Midilli. Ege denizinde Yunanistan’a bağlı ada.
Ege denizinin kuzeydoğusunda Anadolu sahillerine yakın [doğu kesiminden 12 km., arada Müselim darboğazının bulunduğu kuzeyden 8 km. mesafede] 1630 kma yüzölçümüyle Yunanistan’ın üçüncü büyük adaşıdır. İsmi Grekçe Mitylini, eski Batı kaynaklarında Metelin olarak geçer. Günümüzdeki Lesbos adı antik dönemden kalmadır.
Üçgen şeklini andıran ada, güneydeki iki büyük körfeze açılan [Kalloni / Kalonya ve Gera / Yera] verimli ovalara sahip olup üç farklı bölgeye ayrılmıştır. Doğusunda geniş çam ormanları, zeytin ağaçları, üzüm bağlan ve ziraata elverişli topraklar bulunur. Orta kısmı çoğunlukla meşelik, batısı genelde çöküntü ovalarından oluşmuştur.[Eressos, kuzeydeki Antİssa’-nın düz sahilleri ve adanın batısındaki Sİgri] Lepethimnos (Karakaş) ve en yüksek dağı Olympos iie (968 ve 964 m.) Midilli aynı zamanda oldukça dağlıktır.
Adanın yerleşim tarihinin, yapılan arkeolojik kazılar sonucu milâttan önce 3000-2750 yıllarına kadar indiği tesbit edilmiştir. Milâttan önce 1030 tarihleri civarında Yunanlılar adayı Aetolia’dan alıp koloni haline getirdi. İç çekişmelere nihayet veren Pittakos’un hâkimiyeti döneminde (m.ö. 650-570) ada gelişti. Milâttan önce 527’deki büyük bir mücadele sonrasında Pers İmparatorluğu’nun bir parçası haline geldi. Antikçağ’da beş sitenin birleşmesinden oluşan Pentapolis vardı (Mytilene, Methymna, Antissa, Eressos ve Phyrra). Bunlardan Phyyra milâttan önce 231 yılında büyük bir deprem neticesinde yok oldu. Antissa. Romalılar’ın milâttan önce 168’de adayı işgal ettiklerinde yıkıldı. Mytilene ve Methymna varlıklarını korudu. Eressos Antikçağ’ın sonlarında yıkılarak aynı adla, ancak biraz daha içeride tekrar kuruldu. Hıristiyanlık adaya erken bir tarihte geldi. Ada Bizans döneminin ilk yüzyılında gelişme kaydetti.[IV ve V. yüzyıllar]
Midilli adası 821, 881 ve 1055 yıllarında Arap korsanlarının sürekli saldırılarına mâruz kaldı. Adanın Türkler’İe bağlantısı 1091 ‘de Çaka Bey’in burayı kısa bir süre için ele geçirmesiyle başlar. 1354’te Bizans İmparatoru V, loannes Palaiologos adayı Cenovalı kayınbiraderi Françesco Gattilusio’ya (Gatteluzzi) verdi. Gattilusio ailesi 1462 yılına kadar iktidarda kaldı; geride Midilli, Molova ve Andissa [Romalılar tarafından yıkılan eski şehrin yerinde] görkemli kalelerini bıraktı.
Zilhicce 866’da [Eylül 1462] Fâtih Sultan Mehmed kumandasındaki Osmanlı ordusu ve Mahmud Paşa idaresindeki donanma, kısa süreli ancak çok şiddetli bir kuşatma sonucunda Midilli’yi ele geçirdi.
Seferin sebebi, Dük Dorino Gattilusio’nun İtalyan ve İspanyol korsanlarına adayı üs olarak kullandırmasıydı. Kuşatmanın ardından ele geçirilen korsanlar idam edildi, genç olanlarından bazıları saray hizmetine alındı; nüfusun bir kısmı ev ya da ev inşa edilmek üzere arsa verilerek İstanbul’a göç ettirildi.
Adadaki Molova, Eressos ve Ayo Teodo-ro kalelerine de çatışma olmadan girildi. Midilli ve Molova kalelerine güçlü bir askerî garnizon yerleştirildi. Ayrıca adanın iskânı için Anadolu ve Rumeli’den Türk nüfus getirildi. Makedonya’nın Yenice-i Vardar’ında bir sipahi olan Barbaros Hay-reddin Paşa’nın babası Yâkub da bu kişiler arasındaydı. 868’de (1464) adanın kuzey sahilinde bulunan Ayo Teodoro Kalesi, Midilli’yi tekrar ele geçirmek isteyen Orsato Giustiniani kumandasındaki Venedik donanması tarafından zaptedildi. Bunlar geri çekildiklerinde yerli halkı da beraberlerinde götürerek kaleyi [eski antik Antissa’nın yerinde] yıktılar. Daha sonra ada bir sancak haline getirildi. Midilli kasabası ve Molova kadılık merkezi oldu. Yunan Ortodoks kilisesinin iç teşkilâtına dokunulmadı. Savaş yıllarında harap olan ya da terkedilen bazı manastırlar Papaz Ignatius’un gayretleriyle yeniden faaliyete geçti. Kalloni yakınındaki Leimonas ve batıdaki Eressos (Herse) yakınındaki Ipsilou manastırları ön plana çıktı. Buralarda hâlâ pek çok Osmanlı belgesi muhafaza edilmektedir. Midilli Kalesi’ndeki Metropolitan Katedrali camiye çevrildi.
1474’teki Osmanlı-Venedik savaşı esnasında Pietro Mocenigo kumandasındaki Venedikliler adayı yağmaladı. Ardından 907’de (1501) Kont Ravenstein kumandasındaki 200 gemilik hıristiyan donanması tarafından kuşatıldı. 0 sırada Saruhan sancakbeyi olan Şehzade Korkutun gönderdiği kuvvetler ve Hersekzâde Ahmed Paşa ile Sinan Paşa kumandasındaki donanma adaya gelerek duruma hâkim oldu. Şair Uzun Firdevsî tarafından yazılan Kutbnâme adlı eser bu kuşatmayı ayrıntılı biçimde anlatır. Kuşatmadan sonra II. Bayezid aşağı kalenin duvarlarını topçu tabyaları yaptırarak güçlendirdi. Bununla ilgili 914 (1508) tarihli iki Arapça kitabe bugüne ulaşmıştır.
Osmanlı hâkimiyeti döneminde adanın en önemli yerleşme merkezi Midilli kasabası idi. Osmanlı tahrir kayıtlarına göre kasaba 927’de (1521) 308’i müslüman, 455’i hıristiyan olmak üzere toplam 763 hâne nüfusa (yaklaşık 4000 kişi) sahipti. 955’te (1548) Türk ve müslüman nüfus oranı % 56’ya ulaştı.[368 hâne müslüman, 287 hâne hıristiyan] XVI. yüzyılın ikinci yansının son çeyreğinden itibaren bu oran giderek hıristiyanlar lehine döndü. Müslüman nüfus oranı 989’da (1581) %46′-dan 1054′-te (1044) % 40’a, 1874’te ise % 13’e düştü. 1601’de kasabanın toplam nüfusu 1019 hâne idi [420 müslüman, 599 hıristiyan] XVII. yüzyıl boyunca da bu nüfus arttı. 1121’de (1709) 1281 hâne [520 müslüman 781 hıristiyan] 1874’te ise 2940 hâne [380 müslüman, 2560 hıristiyan] oldu.
Kasabada kiliseden çevrilme caminin yanında 955 (1548) yılındaki Tahrir Deferi’nde Mahmud Bey, Malkaralı Mustafa ve Mahmud Ağa mescidlerinin adları geçer. Barbaros Hayreddin Paşa da kasabada on odalı bir medrese, bir dergâh ve bir imaret yaptırmıştı. Bu âbidevî bina hâlâ ayaktadır. 1030’da (1621) Bâlîzâde Hasan Bey kuzey limanı yanındaki susuz kısımda bir cami, Halvetiyye tarikatına mensup Sivâsiyye kolu mensupları için beş odalı bir dergâh ve bir mektep inşa ettirdi. Bu müessesenin gelirleri kasabanın d\ş\ndaki bahçeliklerde bulunan çok sayıda konak, su veya rüzgârla çalışan değirmen ve 1.800 civarında zeytin ağacından geliyordu. Sadece bu zeytinliklerden yıllık 100.000 akçe gelir elde ediliyordu. Sefîne-i Neîîse-i Mevleviyyân adlı eserinde Sâkıb Dede, 1544 yılının başından İtibaren kasabada Derviş Hamîdî tarafından Mevlevîliğin yerleştirildiğini belirtir. Mevlevihane ile ilgili kayıtlar XVIII. yüzyılın başından beri kaynaklarda geçer. Bir Bektaşî tekkesinin varlığı da 1699’dan itibaren bilinmektedir. 1054’te (1644) kasabanın surları topçu rampaları, yeni bir kale hendeği ve çifte duvarla büyütüldü ve güçlendirildi. XVIII. yüzyılda burada aralarında Vezir Hasan Paşa Camii’nin de bulunduğu (1151/1738) pek çok yeni cami yapıldı. En önemli inşa faaliyeti ise deprem yüzünden şiddetli hasar gören kalenin 1179 (1765-66) yılındaki tamirinde gerçekleştirildi. 1772’de Cezayirli Gazi Hasan Paşa Midilli kasabasını baştan başa surlarla çevirdi, ayrıca su kemerleri yaptırıp çeşme ve hamamlar için su getirtti. Bu suyollarının sadece kitabesi günümüze ulaştı. Aynı yılda kale içerisinde (içkale) bugün de hâlâ ayakta olan büyük bir kışla ve ce-behane yapıldı. Gazi Hasan Paşa’nın surları 1867 yılındaki bir depremde şehirle birlikte hemen hemen tamamıyla yıkıldı. Hayreddin Paşa Medresesi ile kale ayakta kaldı. Kasaba cami ve kiliseleriyle beraber tarz olarak neoklasik, Bizans, Osmanlı ve neogotik bir karışımla kısa bir sürede tekrar inşa edildi.
Adanın ikinci şehri Molova’nın (Molyvos) farklı bir tarihi vardır. Bu şehir antik dönemde 48 hektarlık bir alanı kaplamakta ve tahminen 7200 kişilik nüfusu barındırmaktaydı. Bizans devrindeki yerleşim alanı ise daha küçülmüştü ve sadece Akropolis’in bulunduğu şehrin en yüksek alanlarını içine alıyordu. Osmanlı döneminde kasaba 19 hektarlık bir alanı kapsıyordu. 1521 ‘de altı müslüman, 437 hıristiyan hanesine sahipti. Kırk askerlik bir garnizonu ve yaklaşık 2300 veya 2400 nüfusu vardı. Zamanla ihtida edenler ve Anadolu’dan yeni gelenlerle İslâmiyet gelişme zemini buldu. 1548’de yirmi iki müslüman hanesi ve kırk bir asker, 1706’-da 136 müslüman hanesi ve elli asker bulunmaktaydı. 1874 yılında 550 müslüman ve 530 hıristiyan hanesi vardı. Böylece 955’te (1548) şehrin sivil nüfusunun sadece % 5’i müslümanken 1874’te oran yarıdan fazlayı geçmişti. 1521 ve 1874 yılları arasında Molova iki misli büyüklüğe ulaşırken Midilli kasabasının nüfusu beş kat artmıştı. Molova’da 1700’lü yıllarda artış gösteren müslüman nüfus için çarşının ortasında Bizans’tan kalma eski sur kapısı üzerinde büyük bir cami inşa edilmişti. İkinci cami ise Hasan Reis tarafından yapılmıştı. 1167’de (1754) Fatma Ha-tun’un bir mescid ve Kâdİriyye tarikatı için bir zaviye kurmasından önce Halvetiyye tarikatının Molova’da bir tekkesi mevcuttu. 1373’te Françesko Gattilusio tarafından inşa edilen Molova Kalesi önemli tamirat ve değişiklikler gördü. 979’da (1572) (kitabeye göre) İnebahtf-daki (Lepanto) Osmanlı donanmasının yenilgisinden hemen sonra topçu rampaları ve doğrudan saldırı karşısında ana giriş kapısını korumak İçin bir hisarpeçe yapıldı. Yine Girit savaşı (1645-1669) esnasında zayıf durumda olan doğu cephesinin Önüne savunmayı kolaylaştıracak engeller, sahra şevi yapıldı ve derin bir hendek kazıldı. Şiddetli depremden kaynaklanan hasar 1154’te (1741) giderildi. XIX. yüzyılda Molova adanın ikinci önemli kasabası olma konumunu kaybetti. Ekonomisi tarıma dayalı kasabalar tarafından geçilerek 1874’te beşinci, 1981’deiseon dördüncü sıraya düştü. Fakirlik ve durağanlık şaşırtıcı bir biçimde Molova’nın adanın ve bütün Ege bölgesinin en ahenkli, en güzel şehirlerinden biri olarak kalmasına yol açtı.
Midilli adasının nüfusu huzurlu geçen XVI. yüzyılda ikiye katlandı. Kısmen Anadolu’dan gelenler (özellikle Celâlî isyanlarından kaçanlar) tarafından ve genelde mahallî nüfusun ihtidası neticesinde İslâmiyet zamanla yayılmaya başladı. İslâmlaşma süreci sadece 927 (1521), 955 (1548), 989 (1581), 1082 (1671) ve 1121′-deki (1709] Osmanlı tahrir defterlerinde değil 1618-1621 yıllarında Molova piskoposu olan Gavril tarafından yapılan adanın tasvirinde de görülür. İslâmlaşma 1602-1644 tarihleri arasında en üst noktaya vardı, 1644’ten sonra XIX. yüzyılın başına kadar sabit kaldı. XVII. yüzyılda kötü hava şartlarından, tarımın iyi gitmemesinden ve artış gösteren korsan saldırılarından dolayı nüfusun üçte biri dağıldı. Ancak XVIII. yüzyılda tekrar artarak ikiye katlandı, XIX. yüzyılda ise daha da hızlandı. Müslüman nüfusu ise nisbî bir düşüş göstermiştir.
XVIII. yüzyılın ilk yarısında Midilli’nin batı kıyıları hıristiyan korsanların saldırılarına mâruz kaldı. Korsanlar bu kesimde yerleşim bölgesi olmayan sahildeki Sigri Limanı’nı gemilerini tamir etmek, taze su almak ve İstanbul ile Levant arasındaki gemileri tehdit amacıyla kullandılar. Bunları durdurmak için III. Osman, Sigri Li-manı’nın girişine topçu kalesi yapılmasını emretti. Osmanlı tuğrasını taşıyan 1170 (1757) tarihli büyük kitabe bunun bitiş tarihine işaret eder. Aynı yıl Karadağlı Kaptan Süleyman Paşa mektebi ve hamamı olan büyük bir cami yaptırdı. III. Mustafa ise uzak yerlerden Sigri’ye su getirtti. Bununla ilgili yapıların kitabesi daha önce cami olan Sigri Kilisesi mahzeninde korunmaktadır. Sigri böylece küçük bir Türk yerleşmesi haline geldi.
XVI. yüzyılın son dönemlerinde ve XVII. yüzyılda ada ekonomisi büyük çapta tahıl ve üzüme bağlı iken zamanla zeytinyağına bağlı pazar ekonomisine doğru gelişme gösterdi. Zeytinyağı İstanbul ve Marsilya’ya ihraç ediliyordu. Adada Fransızlar bir konsolosluk açmışlardı. Zeytinliklerin geniş bir alana yayılması sonucu ekonomileri hububat tarımına dayalı yerler önemini kaybetti. 1082 (1671) tarihli Tahrir Deften sınırlarıyla birlikte ortadan kalkan köylerin listesini verir. Bunun diğer bir neticesi ise adanın tahıl ihtiyacı bakımından bütünüyle Anadolu’ya bağımlı hale gelmesidir. Zeytinyağından elde edilen gelir günlük tahıl tüketiminin sağlanması açısından yeterliydi. Büyük vakıflar, mahallî ayanlar ve Yunan Ortodoks manastırları bu değişikliğin temel girişimcileri oldu. Ekonomideki değişiklik adadaki imalâthanelerin sayısında da görülebilir. 95S (1548) tarihli Tahrir Def-feri’ne göre Midilli kazasının sakinleri doksan dokuz tahıl değirmeni ve on zeytinyağı imalâthanesine sahipti. 1082 (1671) tarihli Tahrir Deiteri’nde ise sadece kırk tahıl değirmenine karşılık 116 zeytinyağı imalâthanesi vardı.
Ekonominin en önemli ikinci büyük sektörü adanın orta kesimlerini kaplayan meşe ağaçlarından elde edilen palamuttur (velanidi)- 1930’lara kadar palamut deriyi tabaklama için temel bir ham madde olarak kaldı. Daha az önemli olan bir diğer ürün ilk defa 92Tde (1521) zikredilmiş olan pirinçtir. Ayrıca Aya Paraskevi, Kerami ve Papiani gibi kasabaların nüfusunun yarısının tuzculuk yaptığı, bunların Kalloni körfezindeki geniş tuz alanlarında çalıştıkları belirtilir. Adadan İstanbul’daki saray mutfağı için her yıl incir, kuru üzüm, limon, soğan, sarımsak ve narenciye isteniyor, bu da ekonomik canlılığa yol açıyordu.
Midilli’nin XVIII. yüzyıldaki nisbî refahı halkının 1821-1828 yıllan arasındaki Yunan isyanına katılmamalarında etkili oldu. 1840’ta Özellikle müslüman nüfusu etkileyen, yaklaşık 40.000 insanın öldüğü bir veba salgını yaşandı. Bu tarihten sonra ada nüfus açısından önemli bir gelişmeye sahne oldu. 1892 yılı itibariyle Vital Cuinet’in kaydettiğine göre% 14’ü müslüman olmak üzere ada nüfusu 107.183’e ulaştı. Buharlı makineler zeytinyağı işleyen eski imalâthanelerin yerini aldı ve üretimi arttırdı. Aynı yıl ada 10.000 ton zeytinyağı, 3800 ton zeytinyağından yapılmış sabun. 3500 ton palamut ve 200 ton incir ihraç etti. Osmanlı hükümeti, 1890 yılı itibariyle en uzaklardaki kasabalara ulaşacak büyük çaplı bir yol yapım projesini gerçekleştirdi. Köy ve kasabalardaki hıristiyan nüfus, gittikçe artan malî durumlarını daha büyük ve daha gösterişli kilise ve ev yapmaya yöneltti. Müslümanlar da günün modasına göre neokla-sik ve neogotik bir tarzda camileri yeniden inşa etti. Bu dönemde müslümanlar adanın üç eski kasabasında ve otuz sekiz köyünde yaşıyordu. 1874’te taxis’e göre kasabalarda ilk mektep, rüşdiye gibi okullarla yirmi altı cami vardı; cami yanında da hamamlar bulunuyordu. 1877-1884 yıllan arasında Nâmık Kemal Midilli’de idareci olarak görev yapmış ve ada ile ilgili yazışmalar bırakmıştır.
1304 (1887) yılına ait salnameye göre adanın toplam nüfusu 94.448’dir. Bunun 13.697’sini (% 14,5) Türk nüfusu oluşturuyordu. Adanın üç kazasında altmış bir cami, otuz sekiz hamam, yedi tekke ve dört medrese, hıristiyan tebaa için doksan üç kilise ve manastırla her iki gruba hizmet veren 147 okul bulunmaktaydı. On iki farklı ülkenin adada konsolosluğu vardı.
1901 ‘de Fransa donanması Osmanlı hükümetini borçlarını ödemeye zorlamak için adayı ablukaya aldı. Bir diğer donanma hareketi ise 1905 yılında altı Batılı ülkenin birleşmesiyle gerçekleştirildi. Ada sonunda 1912 yılının sonbaharında Yunan ordusu ve donanması tarafından ele geçirildi. 1913 Mayısındaki Londra Kon-feransı’nda da bu durum teyit edildi.
Lozan Antlaşması’nın bir sonucu olarak Midiliilİ Türkler Anadolu’daki Rumlar’la mübadele edildi. Geride bıraktıkları pek çok mâbedleri yok oldu. Ada ekonomisi geleneksel pazarını kaybetmesi ve Anadolu’dan gelen mübadillerin çoğunun işsiz olması üzerine çöktü. 1928’de Midilli nüfusu 137.140 olarak doruğa çıktı. Özellikle 1960’lı yıllardan itibaren Atina’ya ve deniz aşırı yerlere olan göçler sebebiyle nüfus çok azaldı. 1981’de adada 88.601 kişi yaşıyordu. 1990’lı yılların başından itibaren bilhassa adanın merkezinde yeni bir refah devri müşahede edilmektedir. Adanın nüfusu 2004 yılının ilk aylarına ait tahminlere göre 112.000 kadardır. Aynı döneme ait tahminler adanın merkezi olan Midilli şehrinin nüfusunu da 28.000 olarak vermektedir.
Günümüzde (2004] İslâmî yapıların çok azının ayakta kaldığı dikkati çeker. Dördü Midilli’nin merkezinde olmak üzere on bir cami ve ikisi yine Midilli merkezinde, sekizi köylerde toplam on hamam ya da ılıca bulunmaktadır. Her ikisi de son zamanlarda yeniden onarılan, Midilli kasabasındaki Çarşı Camii ve Çarşı Hamamı ile zarif bir barok tarzda inşa edilen Mesagros köy camisi mimari açıdan en önemli yapılardır. Molova ve Sigri kaleleriyle Midilli kasabasındaki kaleler son derece dayanaklı ve muhteşem yapılarıyla ayaktadır. Şehir ve köylerdeki büyük, güzel ve iyi inşa edilmiş ev, konak ve kiliseler XIX. yüzyıldaki Osmanlı Midillisi’nin zenginliğine tanıklık etmektedir.
TDV İslâm Ansiklopedisi