Mihrap. İslâm sanatında cami, mescid ve namazgahlarda kıbleyi ve imamın namaz kıldırırken duracağı yeri gösteren mimari eleman.
Arapça’da “saray, sarayın harem kısm veya hükümdarın tahtının bulunduğu bölüm, hiristiyan azizlerinin heykel hücresi, çardak, oda, köşk, yüksekçe yer, meclisin baş tarafı, en şerefli kısmı” gibi karşılıkları bulunan mihrab kelimesi, zamanla camilerde imamın durduğu yer için kullanılmıştır. Kelimenin “çatışmak ve savaşmak” anlamlarındaki harb kökünden turediği, bunun da işaret edilen Önemli yerlere ulaşmak veya bunları korumak ve savunmak için büyük çaba gösterilmesi ve savaşılmasıyla irtibatlı olduğu söylenmiştir. Mihrap kelimesi Kur’ân-i Kerim’de dört yerde geçer. Bunlardan üçünde [Âl-i İmrân 3/37, 39; Meryem 19/11] Hz. Zekeriyyâ’nın mâbeddeki özel mekâna giriş çıkışından ve orada namaz kılışından diğerinde ise [Sâd 38/21] Hz. Davud’un mâbeddeki özel bölmesinden ve aralarındaki ihtilâfı çözmesi için iki kişinin ona gelişinden söz edilir. Âyetlerdeki mihrabır mâbedde (Beytiilmakdis) hususi bir mekânı ifade ettiği anlaşılmaktadır. Sebe’ sûresinin bir âyetinde geçen (34/13) ve mihrabın çoğulu olanmehârîb “yüksek ve ihtişamlı binalar, korunaklı yüksek mekânlar, kaleler, saraylar, mâbedler” gibi mânalarla açıklanmıştır. İbn Âşûr, İslâm’ın ortaya çıkışı esnasında Araplar’ın mihrabı yahudi ve hıristiyan kültüründeki kurban mahalli (mezbah, sunak) anlamında kullandıklarını, mescidlerdeki özel yer anlamının muhtemelen I. (VII.) yüzyıldan sonrasına ait bir gelişme olduğunu belirtir.
Dinî mimarinin en önemli elemanlarından biri sayılan mihrabın İslâm sanatındaki gelişimi uzun bir döneme yayılmıştır. Başlangıçta Mescid-i Nebevî’nin bir mihrabının bulunmadığı, sadece Hz. Peygamber’in namaz kıldırdığı yerin belli olduğu bilinmektedir. Ömer b. Abdülazîz, Medine valiliği sırasında Mescid-i Nebevî’yi imar ederken (707-710) Resûl-i Ekrem’in namaz kıldırırken durduğu yere niş tarzında bir mihrap ilâve ettirmiş, burası Resûlullah’ın mihrabı olarak tanınmıştır. Diğer mescidlerde ise İslâmiyet’in ilk yıllarında kıble yönü renkli bir çizgi, bir kaya parçası veya alçı bir levha ile belirtilmekteydi. Bu levhaların XIII. yüzyıla kadar uzanan örneklerine Kahire ve Musul’da rastlanmaktadır. Makrîzî, ilk girintili mihrabı Ömer b. Abdülazîz’in inşa ettirdiğine dair rivayet yanında Kahire’deki Amr b. Âs Ca-mii’nde de önceleri mihrabın girintili olmadığını, bunun ilk defa Kurre b. Şerîk tarafından gerçekleştirilen imar sırasında (711-712) eklendiğini kaydeder. Cemaate bir saf daha ilâve edebilme imkânı sağlayan nişi yarım daire planlı mihrapların’en eski Örnekleri bu iki cami ile Şam Emeviyye Camii’ndedir (705-714). Zamanımıza kadar gelmeyen her üç mihraptaki nişin üst kısmında kavsara ve kemerin nasıl şekillendiği bilinmemektedir. 72 (691) tarihli Kubbetüssahre’de kayanın altında bulunan mesciddeki mihrabın fazla derin olmayan formuyla bugüne ulaştığı bilinen en eski mihrap olduğu belirtilir.
Hz. Peygamber’den sonra ortaya çıkan bir uygulama olduğundan cami ve mescidlere mihrap yapılması bazı tartışmalara yol açsa da âlimlerin bu konuda genellikle müsbet bir tavır takındıkları görülmektedir. Fıkıh kitaplarında imamın mihrapta durma zamanı, biçimi ve mihrapların kıble ölçüsü kabul edilmesi gibi hususlarda yer alan görüş ayrılıklarının mihrap mimarisiyle doğrudan bir ilgisi yoktur.
Bir nişte yer alan mihrap sütunçeler. bordürler, kavsara, kemer, köşelik, kitabe ve tepelik gibi elemanlardan oluşur. Kavsara yarım kubbeli, dilimli yarım kubbeli ve mukarnaslı formlar göstermekte; niş ise yarım daire, atnalı, dikdörtgen, çok kenarlı veya çift kademeli olabilmektedir. Ancak bu elemanların bir kısmının yer almadığı mihraplar da vardır. Plan ve cephe düzeni bakımından farklılıklar gösteren mihraplarda niş kıble duvarından dışarıya taşabileceği gibi duvar kalınlığı içinde de kalabilir. İmamın cemaat tarafından rahatça görülebilmesi amacıyla bazı uygulamalarda mihrabın tabanı cami zemininden biraz yükseltilmiştir. Taş, alçı, çini, tuğla ve ahşap malzemenin kullanıldığı mihraplarda süsleme elemanlarını silmeler, geometrik-bitkisel kompozisyonlar ve yazı şeritleri olarak gruplandırmak mümkündür. Mihraplarda genellikle bilinen iki âyet [Bakara 2/14-4; Âl-i İmrân 3/37] dışında Âyetü’l-kürsî ile kelime-i tevhid yazılan da yaygın biçimde kullanılmıştır. Mihrabın yapıdaki yeri genellikle kıble duvarının ortasıdır. Namazgahlarda ise mihrap niş veya dikili bir taşla belirlenir. Ana mihrabın yanlarında bazan mekân içindeki payelere ve son cemaat yerlerine de mihrap yerleştirildiğinden büyük ölçekli yapılarda birkaç mihrapla karşılaşılmaktadır. Ayrıca medrese dershaneleri aynı zamanda mescid gibi kullanıldığı, bazı türbe ve kümbetlerde ise ölüler kabre kıble istikametine göre yerleştirildiği için buralarda da mihraplar yapılmıştır. Kümbetlerin ziyaret katlarında, türbelerin ise içlerinde kıble yönünü gösteren mihraplar bulunmaktadır.
Duvar içine yerleştirilen bir niş şeklinde olup köşelerindeki sütunlarla hareketlendirilen ve ilk örneklerine VIII. yüzyıldan itibaren rastlanan mihrapların bu görünüşü ana hatlarıyla günümüze kadar korunmuştur. En eski örneği, Bağdat’taki Haseki Camii’nin VIII. yüzyıldan kalan ve yekpare bir mermere oyulmuş mihrabı köşelerindeki burmah sütunlarla hareketlenen yarım daire planlı nişi, dilimli kavsarası ve kemerinin yanında bitkisel temalı bezemeleriyle süslemeli ilk mihrap olarak dikkati çeker. Bu şema, Özellikle XI-XII. yüzyıllarda Mısır’da Fâtımîler devrinde yapılan mihraplarda da kullanılmıştır. VIII. yüzyılda mihraplar yarım daire veya kare planlı bir niş ile kavsaradan ibaretken IX. yüzyılda Köşelik, çerçeve, tepelik gibi elemanların eklenmesiyle taçka-pılara benzemeye başlamıştır. Zamanla yarım daire şeklindeki örnekler yerini yandan deniz kabuğunu andıran yassı mihraplara bırakmıştır. XII ve XIII. yüzyıl Ata-begler dönemi mihraplarında ise altı ve üstü vazo biçiminde burmalı küçük sütunlar, zikzaklı kemerler, zengin tezyinatlı ve yivli şeritler ortaya çıkmıştır. Nitekim bu dönemde Seyfeddin Gazi tarafından yaptırılan onarımda Musul Ulucamii’ne eklenen yekpare mermerden mihrap dikdörtgen çerçeveli, iç içe iki nişten meydana gelmiş olup üzerinde inşa tarihi ve ustanın adı da yer almaktadır. Camiye ait diğer çift nişli mihrap ise yanlarda dikey, üstte yatay sıralanan üç dilimli sathî nişçiklerle çerçevelenmiştir. Bu örneklerde silindirik gövdeli vazo biçiminde başlık ve kaideleri olan sütunçeler nişleri sınırlandırır. Yine Atabegler devrine ait olup Bağdat Müzesi’nde sergilenen Sincar Mihrabı figürlü bezemeleriyle dikkati çeker. Mermerden dikdörtgen planlı bir niş ve mukarnaslı bir kavsaradan oluşan mihrabın bordüründe yer alan yüzeysel nişçiklerin içlerine simetrik insan figürleri işlenmiştir. Türk sanatında başka örneğine rastlanmayan bu mihrabın önemli bir kişi adına yapılmış mezar anıtına ait olduğu kabul edilmektedir.
Mezopotamya’da bir yapının yönünü kıbleye çevirmeye imkân bulunmadığı durumlarda meydana çıkmış olan köşe mihrapları yalnız türbelerde görülür. Nitekim Musul İmam Avnüddin Türbesi’nin güneydoğu köşesine yerleştirilen yekpare mermer mihrabın sivri kemerli bir kav-sarayla son bulan nişi yapının köşesiyle meydana getirilmiş bir girintiye sahiptir.
Suriye’de mihrabın geçirdiği değişiklikleri gösteren en iyi örnek Şam Emeviyye Camii’dir. Asıl mihrap yarım daire planlı nişiyle caminin yapıldığı tarihe (96/714) ait olmalıdır. Caminin 461’de (1069) geçirdiği büyük yangından sonraki bir tasviri, daha çok Emevî üslûbunda olan o zamanki tezyinatla mihrap hakkında bir fikir vermektedir. Eyyûbîler zamanında Kuzey Suriye’de renkli taştan örgülü geçmeler, silmeli veya çeşitli renklerde mermer şeritler kullanılmaktaydı. Bu sayede mihrap tezyinatı son derece gelişmişti. Ardından renkli mermer kakmalarla eski geleneğin devam ettirildiği ve Türk etkisiyle mukarnasların eklendiği mihraplar da yapılmıştır. Suriye’de Zengîier devrinden kalan mihraplar bölgesel Özellikleriyle aynı dönemdeki İrak örneklerinden tamamen ayrılır. Üzerinde usta adını taşıması ve İslâm sanatındaki ender ahşap numunelerinden biri olması bakımından Halep’te Makâm-ı İbrahim’deki Nûreddin Zengî mihrabı yarım daire planlı ve yarım kubbe kavsaralı önemli bir Örnektir. Halep’te Şadbahtiyye (589/1193], Sultâniy-ye (620/1223) ve Firdevsiyye (633/1235) medreselerinin iki renkli mermerle yapılmış mihrapları Suriye’deki renkli taş süsleme geleneğini yansıtan diğer eserlerdir.
Kahire İbn Tolun Camii’nde değişik tarihlerde yapılmış altı mihrap mevcuttur. Bunlardan ikisi kıble duvarında, diğerleri mihrap eksenindeki payelerde yer alır. Eksendeki asıl mihrap büyük olup devşirme dört mermer sütunla köşeleri yumuşatılmış, iç içe iki sivri kemerli derin bir niş şeklindedir. Altta renkli taş levhaların, üstte cam mozaikten kelime-i şe-hâdetin yer aldığı mihrabın kavsarası tamamen mozaik kaplıdır. Camideki diğer mihraplar Fatımî ve Memlûk devirlerine aittir. IX. yüzyılda şekillenen bu düzen, daha sonra bütün İslâm ülkelerinde ve Anadolu’da en çok rastlanan şemayı meydana getirmiştir.
Mezopotamya’ya has istiridye kabuğu dolgusu yerine Mısır’da mihrap kemeri ya düz bırakılır ya boyanırdı. Dar ve yükseltilmiş mihrap kemeri Fâtımîler zamanında devam etmiş, niş dikdörtgen bir çerçeve içine alınmış, dilimli kemer ve kavsa-ra mihrabın en bariz elemanı haline gelmiştir. Diğer taraftan yanları çifte sütunlu ve çift kademeli tarz daha sonraki bütün Kahire mihraplarına uygulanmıştır. Cüyûşî Camii’nin (478/1085) alçı mihrabı bu tipin bir örneğidir. Fâtımîler döneminden Seyyide Rukıyye Türbesi’nin (XII. yüzyıl) esas mihrabı, ebat olarak Mısır’da yapılan alçı mihrapların en büyüğü ve alçı işçiliğinin en gelişmiş numunesidir. Yine bu devirde Kahire’de inşa edilen Seyyide Rukıyye ve Seyyide Nefise türbeleriyle Ez-her Camii’nde kıble duvarında yer alan, esas mihraptan başka, gerektiğinde bir yerden bir yere taşınabilmeleri için ahşaptan yapılmış seyyar mihraplar ayrı bir grup oluşturur. Suriye etkisiyle Mısır’a renkli mermer levhalar ve mozaik süsle-meli mihrap da girmiştir. Bunun en erken Örnekleri XIII. yüzyılın sonlarına doğru Kalavun’un inşa ettirdiği yapılarda görülmektedir. Böyle renkli taş süslemeli mihraplar içinde âbidevî numunelerden biri Sultan Hasan Camii’nde (1356-1363) görülmektedir. Ardından Çerkez Memlük-leri zamanında mihrap tezyinatı son derece incelmiş, kakmalarda kıymetli taşlar bile kullanılmıştır.
Kuzey Afrika’da ve Endülüs’te mihrabın tarihi IX. yüzyılda Kayrevan Sîdî Ukbe Camii mihrabıyla başlar. Yarım kubbe kavsarasını köşe sütunçeleri üzerine oturan atnalı şekilli bir kemerin çerçevelediği mihrap taş ve çini süslemelidir. Mihrabın kemer ve köşeliklerinde yer alan geometrik ve bitkisel kompozisyonlu, perdahlı kare çiniler en erken örneklerdir.
Süs Ulucamii mihrabı (237/851) sade olup niş içi İnce uzun nişlerle hareketlendiril-miştir. Yüzyıl sonra Kurtuba Ulucamii’nirı oldukça zengin oymalı mermer işçiliğiyle nadide bir eser olan yedi köşeli mihrab batı üslûbunun tam gelişmiş şeklini göstermektedir. Bu mihrap duvarı, XIII ve XIV. yüzyıllarda Muvahhidler’in ardındar gelen hanedanlar zamanında da örnet olmaya devam etmiştir. Yalnız oranlar da ha incelmiş, atnalı kemerler daha zarif leşmiş ve küçük sıra kemerler yerlerin alçı şebekeler içinde renkli camlarla süsli pencerelere bırakmış, bağımsız mihrat hücreleri yarım daire veya çok köşeli ol muştur.
Abbasîler devrinde İran’da IX. yüzyıldı yapılan mihraplarda dikdörtgen planlı ni öne çıkmıştır. Alçı mihraplarda X. yüzyıl dan itibaren gözlenen dikdörtgen çerce veli ve çift nişli mihrap düzenine en eı ken numune Nâyin Cuma Camii’ndedii Mihrap hücresindeki her iki nişi fazla de rin olmayan yarım kubbe kavsaralar öı ter. Kavsara, köşelik ve sütunçelerin yüzeylerini kaplayan girift bitkisel kompozisyon ajur tekniğinin başarılı bir örneğidir. Buhara’da bulunan Namazgah Ca-mii’ne (1119-1120) ait mihrap Karahanlı-lar devrinden önemli bir eser olup san, kırmızımtrak, küçük parlak tuğlalardan geometrik kûfî yazılarla süslüdür. Dikdörtgen planlı niş mukarnaslı kavsaralı-dır; bunu üç yönden çevreleyen bordürler dışta ve içte zencerek motifiyle bunların arasındaki yazılardan oluşmaktadır. Selçuklular zamanında Kazvin Mescid-i Haydariyye (1113), Zevvâre Cuma Camii (1156), Buzân İmamzâde Karrâr Türbesi (1134), Hemedan’daki Künbed-i Aleviyyân (XII. yüzyıl) ve Erdistan Cuma Camii (1158-1160) mihrapları zengin alçı süsle-meleriyle, Bersiyân Cuma Camii İse (1134) tuğla işçiliği ve mukarnaslı kavsarasıyla dikkati çekmektedir. İran’da çok köşeli niş ve mukarnaslı kavsaraya sahip mihrap düzenine en erken örnek XI. yüzyıldan Demâvend Cuma Camii mihrabıdır. XI-XIV. yüzyıllar arasında bu coğrafyada yapılan mihraplarda mukarnaslı kavsaraların fazla benimsenmediği ve mukarnasların gelişmiş bir geometrik sistemle uygulanmadığı görülür. Bütünüyle perdahlı çiniden mihraplar XIII. yüzyılda özellikle İran’da inşa edilmiştir. Meşhed’dekİ İmam Rızâ Türbesi mihrabı bunların günümüze ulaşan en erken örneğidir. Berlin İslâm Eserleri Müzesi’nde bulunan Kâşân Meydan Camii’nin çinili mihrabı (623/1226) bu teknikte yapılmış en itinalı numunelerden biridir. XIV. yüzyılda İsfahan’da görülen mozaik çinili mihrapların bir örneği Baba Kasım Türbesi mihrabıdır. İlhanlı devri mihraplarında alçı süslemeli Selçuklu geleneği devam etmiştir. Verâmin Cuma Camii (1322-1326) ve Lincân Pîr-i Bek-rân Türbesi’ndeki (1304) alçı mihraplar bu geleneği göstermektedir. Şiîliğe meyilli olan Olcaytu Hudâbende zamanında İsfahan Cuma Camii’nin batı eyvanına eklenen alçı mihrapta bitkisel süslemenin yanı sıra Hz. Ali ile on iki imamın isimleri yazılmıştır.
Timurlular devrinde yarım daire veya dört köşe, yassı hücre yerine daha büyük boyutta, daha geniş ve derin çok köşeli bir mihrap tipi ortaya çıkmıştır. Hargird Medresesi, Meşhed Ulucamü ve Heraf-taki Ebû Velîd Ziyaretgâhı’ndaki mihraplar bu dönemin zengin süslemeli örnekleridir. Safevîler zamanında mukarnaslı ve mozaik mihraplar yanında tuğla kırmızısı zemin üzerinde beyaz renkte çatallı, kıvrık dallarla süslü boyalı örneklere de rastlanmaktadır.
Hindistan’da XIII-XIV. yüzyıl mihraplarının köşelerinde Hint usulü tezyinatla kaplı sütunlar vardır. Niş ile bunun üzerinde alınlık şeklindeki kısımların tezyinatla dolgulandığı pek çok örneğe XIV-XVI. yüzyıllara ait Gucerât ve Ahmedâbâd camilerinde rastlanır. Hindistan’a ait bir özellik olmak üzere ana yapının her biri birer kubbe teşkil eden mimari unsurları esas alınarak kıble duvarına üç beş, hatta ba-zan yedi mihrap konulur. Ayrıca içlerinde mihrap odaları bulunan camiler de mevcuttur. Delhi’de erken dönemden kalan Sultan İltutmış’ın türbesindeki mihrap yazı kuşaklan (1236) bitkisel ve geometrik taş İşçiliğiyle dikkat çekici bir örnektir. Ancak İran etkisiyle Hint üslûbu yavaş yavaş kaybolmuş ve yerini renkli mermer kaplı, çok köşeli nişler almıştır. Agra ve Delhi’deki saray camilerinde renkli taş kakmalardan çiçekli kıvrık dallarla süslü parlak beyaz mermerden mihraplara rastlanmaktadır. Yalnız Hindistan’ın değil bütün İslâm ülkelerinin en önemli mihraplarından biri sayılan Bîcâpûr”daki Ali Şe-hid Pîr Camii’nin mihrabı çifte sütunlar üzerine oturan bir kemerle çerçevelenmiş olup sekiz köşe esası üzerinden beş köşeli inşa edilmiştir.
Balkanlardaki camilerin mihrapları, genellikle Osmanlı geleneği içinde mukarnaslı kavsaralı nişlerden oluşan sade örneklerdir. Bazılarında kalem işi süslemeler görülmektedir. Önemli sayılanlar arasında Foça Alaca Camii (XVI. yüzyıl) ve Taşlıca Hüseyin Paşa Camii (XVI. yüzyıl) mihraplarında geometrik süslemeli ince mermer işçiliği dikkat çekicidir. Geç devir örneklerinde ise perde motifli, boyalı mihrap nişleri görülür. Travnik’te XIX. yüzyılda yapılmış olan Süleyman Paşa Camii mihrap nişinin içi Kabe tasviriyle dolgulanmiştır.
XII. yüzyılın İkinci yarısından XIV. yüzyılın sonuna kadar Anadolu’da dikdörtgen çerçeveli, kemersiz veya basık sivri kemerli, mukarnaslı kavsaralı, köşeleri sütunçeli, dikdörtgen, çokgen veya çift nişli bir mihrap şeması uygulanmıştır. Çoğunluğu kesme taş ve mozaik çini, çok azı alçı malzemeyle yapılmış olan Anadolu Selçuklu mihraplarının boyutları genellikle içinde bulundukları yapı ile orantılıdır. Böylece mihrap hem malzeme ve kütlesi hem süslemeleriyle iç mekânda dikkat çekici bir eleman halini almıştır. Kesme taş XII. yüzyılın ikinci yansından XIV. yüzyıl sonuna kadar mihraplarda en çok kullanılan malzeme olmuştur. Ayrıca XIII. yüzyılın başına kadar oymalar yüzeysel, dekor geometrik temalı iken daha geç tarihli mihraplarda bitkisel öğelerin de katılımıyla süsleme zenginleşmiş ve yüksek kabartma yapılmıştır. XIII. yüzyıl sonu kesme taş mihraplarında ise geometrik ve bitkisel dekorla yazı bir arada zengin ve girift bir şekilde kullanılmıştır. Diyarbakır Kale Camii’nin taşıyıcı ayaklarından ikisi üzerine oyulan mihraplar bunlara Anadolu’dan erken bir örnektir. XII. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen bu Artuklu yapısında girişin sağında yer alan mihrap yarım daire planlı bir niş ve kavsaraya sahiptir. Yine Artuklular’a ait Harput Ulu-camii’nin esas mihrabı da benzer plandadır ve son cemaat yerinde ikinci bir mihrap vardır. Burası, XV. yüzyıldan itibaren Osmanlı camilerinde görülmeye başlanan son cemaat yeri mihraplarına benzemektedir. Artuklular’dan günümüze ulaşan en önemli kesme taş mihraplardan biri, Kızıltepe Ulucamü’nde olup yedi iri dilimin bölümlediği âbidevî bir kemer ve istiridye kabuğu formunda yivlendiri-len kavsarayla biçimlendirilmiş, geometrik ve bitkisel motiflerle süslü yazı şeritleri olan mihraptır. Silvan Ulucamii’nİn kıble duvarında yer alan üç mihraptan doğu kanattaki ikisi orijinal halleriyle günümüze ulaşmıştır. XIII. yüzyıla tarihlenen mihraplardan ilki yarım daire planlı bir nişe sahip olup mukarnaslı kavsarali-dır. Diğeri hücresinin ilginç biçimlenişiyle dikkati çeker. Kavsara ile nişin alt kısmı birbirinden ayrılmamış ve nişin içi tamamen dikey beş oluk silme tarafından yiv-lendirilmiştir.
Mengücüklüler’in en önemli yapısı Divriği Ulucamii’nin (XIII. yüzyıl) muhteşem kesme taş mihrabı Anadolu’daki gelişimin boyutlarını ortaya koymaktadır. Mihrabı kuşatan enine dikdörtgen çerçeveyi oluşturan bordürlerden en dıştakinin üzerine yukarıya doğru genişleyip yayılan kaval silme demetleri yerleştirilmiş, içe doğru kademelenen diğer bordürler ise iri palmet yapraklan ile hareketlendiril-miştir. Yarım kubbe kavsara, yarım daire planlı niş ve demet sütunçelerin bir bütünlük arzettiği mihrap nişi kademeli bir sivri kemerle sona erer.
Anadolu Selçukluları devrinden Sivas Keykâvus Dârüşşifâsı türbesindeki kesme taştan mihrap (XIII. yüzyılın ilkyarısı) mukarnaslı kavsarahdır. Nişinin alt kısmı dikdörtgen planlı ve geometrik yıldız örgülü, bitkisel geçme ve nesih yazı kuşaklıdır. Aynı dönemden Niğde Alâeddin Camii mihrabı, Anadolu Selçuklularımın zengin tezyinatlı ve büyük boyutlu taş mihraplarının en eski örneğidir. Mihrap hücresi iç içe iki nişten meydana gelmekte olup her iki niş de mukarnaslı kavsaralıdır. Dikdörtgen planlı dıştaki nişin yan duvarları küçük mihrâbiyelerle bir taçkapı görünümü kazanmıştır. XIII. yüzyılın ilk yansından Kayseri Huand Hatun Camii’-nin mihrabındaki mukarnaslı kavsaralı kesme taştan üç köşe planlı nişin alt kısmında her yüzde birer yarım daire niş yer alır.
XIII. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’da mozaik çinili mihraplarda artış görülmektedir. Konya Alâeddin Camii mihrabı (XIII. yüzyılın ilk çeyreği) erken bir örnektir. Döneminde mihrabı bütünüyle kaplayan mozaik çini malzemeden günümüze yalnızca kenar bordürlerinin üst kısmı ve köşeliktekiler ulaşabilmiştir. XIII. yüzyıl ortalarından Konya Sâhib Ata Camii’nin dikdörtgen planlı ve mukarnaslı kavsaralı mihrap nişi, altı köşeli yıldızlardan oluşan bir süslemeye sahip iken etrafı fîrûze ve lâcivert çinilerden kesilmiş çifte rûmîli kıvrık dallı bordürlerle çevrilmiştir. Sad-reddin Konevî Camii çini mihrabı ise (XIII. yüzyılın ikinci yarısı) mukarnaslı kavsarayla son bulan dikdörtgen planlı nişin başarılı bir örneğidir. Harput Arap Baba Mescidi’nin aynı döneme ait mihrabının benzerlerinde rastlanmayan kemeri sivri formuyla zemine kadar devam eder. Mozaik çinili mihrapların âbidevî bir örneği Kayseri Kölük Camii’ndedir. Üslûp ve teknik özellikleri bakımından muhtemelen XIII. yüzyılın ikinci yansına tarihlenen mihrabın ancak üst kısmı orijinal haliyle günümüze kadar gelebilmiştir. Konya Sır-çalı Mescid’in mozaik çinili mihrabı da bu devredendir.
Asıl gelişimlerini XIV. yüzyıldan itibaren gösteren kalıp tekniğiyle yapılmış alçı mihraplarda işçiliğin de etkisiyle dikdörtgen planlı nişler ve mukarnas yuvalan için kalıpla daha kolay yapılabilecek yüzeysel şekiller tercih edilmiştir. Geometrik ve bitkisel kompozisyonlarla yazı şeritleri alçak ya da yüksek kabartma olarak yapılmıştır. XIII. yüzyılın ikinci yansından Konya Sakahâne Camii mihrabı dönemin nâdir alçı mihraplarındandır. Alçının çini ile birlikte kullanılmasına en erken örnek XIII. yüzyılın ikinci yarısından Konya Sâhib Ata Camii mihrabıdır. Bu tipin en muhteşem numunesi Ankara Arslanha-ne (Anî Şerafeddin) Camii’ndedir. Dikdörtgen planlı nişinin mukarnaslı bir kavsa-rayla son bulduğu yapı yüksek kabartma alçı bezemeleriyie Anadolu’daki örneklerden farklıdır.
Erken Osmanlı dönemindekilerle çağdaş olan Anadolu Beylikler devri mihrapları, özde Anadolu Selçuklu örneklerinin devamı olmakla birlikte alçı ve mermer kullanımıyla farklılık gösterir. Orta ve Batı Anadolu beyliklerinde ise malzemenin yanı sıra üslûp açısından da bir farklılık söz konusudur. Ayrıca Orta Anadolu beyliklerinin taş mihrapları Anadolu Selçuklu geleneğini sürdürmekte, buna karşılık Batı Anadolu’nun mermer mihrapları yeni arayışlara işaret etmektedir. Bu dönemde Selçuklular’daki kadar başarılı olmasa da bazı mozaik çinili mihrap örnekleri görülür. Nitekim Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nin (XIII. yüzyıl sonları) oldukça gösterişli mozaik çinili mihrabındaki niş mukarnaslı olup her hücrenin içi bitkisel ve geometrik şekillerle mozaik tekniğinde doldurulmuştur. Köşelerde iri madalyonların yer aldığı mihrapta nişin içi yıldızlı geometrik kompozisyonla dolgulanmış olup Niğde’de XIV. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen Sungur Ağa Camii’nin kesme taş mihrabında ise değişik profilli silmeler dizisinden oluşan bordur mihrap çerçevesinin üst kısmında bir tepelik meydana getirmiştir. Beş köşeli hücresinin her bir yüzeyi iri kaval silmelerle sınırlandırılan mihrabın üçgen görünümlü kavsara-sının içi oldukça farklı bir dolguya sahiptir. Menteşeoğuliarf na ait Balat İlyas Bey Camii mihrabı (XV. yüzyıl) bütünüyle mermerdendir. Aydınoğulları devrinden Birgi Ulucamii’nin mozaik çinili mihrabı (XIV. yüzyılın ilk yarısı), Selçuklu örneklerinin eski ihtişamını tamamıyla yansıtamasa da geleneğin izindedir. Kemah Halil Bey Camii ve Kasaba köyü Mahmud Bey Camii alçı mihrapları Candaroğulları devrinden orijinal halleriyle günümüze ulaşmıştır. XIV. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen bu mihraplarda, alçı kalıplama tekniğiyle şekillendirilmiş alçak ve yüksek kabartma geometrik-bitkisel süslemeler vardır. Alçı malzemenin yanı sıra mermerin de kullanıldığını XV. yüzyılın ilk yarısında Sinop Alâeddin Camii’ne eklenen mermer mihrap göstermektedir. Hücredeki çift niş mukarnaslı kavsaralaria son bulmakta, geniş tutulan geometrik kompo-zisyonlu bir bordürün iki alt ucunda da aynı formda birer mihrapçık yer almaktadır. Karamanoğulları eserlerinden Ermenek Ulucamii’nde (XIV. yüzyıl başı) çini ve alçı bezemeyle kendine özgü bir tasarım yapılmış, mukarnaslı kavsaranın en alt sırasında üç küçük pencere yer almıştır. Karaman Ulucamii’nin Selçuklu geleneğini sürdüren mihrabı da (XIV. yüzyılın ilk çeyreği) alçı ve mozaik çini süslemenin birleştiği önemli bir örnektir. Bu tipin Anadolu’daki son örneği kabul edilen Konya Has Bey Dârülhuffâzi’na ait (XV. yüzyılın ilk çeyreği) mukarnaslı kavsarası-nın hemen tamamı ve dokuz köşe planlı nişinin bir bölümü tahrip olmuş mozaik çini mihrabı geometrik süsleme düzenine sahiptir. Karaman İbrahim Bey İma-reti’nin üslûp ve tekniği itibariyle XV. yüzyıldaki değişimi gösteren mihrabı, sarı-beyazyanında altın yaldızın da kullanıldığı renkli sır tekniğindeki çinilerle yapılmıştır, Anadolu mihrapları içinde Ürgüp Demse köyü Taşkın Paşa Camii’nin XIV. yüzyıl ortalarına tarihlenen ahşap mihrabının tezyinatı devrin minberleriyle benzer özellikler gösterir. Ceviz levhaların tezyinî elemanların şekillerine uygun ölçülerde kesilip birbirine çakılmasıyla meydana getirilen süsleme kompozisyonu yüksek kabartma ve ajur tekniğindedir.
Bursa Yeşilcamii’nin XV. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlenen renkli sır tekniğindeki büyük boyutlu çini mihrabı çokgen planlı niş ve mukarnaslı bir kavsaraya sahip olup nişvekavsarayıdolgulayan mukarnaslar koyu zemin üzerine bitkisel bir dekorla süslenmiştir. Teknik ve renk açısından bunun küçük farklarla tekrarı olan Yeşiltürbe mihrabı ise çift nişli tasarlanmış ve içteki niş dilimli bir kemerle sonuçlandırılmıştır. İki şamdan arasından natüralist çiçeklerin fışkırdığı vazo ve tepede asılı kandil motifleri değişmekte olan süsleme üslûbunun temsilcisidir. XV. yüzyılın ilk yarısından Edirne Muradiye Camii mihrabı saydam sır altındaki mavi-beyaz ve renkli sır teknikli çinilerin birlikte kullanımıyla meydana getirilmiştir. Bu dekor Bursa çinilerinden daha ince kaliteli değişik bir kompozisyon gösterir.
Erken Osmanlı döneminde (XIV. yüzyıl sonları) taş süslemeli mihraplardan yalnızca birkaçı günümüze orijinal haliyle ulaşabilmiştir. Bunlardan İznik Yeşilca-mii’nde kavsarayı dolgulayan mukarnas-Iann her birinin kaba bir işçiliği vardır. Milas Fîruz Bey Camii mihrabında ise yüksek kabartma tekniğinin yanı sıra kazıma tekniği de kullanılmış ve mukarnas bir bordur olarak ele alınmıştır. Bursa Orhan Gazi Camii’nde olduğu gibi XIV-XV. yüzyıl mihraplarında alçı tezyinatın görüldüğü dönemlerdir. Mukarnaslı, geometrik ve bitkisel süslemeli bordürlerin çevrelediği bu mihrap gösterişli bir mukarnaslı kavsaraya sahiptir. XV. yüzyılın ilk çeyreğinden bir diğer örnek, mukarnaslı kavsaralı ve ince bir alçı dekoru olan Edirne Gazi Mihal Bey Camii mihrabıdır.
Klasik üslûbun temel unsuru olarak Osmanlı gelişme dönemi mihraplarına esas teşkil eden ve çok başarılı bir ustalıkla işlenen mukarnaslar taş malzemenin kullanıldığı mihraplarda sade bir görünüm arzeder. Buna karşılık genel görünümleriyle süsleme yönünden oldukça zengin sayılan, ayrıca yapı ve tezyinatları bakımından orantılı ve başarılı olan mihraplar dönemin sanatını bütün incelik ve us-, talığıyla ortaya koymaktadır. Klasik üsluplu camilerde mihrap nişi çoğunlukla sade mermerdendir. Bunlara erken klasik dönemden bir örnek Edirne II. Beyazıt Camii mihrabıdır (XV. yüzyıl sonlan). İnce bir taş işçiliğine sahip bu âbidevî mihrabın mukarnaslı bir kavsarayla son bulan nişi beş bölümlüdür. Gebze Çoban Mustafa Paşa Camii mihrabı ise (XVI. yüzyılın ilk çeyreği) çokgen planlı bir niş ile mukarnaslı bir kavsaraya sahip olup renkli taş kakmalarla süslenmiştir. Aynı dönemden İstanbul Sultan Selim Camii’nin mihrabı mermer malzemesi, kavsarası-nın başarılı mukarnas dolgusu ve âbidevî görünümüyle klasik dönem karakterini yansıtmaktadır. Klasik dönem mihraplarının bütün özelliklerini bünyesinde toplayan bir diğer örnek, mukarnaslı kavsa-ranın şekillendirdiği beş cepheli bir nişi bulunan Şehzade Camii mihrabıdır. Sü-leymaniye Camii mihrabı (XVI. Yüzyılın İkinci yarısı) mermerden yapılmış olup mihrap duvarı sır altı tekniğinde çinilerle bezenmiştir. Beş cepheli mihrap nişi iri mukarnasların dolguladığı bîr kavsara ile sona erer. XVI. yüzyılın ikinci yarısından Kadırga’daki Sokullu Camii’nin klasik görünümlü mermer mihrabının çevresini zengin bir süslemeye sahip çiniler kuşatır ki bunlarda mercan kırmızısı da görülmektedir. Klasik dönemin doruk noktasına ulaştığı yapı olarak kabul edilen Selimiye Camii’nin mermer mihrabı (XVI. yüzyıl ikinci yarısı) mukarnasları, kabaraları ve özellikle tepeliğinin zengin ve ince taş işçiliğiyle mimarinin ihtişamını ortaya koymaktadır. Beş bölümlü mihrap nişinin üstünde iri mukarnasların dolguia-dığı kavsara yer alır. Yapının hünkâr mahfili mihrabı da üzerinde durulmaya değer bir örnektir. XVII. yüzyılın ikinci yansından Yenicamİ’nin beş cepheli bir nişin biçimlendirdiği klasik mihrabında kavsarayı dolgulayan iri mukarnasların alt uçları sarkık bir şekilde düzenlenmiştir.
Süsleme kompozisyonları içinde tekstil sanatına bağlanan motiflere yer veren Rüstem Paşa Camii’nin mihrabında (XVI. yüzyıl ikinci yarısı) mukarnaslı kavsara ve köşelikler mermer olup nişin içi ise çini kaplıdır. Piyâle Paşa Camii mihrabı (XVI. yüzyılın ikinci yarısı) tamamıyla çini kaplamalı ender örneklerden biridir. Çift nişli ve mukarnaslı kavsaralı mihrabı tezyin eden çiniler, renkleri yanında motiflerinin ahengi ve olgunluğu bakımından da gelişmenin son basamağına ulaşmıştır. Natüralist, bitkisel dekorlu unsurlar dönemin kumaş ve çini desenleri arasındaki benzerliği ortaya koyar. Üsküdar Çinili Cami mihrabında da (XVII. yüzyılın ilk yarısı) bütün yüzey çinilerle değerlendirilmiştir. Çokgen planlı nişin yarım kubbeli bir kavsarayla son bulduğu mihrapta nişin iki yanında sütunçeler olmadığı gibi üstünde mihrap âyeti de yoktur.
XVIII. yüzyılın ilk yarısında mihraplarda klasik form devam etmiştir. Yalnızca bir önceki yüzyıla göre taş süslemelerde belirgin bir kabarıklık göze çarpmaktadır. Üsküdar Yeni Valide Camii’nin (XVIII. yüzyıl başlan) mihrap nişi iri mukarnaslarla sona ermekte ve gösterişli bir tepelik mihrabı taçlandırmaktadır. Mermer mihrabın çevresini kuşatan çiniler teknik açıdan pek başarılı değildir. Bu yüzyılın ilk yansından Hekimoğlu AH Paşa Camii’nin mihrabı nisbetleri değişmiş olmakla birlikte son mukarnaslı uygulamadır. XVIII. yüzyılın ortalarına doğru Osmanlı sanatında Batı etkisiyle oluşan barok dönemde değişen sanat anlayışıyla mihraplar da farklı bir görünüme kavuşmuştur. Hâkim unsur mukarnas zamanla yerini kademeli yuvarlak silmelere bırakmış, mihrap nişi yarım kubbe ile örtülmüştür. Bu devirde mihraplar barok kıvrımlar ve iri akant yapraklarla, hareketli kompozisyonlarla süslenmiştir. Üslûbun en karakteristik örneği Nuruosmaniye Camii’n-dedir (XVIII. yüzyıl ortaları). Mermer, beş cepheli mihrap nişi, üstte kademeli olarak belirtilen ve barok tezyinatla süslenen bir kavsara ile son bulur. Üsküdar Ayazma Camii’nin mihrabı (1174/1760-61) mermer ve renkli taş süslemesi, biri kelime-i tevhid, diğeri mihrap âyeti olan çifte kitabesi yanında barok özelliğiyle dikkat çekici olup nişin üzeri yarım kubbe ile örtülüdür. Lâleli Camii’nin renkli taş mihrabı da (XVIII. yüzyıl ikinci yarısı) “Ç” ve”S” kıvrımlı bir yaşmağa sahiptir. Beylerbeyi Camii’nin (XVIII. yüzyıl ikinci yansı) mihrabı mermer olup yarım kubbeyle örtülmüştür. Aydın’da Cihanoğlu Camü GülşeYûr’de Karagat’ta mihrapları Anadolu’daki önemli barok mihraplardandır.
XIX. yüzyılla birlikte Osmanlı sanatına girmeye başlayan empire (ampir) üslûbu, daha sade bir süsleme anlayışı İle mihraplarda da kendini göstermiştir. Bu özellikteki Nusretiye Camii’nin mermer mihrabında (XIX. yüzyılın ilk yarısı) yarım kubbeyle son bulan mihrap nişini taçlandıran tepelik mermer oymacılığın başarılı bir örneğidir. Dolmabahçe Camii (XIX. yüzyılın ikinci yarısı) mermer mihrap hücresi, küçük nişçiklerle ve stilize edilmiş bir mukarnas dolgusuyla süslenmiş, bütün bu unsurlara altın yaldızla canlılık kazandırılmaya çalışılmıştır. Aksaray Valide Camii (XIX, yüzyılın ikinci yarısı) çeşitli üslûp özellikleri taşıdığından eklektik mihrabıy-la dikkati çeker. Yüksek mermer mihrap, iki yanında burmalı sütunçelerin yer aldığı iri mukarnaslarla biçimlenen kademeli bir nişe sahiptir. Ayasofya’nın XIX. yüzyılda yenilenen mihrabı da mermerden, içinde bir şemse ile yıldız motiflerinin yer aldığı çokgen planlı nişinin üzerini yarım kubbeli bir kavsaranın örttüğü bir örnektir. Kıvrık dallı akant yapraklı birer geniş bordürle sınırlanan mihrapta bolca altın yaldız kullanılmış olup üstte gösterişli bir tepelik mevcuttur. Başlangıçta basit planlı bir niş şeklinde ortaya çıkan mihraplar, zamanla değişip gelişerek kısa sürede dinî mimarinin en önemli elemanı haline gelmiştir. Ayrıca ait bulundukları devrin üslûplarından etkilendiklerinden her devrin sanat anlayışını en iyi aktaran mimari elemanlar olarak dikkat çekmişlerdir.
TDV İslâm Ansiklopedisi