet kavramı insanlar arasında­ki acıma duygusunu ve bu duygudan kay­naklanan iyiliği ifade etmektedir. Meselâ Hz. Peygamber’İn müminlere karşı çok şefkatli ve merhametli olduğu [Tevbe 9/128] yine Resûlullah’ın ve müminlerin birbirlerine karşı merhametli, inkarcıla­ra karşı sert ve tavizsiz oldukları [Feth 48/29]Allah’ın karı-koca arasına sevgi ve merhamet koyduğu [Hadîd 57/27] bildirilmekte, evlâtlara yaşlı ana babala­rının üzerine merhamet kanatlarını ger­meleri emredilmektedir.[İsrâ 17/24] Hadislerde de rahmet ve merhamet hem Allah’ın kullarına lütuf ve ihsanı hem de insanların birbirlerine ve diğer canlılara karşı şefkat, ilgi ve yardımları için kulla­nılmaktadır. Ayrıca gerek Kur’an’da ge­rekse hadislerde başka İfadelerle de in­sanlar birbirlerine ve diğer canlılara şef­kat ve merhamet göstermeye teşvik edilmiştir. Özellikle Mekke döneminin ilk yıllarında zenginlik, asalet gibi maddî ve dünyevî imkânların en yüksek değer öl­çüsü olarak kabul edildiği, âciz ve kimse­sizlere karşı ilgisizlik ve acımasızlığın hü­küm sürdüğü bir ortamda inen âyet ve sûrelerde ağırlıklı olarak Allah’ın birliği, kudreti ve lütufkârlığı ile âhiret konula­rının yanında nesep, servet ve sosyal sta­tü farkı gözetmeden herkese karşı sevgi ve merhamet duygularıyla yaklaşmayı. bilhassa yoksulları ve kimsesizleri ko­ruyup gözetmeyi, nihayet toplumda bir merhamet ve sevgi ahlâkı geliştirmeyi hedefleyen hükümler geniş yer tutar. Bu dönemde nazil olan Beled sûresinde (90/ 5-17) Mekke’nin mağrur ve kibirli aristok­ratları eleştirilirken sahip oldukları şeyle­rin birer ilâhî lütuf olduğuna işaret edil­dikten sonra gerçek insanlık değerini ka­zandıran iyiliklerin bazı örnekleri insanları esaret zincirinden kurtarmak yetimi ve yoksulu doyurmak, iman edip birbirine sabrı ve merhameti tavsiye edenlerden olmak şeklinde sıralanmıştır. Pek çok âyette kimsesiz ve çaresizler karşısında ilgisiz kalanlar, acımasız davrananlar [me­selâ bk. Fecr 89/17-26; Leyl 92/7-11; Mâun 107/1-7] haksız yollarla yetimle­rin mallarını yiyenler [Nisâ 4/10] kız çocuklarından utanç duyanlar [Nahl 16/58-59] ve onları acımasızca Öldürenler [Tekvîr8l/8-9] “Allah’ın doyurmadığını biz mi doyuracağız?” diyenler [Yâsîn 36/ 47] ağır şekilde eleştirilmiştir. Müminler için bir ahlâk örneği olarak gösterilen Hz. Peygamber’e özellikle çevresindeki yok­sul ve kimsesizlere merhametli davran­ması, onları incitmekten sakınması, sıkın­tılarını giderme İmkânı bulamadığı du­rumlarda bile güzel sözle gönüllerini al­ması Öğütlenmiş, aksine davranması ha­linde zalimlerden olacağı uyarısında bulu­nulmuştur.[En’âm 6/52; İsrâ 17/28; Kehf 18/28; Abese 80/1-4] Resûl-i Ek­rem’in müminlere karşı engin merhame­tini ve düşkünlüğünü özetleyen ifadeler [Tevbe 9/128]aynı zamanda müslü-manlar için de bir ahlâk modeli ortaya koymaktadır. Resûlullah’ın insanlara karşı yumuşak davranması “Allah’tan bir rah­met” olarak değerlendirilmekte [Âl-i imrân 3/159] gerek bollukta gerekse darlıkta mallarından hayra harcayanlara, kin ve öfkelerini bastıranlara ve insanları affe­denlere genişliği gökler ve yer kadar olan bir cennet vaad edilmektedir.[Âl-i İmrân 3/133-134]

Hz. Peygamberin, “İnsanlara merha­met etmeyenlere Allah da merhamet etmez. “Merhamet etme­yene merhamet edilmez” şeklindeki ha­disleri İslâm ahlâkının karakteristik ifadelerindendir. Resûlullah müminleri bir­birini sevmekte, birbirine acımakta, or­ganlarından biri hastalandığında diğer­lerinin de bu yüzden elem çekip uykusuz kaldığı vücuda benzetmiştir. Hiçbir za­man çocuklarını öpmediklerini söyleyen­lere, “Allah kalplerinizden merhamet duy­gusunu çekip almışsa ben ne yapabili­rim?” diyerek üzüntüsünü belirtmiş müslümanların her alanda ilişkilerini sev­gi, merhamet, yardımlaşma ve dayanış­ma yönünde geliştirmelerini, sıkıntılarını paylaşmalarını emretmiştir. Aynı duyarlılığı hayvan­lar konusunda da göstererek zor durum­daki bir hayvanı kurtaran kişinin bu saye­de cenneti hak ettiğini bir hayvanı ölüme terkedenin de cehennemlik olduğunu bildirmiş, atış tâli­mi yaparken canlı hayvanı hedef alanları lânetlemiştir. Hadis mecmuaların­da ve diğer ilgili kaynaklarda yüzlerce ör­neği bulunan bu tür hadisler İslâmiyet’in bir merhamet dini olduğunu gösteren belgeler olup bu ahlâk anlayışı sonraki İslâmî kaynaklara da yansımıştır. Fahred-din er-Râzî, Beled sûresinin 17. âyetini açıklarken yoksullar ve mazlumlara yar­dım edip destek olmayı teşvik yanında kö­tülüğe yönelenlere acıyıp onların kötülük yapmalarını engelleme yönündeki çaba­ları da bu âyetteki “merhameti tavsiye” içinde değerlendirmiştir. Gazzâlî de esmâ-i hüsnâ-nın şerhine dair eserinde Allah’ın rahman isminin kula yansımasını Allah’ın gaflete dalmış kullarına dahi merhametle mua­mele etmek, şiddete başvurmadan, yumuşak bir üslûpla vaaz ve nasihat yapa­rak onları gafletten kurtarmak, isyankâr­lara eziyet etmekyerine merhamet naza­rıyla bakmak; rahmet isminin yansıma­sını da kişinin gücü yettiğince malıyla, mevki ve İtibariyle muhtaç durumdaki her insanın imdadına yetişmek, çevre­sinde ve memleketinde yetişebildiği her fakirin ihtiyacını karşılamak, bunlara gü­cü yetmiyorsa onun için dua edip üzün­tüsünü izhar ederek sıkıntı ve ihtiyacına ortak olduğunu kendisine hissettirmek şeklinde açıklamıştır.

TDV İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski