Yaklaşık 60 km2‘lik geniş ve düz bir alana yayılan Merv şehrinin harabeleri arasında en eski mimarlık kalıntıları Erkkale’de bulunmaktadır. Bazı İslâm kaynaklarına göre bu kalenin İ1K banisi Turan ve İran’ın ortak efsanevî hükümdarı Tahmûrâs Kâşgarî’ye göre ise Türk Hakanı Alp Er Tunga’dır. Kerpiçten dairevî biçimdeki sur duvarları ile 20 hektarlık bir alanı kuşatan kalede yapılan kazılar sonucunda saray, tapınak ve ev temelleri ortaya çıkarılmıştır. Tarihi milâttan önce VI-V. yüzyıllara kadar uzanan bu kalıntıların araştırmalar ilerledikçe daha gerilere gitmesi mümkündür.
Erkkale’nin güney istikametinde ilk defa Selefkoslar tarafından iskân edilen ve sonraki dönemlerde de oturulmuş olan Gâvurkale, merkezinde hükümet binalarının bulunduğu, etrafı dörtgene yakın kerpiç sur duvarlanyla çevrili bir yerleşim yeridir. Sâsânîler ve erken İslâm devirlerinde şehir burası ve civarındaki meskûn mahalden ibaretken Ebû Müslİm-i Horasânî döneminde batıya doğru taşarak büyümüş ve Maçan Ark’ı üzerinde yapılar, bu arada bir cami ile dârü’l-imâre bina edilmişti. X. yüzyılda Merv’i Horasan’ın en güzel şehri olarak nitelendiren ve temizliğinden özellikle söz eden İştahrî, şehrin içinden geçen Razik ve Maçan kanallarının kıyısı boyunca köşklerin dizildiğini, yapıların balçıktan kurulduğunu ve şehirde cuma namazının kılındığı üç caminin mevcut olduğunu kaydeder. Bunlardan Benimahan adı verilen eski cami ilk fetihler devrinden kalmıştı. İkinci cami şehir kapısı yakınında yer alıyordu; Ebû Müslim’in inşa ettirdiği üçüncü cami de Maçan Kanalı kıyısında ve hükümet konağının arkasında bulunuyordu.
Merv’in batı kesiminde VI-VII. yüzyıllara tarihlendirilen iki köşk kalıntısı dikkat çekici anıtlardır. Büyük Kızkale ve Küçük Kızkale (Yiğitkale) adı verilen bu yapıların birbirine uzaklığı 100 m. kadardır. Çift katlı olarak inşa edilen köşkler, dış cephelerindeki “gofra” denilen yarım silindirik yivleri ve bir orta mekânın etrafında şekillenen merkezî planlan ile bölgedeki sivil mimarinin karakteristik özelliklerini yansıtmaktadır.
Selçuklu devrinde tamamen bir Türk şehri karakteri kazanan Merv başşehir olduğu dönemde (1118-1157) mimarlıkta da büyük gelişme göstermiştir. Esasen şehrin bu parlak devri, Melikşah’ın emriyle 1080-1090 yılları arasında Gâ-vurkale’nin batısında Sultankale’nin inşa edilmesiyle başlamıştır. XI-XI1. yüzyıllar yerleşmesini çeviren kale 1095’te Arslan Argun, 1153*te Oğuzlar tarafında tahrip edilmiş, fakat 1220-1221 ‘deki Moğol istilâsına kadar her defasında yeniden onarılarak kullanılmıştır. Onun kuzeydoğusundaki Şehriyarkale, Selçuklu sarayı ve diğer hükümet binalarını kuşatan bir iç kaledir. Sultankale ile aynı zamanlarda kurulduğu sanılan bu kalede o dönemden çok harap durumda birkaç yapı kalıntısı mevcuttur. Büyük bir Selçuklu saray külliyesine ait bu kalıntılardan kuzeybatıda-kinin muhafız birliğinin barınağı, orta kısımdakilerin ise sultan köşkü ve divanhane olduğu kabul edilmektedir. Bugün yalnızca birkaç duvar parçası ve yer yer kümelenen kerpiç yığınlarından ibaret bulunan köşk iki katlı ve dört eyvanlı avlulu bir plan arzetmektedir. Pugaçenkova 1950’lerdeki araştırmalarında binanın iki katında elli kadar mekân tesbit etmiştir. Nisbeten daha iyi korunduğu görülen ve dıştan yivli duvarlarıyla dikkati çeken divanhane ise uzunlamasına dikdörtgen tek hacimli iç mekândan ibaret olup üzeri tonozla kapatılmıştır.
Merv’in mimari yapıları Moğol istilâsında tamamıyla yıkıma uğramıştır. Kale ve hisarları yerle bir edilen şehirde cami, medrese, han, hamam ve kütüphaneler yakılıp yıkılmıştır. Selçuklu dönemi eserlerini neredeyse bütünüyle yok eden bu tahribattan sonra yalnızca birkaç mimari eser ayakta kalabilmiştir. Bunlardan en eski tarihli ve kitâbeli olanı, Sultankale’-nin 1 km. kadar kuzeybatısında yer alan (1112-13) yılında Şerefeddin Ebû Tâhir tarafından inşa ettirilen kare planlı yapının üzeri tromplu tek kubbe İle örtülmüştür. Sultan Sencer’in XII. yüzyılın ortalarında kendisi için yaptırarak “dârü’l-âhire” adını verdiği türbesi şüphesiz Merv’in en önemli mimari anıtıdır. Sultankale’nin merkezinde bulunan ve çevresinde kazılarla açığa çıkarılan bina temellerinden bir külliyenin çekirdeğinde yer aldığı anlaşılan türbe, yalnız Merv’in ve Türkmenistan’ın değil XII. yüzyıl İslâm dünyasının şaheseri durumundadır. Kare planlı kübik bir gövde üzerinde galeriler şeklinde yükselen türbeyi içten 17 m. çapındaki nervürlü kubbesi örtmektedir. Yapı çift kubbeli İken dış kubbe ve onu kaplayan fîrûze renkli çiniler bütünüyle yok olmuştur.
Şehirde Büreyde b. Husayb el Eslemîve Hakem b. Amr el Gıfârî adındaki sahâbîlere ait türbelerle Yûsuf el-Hemedânî Türbesi’nin de Moğol işgalinden önce mevcut olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Sultankale’nin güneydoğusunda eski bir mezarlıkta bulunan sahâbî türbeleri, XV. yüzyılın başlarında Şâhruh tarafından yeniden yaptırılarak bunların kuzey yönünde iki eyvan ve batı yönünde bir mescid inşa ettirilmiştir. Kare planlı ve üzeri kubbeli olan türbeler XX. yüzyıl başlarında yeniden onarım görmüştür. Bu yapılar o günkü şekliyle ayaktadır; yıkılan mescidin yerine son yıllarda yenisi yapılmıştır.
Sultankale’nin kuzeydoğusunda yer alan Yûsuf el-Hemedânî Türbesi 535’te (1140) vefat eden Hoca Yûsuf el-Hemedânî adına inşa ettirilmiştir. İlk yapı Moğollar tarafından tahribe uğradığı için eser daha sonraları tamir görmüş olmalıdır. XVI. yüzyılın başlarında türbenin güneyinde ve 1890’da kuzeyinde birer mescid yaptırılmıştır. Her iki bina da orijinalliğini korurken türbe son zamanlarda geçirdiği bir restorasyonla tamamen yenilenmiştir. Merv’in diğer bir mezar anıtı Kız Bîbî Türbesi’dir. Sultankale’nin güneybatısında yer alan eserin kimliği tam olarak aydınlatılmamıştır. XII. yüzyıldan kaldığı kabul edilen ve yakın zamanlarda esaslı bir restorasyonla yenilenen kare planlı yapıyı üzeri tromplu sivri bir kubbe örtmektedir.
Yakut’un özellikle sözünü ettiği Merv’in medrese ve kütüphanelerinden hiçbir iz kalmamıştır. Eserinde şehirde on vakıf kütüphanenin bulunduğunu kaydeden Yâküt bunların adlarını da saymaktadır. Ancak söz konusu yapıların mimarileri konusunda yeterli bilgi yoktur.
Moğol işgalinde Murgâb Bendi’nin yıkılmasıyla Merv vahası çöl haline geldiği için uzun süre şehirde ve çevresinde ya pılaşma açısından kayda değer bir canlanma olmamıştır. Ancak çok sonraları, XV. yüzyılın başlarında Umurlu Şâhruh’un emriyle Merv’de bazı yapılar ve su bendi (Sultan Bend) onarılarak şehir ihya edilmiştir. Devrin tarihçisi Hâfız-ı Ebrû’nun kaydettiğine göre Şâhruh. Sultan Kale’nin güneyinde Yeni Merv de denilen Abdullah Hankale’yi kurdurmuş, gerekli binaların inşası tamamlanınca buraya başka yerlerden insanlar getirterek yerleştirmiştir. Yaklaşık on yıl zarfında şehir yine bağları bahçeleri, çarşı pazarları, cami, medrese ve han hamam gibi yapılarıyla canlı bir görünüme kavuşturulmuştur. Ancak o devrin yapılarından da pek az mimari eserin kalıntısı günümüze ulaşabilmiştir. Bu dönemin camileri arasında en önemlisinin 820’de (1417) Şâhruh tarafından inşa ettirilen Merv Camii olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Şah I. Abbas devrine kadar işlevini sürdüren ve XIX. yüzyılın ortalarında yarı yıkık bir hal alan cami bugün mevcut değildir. Sultankale ile Abdullah Hankale arasında yöre halkı tarafından “Hacı Melikin Tandın” diye adlandırılan üç yapı kalıntısı görülmektedir. En büyüğü XII-XIII. yüzyıllarda, diğerleri XV. yüzyılda kerpiçten kurulan ve konik bir görünüş arzeden yapılar buzhane olarak inşa edilmiştir. Abdullah Hankale’nin kuzeybatısında yer alan Bayram Ali Hankale Merv kalelerinin sonuncusudur. İnşa tarihi kesin olarak tesbit edilemeyen yapının XVİ1-XVIII. yüzyıllarda yaptırıldığı sanılmaktadır.
- Merv Şehri -Türkmenistan- Çevresindeki Mimari Yapılar
- Merv Şehri -Türkmenistan- Nerede, Tarihi, Özellikleri
TDV İslam Ansiklopedisi