Meşhed. İran’da Horasan eyaletinin merkezi olan şehir.
Keşefrûd (Âbımeşhed) vadisinde deniz seviyesinden 970 m. yükseklikte kurulmuştur. İslâm öncesine ait 25 km. uzaklıktaki eski Tûs’un yerini almış ve kaynaklarda onunla karıştırılmıştır. Aslında Tûs aynı ismi taşıyan şehrin de içinde yer aldığı bölgenin adıdır. Bu durum, sonraki İslâm coğrafyacıları arasında Tûs bölgesinde Tâberân ve Nûkân adlı iki şehrin bulunduğu düşüncesinin yerleşmesine yol açmıştır. Komşu olduğu düşünülen bu yerler daha sonra Tûs’un iki mahallesi olarak değerlendirilmiş aynı telakki Avrupalı müelliflerin eserlerinde de tekrarlanmıştır. Tâberân ve Nûkân’ı iki ayrı şehir gibi gösteren eski Arap coğrafyacılarına göre Tâberân Tûs’un yerinde bulunduğu şehirdir. Kendi içindeki Senâbâz (Senâbâd) köyü ile karıştırılan Nûkân ise Hârûnürreşîd ve İmâmiyye’nin sekizinci imamı Ali er-Rızâ’nın türbelerinden yaklaşık 1,5-2 km. mesafede ve bugünkü Meşhed’in kuzeydoğusunda yer almaktaydı.
Horasan bölgesine sefer düzenleyen Hârûnürreşîd, Senâbâz köyündeki kalede hastalanarak vefat etmiş ve kale yakınındaki bahçeye defnedilmiştir. Kaynakların bir kısmında Hârûnürreşîd’in ölüm yerinin Tûs, bazısında Senâbâz diye gösterilmesi Senâbâz’ın Tûs’a 1 mil kadar uzaklıkta bulunması sebebiyle olmalıdır. Halife Me’mûn, dokuz yıl sonra veliahdı İmam Ali er-Rızâ ile Merv’den dönerken Senâ-bâz’a uğrayıp birkaç gün kalmış, İmam Ali er-Rızâ aniden hastalanıp ölünce Me’mûn onu babasının mezarının yanına defnettir m iştir. 0 sırada küçük bir köy olan Senâbâz, bu olayın ardından bütün Şiîler için önemli bir ziyaretgâh haline gelerek büyük gelişme kaydetmiş ve zamanla “Meşhed” f şehâdet yeri, mübarek mezar, mübarektürbe diye anılmaya başlanmıştır. Şehrin ismini Meşhed olarak zikreden ilk müellif, IV. (X.) yüzyıl İslâm coğrafyacılarından Muhammed b. Ah-med el-Makdisî’dir. Makdisî şehrin, içinde evler ve çarşısı olan bir kalesi bulunduğunu. Amîdüddevle Faik tarafından türbe üzerine yaptırılan caminin Horasan bölgesinin en güzel camisi kabul edildiğini söyler.
İmam Ali er-Rızâ’nın türbesi Gazneli Mahmud’un babası Sebük Tegin döneminde tahribata uğradı (384/994). Türbeyi yeniden yaptıran Gazneli Mahmud, Tûs halkının burayı ziyarete gelen Şiîler’e eziyet vermemesi için önlemler aldı. Gazneli Mahmud’un oğlu Sultan Mesud döneminde Horasan Valisi Ebü’l-Fazl Sûrî429’da (1037-38! türbeyi korumak amacıyla şehirde tahkimat yaptırdı. İmam AH er-Rızâ’nın türbesini ŞİÎ-ler’in yanı sıra Sünnî devlet adamları da ziyaret etmiştir.
510 yılının âşûrâgünü [25 Mayıs 1116] Meşhed’de Sünnîler’le Şiîler arasında çıkan, birçok kişinin ölmesine sebebiyet veren çatışmalar sırasında İmam Ali er-Rızâ’nın türbesi tahrip edildi. Bu hadiselerden sonra Meşhed’de cuma günleri hutbe okunamaz oldu. Şehri muhtemel saldırılardan korumak için 515’te (1121) etrafına müstahkem bir sur yapıldı. 548 (1153) yılında Oğuzlar Tûs’a girip her tarafı tahrip ettikleri halde Meşhed’e dokunmadılar. 556’da da (11 ö 1) Tûs ve Meş-hed’i yağmalayarak birçok kişiyi öldüren Oğuzlar, İmam Ali er-Rızâ’nın türbesine yine zarar vermediler. Meşhed 617 (1220) ve 696 (1296) yıllarında Moğollar tarafından yağmalandı. İlhanlılar devrinde sikkeler üzerinde görülen Nûkân adının yerini 730’lardan (1330) itibaren Meşhed almış, şehir daha sonraları Meşhed-i Ali b. Mûsâ er-Rızâ, Meşhed-i Rızâ, el-Meş-hedü’r-Rezavî. Meşhed-i Tûs, Meşhed-i Mukaddes olarak da anılmıştır.
733’te (1333) Meşhed’i ziyaret eden İbn Battûta buranın meyveleri ve suları bol büyük bir şehir olup Tâhir unvanlı Muhammed Şah tarafından yönetildiğini. İmam Ali er-Rızâ’nın türbesinin yanında bir medrese ve mescid bulunduğunu kaydeder. VIII. (XIV.) yüzyılın sonlarında şehre hâkim olan bir Moğol asilzadesi bağımsız devlet kurmak amacıyla ayaklanınca Timur’un oğullarından Mîrân Şah babasının emriyle Tûs üzerine yürüyerek birkaç aylık kuşatmanın ardından burayı ele geçirdi (791/1389). Yağmalanıp harabeye çevrilen Tûs’tan kaçabilenler İmam Ali er-Rızâ’nın türbesinin çevresine yerleştiler. Tûs bu tarihten sonra bir daha inşa edilmedi ve Meşhed bölgenin merkezi haline geldi. Don Ruy Gonzales de Clavijo, 1404te birkaç gün kaldığı Meşhed’i büyük bir şehir ve ziyaretgâh olarak tanıtır. Timurlular’dan Şâhruh ve hanımı Gevher Şad, Meşhed’in ve İmam Ali er-Rızâ’nın türbesi için önemli hizmetlerde bulundular. Şâhruh’un devlet idaresinde büyük nüfuza sahip olan hanımı şehirdeki imar faaliyetleriyle yakından ilgilendi, Meşhed’de Mimar Kıvâmüddin’e yaptırdığı camiden başka (821/1418) birdârül-huffâzve dârüssiyâde inşa ettirdi. Bu sırada Şâhruh, İmam Ali er-Rızâ’nın türbesine 3000 miskallik altın kandil hediye etti, ayrıca bir medrese ve Meşhed’in doğusunda bir bahçe ve konak yaptırdı. Gevher Şad’ın hizmetindeki kadınlardan Perîzâd da Meşhed’de medrese (Medrese-i Perîzâd) inşa ettirdi; bu binanın karşısında Şâhruh döneminin beylerinden Gıyâ-seddin Yûsuf Hâce Bahadır 843’te (1439) Dûder adıyla bilinen bir medrese yaptırdı. Meşhed’de Timurlular dönemine ait diğer bazı mimari eserler de şunlardır: Künbed-i Hiştî, Medrese-i Bâlâser, Mes-cid-i Şâh ve Eski Saray. Timurlu Hükümdarı Uluğ Bey 852’de (1448) Meşhed’e hâkim oldu. Çağatay edebiyatının ünlü şairi ve devlet adamı Ali Şîr Nevâî tahsil hayatını 1456-1464 yıllan arasında Meşhed’de İmam Ali er-Rızâ Medresesİ’nde sürdürdü. Arkadaşı Hüseyin Baykara döneminde meşhur eyvanı İnşa ettirdi. Günümüzde Meşhed’de ana caddeden geçen ve daha Önceleri Tûs’a su veren 2,5 m. genişliğinde ve 1,5 m. derinliğindeki kanal da Ali Şîr Nevâî tarafından yaptırılmıştır. 74 kilometrelik bu su yolu Çeşme-İ Gilâs’tan beslenmektedir. Bu kanalın inşası Meşhed’in gelişmesine büyük ölçüde yardımcı olmuştur. Timurlular’ın Horasan hâkimi Ebü’l-Kâsım Bâbür 861 de (1456-57) Meşhed’e gelip ertesi yıl burada vefat etmiş, Şâhruh’un oğlu İbrahim Mirza da Meşhed’de ölmüştür.
Safevîler’in İran’a hâkim olmasının ardından Meşhed’de büyük bir imar faaliyeti başladı. Şehir, İmâmiyye’yi devletin resmî mezhebi haline getiren Şah İsmail, oğlu I. Tahmasb ile Şah I. Abbas zamanında özel ilgiye mazhar oldu. X. (XVI.) yüzyılda Sünnî Özbekler’in saldırılarından hasar gören Meşhed’i 913’te (1507) Şeybâ-nî Han ele geçirdi; yirmi bir yıl sonra I. Tahmasb tarafından kurtarılmasının ardından daha güçlü surlar ve kalelerle tahkim edildi. Tahmasb eski sarayın kuzeyinde altın kaplı muhteşem bir minare yaptırdı. Özbekler, 951 (1544) yılında Meş-hed’İ tekrar ele geçirip birçok kişiyi öldürdüler. 997’de (1589) Şeybânîler’den Ab-dülmü’min dört aylık muhasaradan sonra Özbekler’in elindeki şehre girdi. Bu sırada kutsal mekânlar dahil her yer yağma edildi. Şah I. Abbas Meşhed’i ancak dokuz yıl sonra geri alabildi. Meşhed 1084′-te (1673) vuku bulan depremde zarar gördü. Şah II. Tahmasb devrinde Afganlı Abdâlî kabilesi Meşhed’i bir süre işgal altında tuttuysa da İranlılar 1139’da (1726) şehri tekrar ele geçirdiler. 1153’te (1740) Nâdir Şah ile birlikte Meşhed’e gelen Hindistanlı seyyah Abdülkerîm şehrin Tûs’un harabeleri üzerinde İhtişamla yükseldiğini belirtir. Meşhed Nâdir Şah döneminde (1736-1747) altın çağını yaşadı. Şehri imparatorluğun merkezi yapan Nâdir Şah, I. Tahmasb’in İnşa ettirdiği minarenin yeniden tezyini yanında Eyvân-ı Ali Şîr Nevâî’yi de onarttı. Türbeye çok kıymetli armağanlar ve 400 yazma eser bağışladı. Burada kendisi için bir türbe yaptıran Nâdir Şah’ın ölümünün ardından İran’ın başşehri olmaktan çıkan Meşhed, taht mücadeleleri yüzünden meydana gelen kargaşa ortamında Afgan Şahı Ahmed Dürrânî’nin eline geçti (1163/1750 veya 1167/1754). Bu devrede Ahmed Şah Dür-rânî ve halefi Timur Şah, Horasan’ı kendilerine tâbi bir devlet haline getirerek başına Afşarlı Şâhruh’u geçirdiler. Timur Şah’ın ölümünden sonra Kaçar hanedanından Ağa Muhammed Han, Şâhruh’u idam ettirip Horasan’la İran’ı birleştirmeye çalıştı. Onun bu düşüncesi ancak Feth Ali Şah tarafından 1218 (1803) yılında gerçekleştirilebildi. Feth Ali Şah Meşhed’de büyük hizmetlerde bulundu. Onun döneminde inşasına başlanan Yeni Saray 1855’te Nâsırüddin Şah zamanında tamamlandı. Feth Ali Şah ve Nâsırüddin Şah devrinde yeni medreseler kuruldu, şehir tekrar itibar kazandı ve nüfusu 50.000’e ulaştı. XIX. yüzyıl ortalarında Meşhed Valisi Hasan Han Sâlâr’ın iki yıl süren isyanı 1849 yılında kıtlık yüzünden halkın valiye karşı ayaklanması ile sona erdi. 191 l’de Herattı Yûsuf adlı bir kişi Meşhed’de kendisini hükümdar ilân edip karışıklıklara yol açınca Rus kuvvetleri 1912’de şehri top ateşine tutarak 100 kişinin ölümüne sebep oldular. Bir müddet sonra Heratlı Yûsuf yakalanarak idam edildi ve şehir tekrar İran hâkimiyetine geçti. Meşhed bu tarihten itibaren İran’ın Horasan eyaletinin merkezi durumundadır.
Eski İran şehirlerinin birçoğu gibi Meşhed de heybetli bir surla çevrilmiştir. Surların altı kapısı vardır. Şehrin güneybatı kesiminde dikdörtgen şeklindeki iç kalenin köşelerinde dört kule, ayrıca daha küçük burçlar bulunur. 1876’da tamamlanan ve geniş bahçeleri oian bir saray iç kaleye ilâve edilmiştir. Şehir altı büyük, on küçük mahalleye ayrılmıştır. Meşhed’i İkiye bölen, kervanların geçtiği, taşıma ve gezinme yeri olan, her sınıftan insanın ve özellikle ziyaretçilerin bulunduğu ana cadde, saat kulesi ve makkârehâne Şah I. Abbas tarafından yaptırılmıştır. Safevîler devrine ait mimari eserler arasında Medrese-i Mirza Ca’fer( 1061/1651), Musallâ (1676-1677) ve Hâce Rebî’ Türbesi (1031/1622) sayılabilir.
Ana cadde iki kısma ayrılır. İmam Ali er-Rızâ’nın türbesinin bulunduğu kutsal bölgeye Harem-i şerif, Harem-i Mukaddes ve Harem-i Rezavî denildiği gibi “best” (sığınılacakyer, sığınak) veya sadece “imam” da denilmektedir. Zaman içinde bir külliye halini alan Harem bünyesinde çok sayıda yazma eser ihtiva eden Kitâbhâne-i Merkezî-i Âsitân-ı Kuds-i Rezavî adiı kütüphane başta olmak üzere İslâmî ilimler konusunda önemli araştırma merkezleri kurulmuştur.
Meşhed günümüzde geniş caddeleri, büyük camileri, kütüphaneleri ve mimari eserleriyle ticaret, kültür, sanayi ve turizm alanlarında İran’ın Tahran’dan sonra geien ikinci büyük şehridir. Çok sayıda eğitim ve öğretim kurumu, eskiden beri varlığını sürdüren Hacı Hüseyin, Molla Muhammed Bakır, Molla Tâcî, Mirza Ca’-fer, Bâlâser, Perîzâd Hanım, Dûder, Süleyman Han, Hayrat Han, Abdal Han ve Abbas Kulı Han gibi medreselerle edebiyat, ilahiyat, ziraat, tıp ve diğer modern ilimlerin okutulduğu fakülteleri ihtiva eden üniversitelerin bulunduğu şehir, yılın her mevsiminde İmam Ali er-Rızâ’nın türbesini ziyarete gelen çok sayıda yerli ve yabancı ziyaretçinin uğrak yeri durumundadır. Şehirdeki Şah Rızâ Hastahanesi 1936’da hizmete açılmıştır. Nüfusu hızla artan şehirde 1986 yıiında 1.463.500 kişi yaşarken bu sayı 2000 yılının başlarına ait tahminlere göre 2 milyonu geçmiştir.
TDV İslam Ansiklopedisi