Meyyafarikin -Silvan, Diyarbakır- Tarihi, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Meyyâfârikin. Diyarbakır İline bağlı Silvan ilçe merkezinin eski adı, Ortaçağ’ın önemli merkezlerinden biri.

İslâm kaynaklarında adı Mâfârkin, Mefârkin ve Fârkin şeklinde de geçen şehir Grekçe’de Martyropolis (şehidler şehri). Süryânîce’de Mipherket, Muhârikîn, Muphargin ve Ermenice’de Nphkert adlarıyla tanınır. Yâküt el-Hamevî’ye göre eski adı Medûr-Sâlâ’dır (din kurbanlarının şehri). Meyyâfârikîn, Diyarbakır havzasının kuzeyini ku­şatan Güneydoğu Toroslan’nın eteğinde, Diyarbakır’ı Bitlis’e bağlayan ana yol üze­rinde ve deniz seviyesinden 825 m. yük­seklikte bulunmaktadır. Şehrin ne zaman kurulduğu bilinmemekte, ancak hakkın­daki efsanevî bilgilerden tarihinin milât­tan önceki yıllara kadar pek gitmediği so­nucu çıkmaktadır. Bazı kaynaklarda Mey-yâfârikin ile aynı yer olarak gösterilen, Arsaki Kralı II. Tigranes’in (m.ö. 95-94) kur­duğu yeni başşehri Tigranokerta’nın bu­rası mı yoksa Siirt, Erzen ya da Nusay­bin’in batısındaki Tel Ermen mi olduğu tartışma konusudur. İbnü’l-Ezrak el-Fâriki, Meyyâfârikîn’deki Melki Kilisesi’nde bulunan Süryânîce bir kitapta mevcut bilgilere dayanarak Meyyâfârikin’in diken­lik, kamışlık ve çalılıklarla kaplı bir arazi­de Sâsânî İmparatoru I. Yezdicerd’den (399-420) izin alan piskopos Mârûsâ ta­rafından kurulduğunu ve onun İran’dan -şehre adını veren hıristiyan din şehidle-rinin naaşlannı buraya naklettiğini söyler. Bizans’ın Sâsânî sınırında yer aldığı için zaman zaman çekişmelerin yaşandığı merkezlerden biri olan Meyyâfârikin’in tahkimine İmparator I. Anastasios zamanında (491-518) başlanmışsadaancakl. lustinianos (527-565) tahta çıktıktan son­ra bitirilebilmiş ve bu arada şehrin adı da lustinianapolis olarak değiştirilmiştir. Meyyâfârikln 589 yılında Sâsânîler’in eli­ne geçti; fakat 591’de bir yardıma karşı­lık Bizanslılar’a iade edildi ve İmparator Herakleios burayı İslâm fethine kadar elinde tuttu. İbnü’l-Ezrak ve Yâküt el-Ha-mevî’nin naklettikleri bir hıristiyan efsa­nesinden şehrin İslâm öncesi dönemde çok mâmur olduğu, burada çeşitli manas­tır ve kiliselerle şehitliklerin (martyrium, martirion) bulunduğu anlaşılmaktadır; bazı kiliselerin harabeleri bugün de mev­cuttur.

Meyyâfârikîn Hz. Ömer zamanında İyâz b. Ganm tarafından fethedildi (19/640). Sonraları genellikle Diyarbekir’in kaderi­ni paylaşan şehir Hamdânîler’İn sahip ol­duğu bölgenin bir kısmını teşkil etmek­teydi. Hamdânîler, şehrin sekiz kapısın­dan Bâbü’I-ferah ve’1-gamm’ın yakınında kendileri için bir kasır yaptırmışlardı. Ev­liya Çeiebi’nin bu şehirde medfun bulu­nan Seyfüddevle el-Hamdânî’ye izafe ede­rek Seyfüddevle Sarayı dediği binanın bu kasrın harabeleri olması muhtemeldir.

368 (978-79) yılında Büveyhî Adudüddev-le’nin kumandanlarından Ebü’l-Vefâ Meyyâfârikin’i işgal etti. Ancak Adudüddev-le’nin Ölümünden sonra şehir ve Diyarbekir Kürt asıllı Bâz’ın eline geçti. Bâz Mey­yâfârikin’in Deylemli muhafızlarını öldür­müş, sahip olduğu bölgeyi Büveyhîler’-den Samsâmüddevle’ye ve bu arada Mu­sul’a dönmüş bulunan Nâsırüddevle’nin oğullarına karşı savunmayı ve elinde tut­mayı başarmıştır. Bâz’ın ölümünün ardından yeğeni Ebû Aİİ Hasan b. Mervân buraya yerleşti ve şehir yaklaşık bir asır boyunca Mervânîler’in başşehri oldu. 384 (994) yılında Ebû Ali Hasan’ın valisi Mammâ, Hamdânîler’İn desiseleriyle tahrik edilen halkın isyanını bastırdı. 401 “de (1010) Mervânîler Hükümdarı Mümeh-hidüddevle’nin öldürülmesinden sonra Mammâ’nın oğullarından Şerve hâkimi­yet kurduysa da Erzen’den gelen Mümehhidüddevle’nin kardeşi Nasrüddevle Ebû Nasr şehri ele geçirdi. 6 Cemâziyelevvel 438’de [8 Kasım 1046] buraya uğrayan İranlı seyyah Nâsır-ı Hüsrev beyaz ve si­yah taşlardan inşa edilmiş surlardan, de­mirden yapılmış batı kapısından, uiuca-miden ve her evin önünden geçen su ka­nallarından bahseder. Şehrin dışında ise kervansaraylarla sıcak su hamamları ve iki büyük caminin yer aldığı mahalleler bulunuyordu.

478 (1085) yılında Mervânîier’in eski veziri Fahrüddevle İbn Cehîr, Büyük Sel­çuklu Sultanı Melikşah’ın emriyle Âmid’i bir süre kuşattıktan sonra buranın zap­tını oğlu Zaîmürrüesâ Ebü’l-Kâsım Ali’ye bırakıp Meyyâfârikin üzerine yürüdü ve şehri 6 Cemâzİyelewel478’de İbn Cehîr’in oğlu Amîdüddevle Ebû Mansûr Meyyâfârikin valiliğine getirildi. Melik-şah’ın 485’te (1092) Ölümünün ardından Mervânîler’den Nasrüddevle Meyyâfâri-kin’e dönmeyi başardıysa da Suriye Sel­çuklu Sultanı Tutuş 12 Rebîülevvel 486′-da (12 Nisan 1093) şehri zaptetti. Meyyâ­fârikîn, Şevval S02’de (Mayıs 1109) Ahlatşahlar’ın kurucusu Sökmen el-Kutbî ta­rafından ele geçirildi. Büyük Selçuklu Sul­tanı Muhammed Tapar kendisine sada­kat gösteren Sökmen’e hizmetlerinden dolayı diğer bazı şehirlerle birlikte burayı da iktâ olarak verdi (505/1111). Ancak 508 (1115) yılında Sökmenin oğlu İbrahim’in elinden alarak kendi memlükle-rinden Karaca es-Sâkî’ye iktâ etti. 515’te (1121) Irak Selçuklu Sultanı Mahmûd b. Muhammed Tapar, Artuklu hanedanının Mardin kolunu kuran Necmeddin İlgazi’nin topraklarına Meyyâfârikin’i iktâ ola­rak kattı. yılına kadar burada altı Mardin Artuklu emîri hüküm sürdü. Meyyâfârikin, 581 “de (1185) Selâhaddîn-i Eyyûbî tarafından buraya hâkim olan Ah-latşahlar’dan I!. Sökmen’in ölümünden sonra ele geçirildi. Ancak Artukoğlu Yavlak Arslan 587’de (1191) kısa bir müddet için şehri Eyyûbîler’den geri aldı. Eyyûbî-ler6S8 (1260) yılına kadar Meyyâfârikin’i ellerinde tuttular ve burada sikke bastır­dılar. (1195), 612 (1215) ve 618 (1221) tarihlerini taşıyan bu sikkelerin üzerindeki insan figürleri dikkat çeker. Şehrin surlarında Necmeddin Eyyûb, el-Melikü’l-Eşref Mûsâ, el-Melikü’l-Muzaffer Gâzî ve el-Melikü’l-Kârnil Muhammed’in kitabeleri bulunmaktadır; Selâ­haddîn-i Eyyûbî de burada bir cami yap­tırmıştır.

Anadolu Selçuklu sultanları Meyyâfârikin’e hâkim olmadan ve oradaki âsile­ri itaat altına almadan çadırlarının dai­ma kapalı kalacağına inanırlardı. II. Gıyâseddin Keyhusrev de bu inarjcın gere­ğini yerine getirmek üzere bir ferman çıkararak askerlerini Kayseri’de topladı (639/1241); ayrıca Halep. Musul, Mardin ve Cizre hâkimlerinden yardım istedi. Selçuklu kuvvetleri Mey­yâfârikin önlerine geldiğinde Moğol bas­kısının şiddetini arttırdığı o günlerde Ab­basî halifesi müslümanlar arasındaki bu ihtilâfı halletmek için seferber oldu. Meyyâfârikin’i elinde tutan Eyyûbî Şehâbeddin Gazi, halifenin etkisiyle şehrin ka­dısı ile birlikte bir elçilik heyetini II. Gıyâseddin Keyhusrev’e gönderdi ve I. Alâeddin Keykubad’a olduğu gibi ona da tâbii­yet arzedeceğini bildirdi. Bunun üzerine Selçuklu kumandanları Şehâbeddin Ga­zi ile bir anlaşma yaparak kuşatmadan vazgeçtiler. Bu arada Moğollar, Şehâ­beddin Gazi’den kendilerine itaat etme­sini ve şehrin surlarını yıkmasını istediler; ancak Şehâbeddin Gazi bunu kaça­maklı bir cevapla geçiştirdi. Ardından Moğollar bölgeyi yağmaladılar; Hülâgû’nun Suriye seferinden (658/1260) sonra da bir Moğol şehzadesi Meyyâfârikîn’i kuşattı. Son Eyyûbî hükümdarı el-Melikü’l-Kâmil Nâsırüddin şehri büyük bir cesaretle savunduysa da baş gösteren kıtlık sebebiyle teslim olmak zorunda kaldı ve işkenceyle öldürüldü. Hülâgû-nun ölümünden önce 662 (1264) yılında kumandanı Tûdan’a, üç yıl sonra da oğ­lu Abaka Han’ın babasının dul eşi Kutuy Hatun’a mülk olarak verdiği Meyyâfâri­kin daha sonraları müstakil durumunu yitirdi. Timur Muş’a giderken Meyyâfâri-kin’den geçen yolu tercih etti. Şah İsmail 913’te (1507) bütün Diyarbekir bölgesi­ni ele geçirdi ve buranın idaresini Han Muhammed Ustaclu’ya bıraktı. Çaldıran mağlûbiyeti Doğu Anadolu’da İranlılar aleyhine isyanların çıkmasına sebep oldu; bu fırsattan yararlanan Kürt reisi Seyyid Ahmed Bey Rûzekî Meyyâfârikin’i zaptet­ti; ancak şehir 921’de (1515) Mardin’in gü­neyinde vuku bulan Koçhisar savaşının ardından kesin olarak Osmanlı hâkimiye­tine girdi. Meyyâfârikin. XIX. yüzyılda Diyarbekir vilâyetinin merkez sancağına bağlı bir kaza merkeziydi ve artık Silvan adıyla biliniyordu. 1891 yılında burada yaklaşık yarısı müsiüman. yarısı hıristiyan 7000 kişi yaşamaktaydı. Devamlı şekilde artan bu nüfus 2000 yılı sayımında 65.000’i buldu.

Ortaçağ’ın en önemli merkezlerinden biri olan Meyyâfârikin’deki başlıca tarihî eserler kale, ulucami, Eyyûbî Camii, Kara Behlül Bey Camii, Malabadi Köprüsü ve Kemük Köprüsü’dür; Hamdânî Emîri Seyfüddevle’nin kabri ile Anadolu Selçuk­lu Sultanı I. Kılıcarslan’ın “Kubbetü’s-Sultan” adıyla meşhur türbesi buradadır. Ortaçağ’da Meyyâfârikin’e nisbetle Fâriki, bazan da Mâfârikî, Meyyâfâriki ve Meyyâfârikinî nisbesiyle anılan çok sayıda âlim yetişmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

 

Daha yeni Daha eski