Mîkâil. Kur’an’da adı geçen dört büyük melekten biri.
Mîkâil kelimesinin İbrânîce’deki karşılığı “Kim Tanrı gibidir?” anlamındaki mika’eldir; Arapça’ya İbrânîce veya Süryânîce’den geçtiği ifade edilmektedir. Müslüman müfessir ve dilcileri de mîkâilin, mîk (mîkâ) veîl kelimelerinden oluşan İbrânîce veya Süryânîce menşeli olduğunu söylemektedir İbn Abbas, İkrime ve Ali b. Hüseyin’den gelen rivayetlere göre mîk “ubeyd” (kulcağız), îl de “Allah” demek olup “ubeydullah [Allah’ın kulcağızı] mânasına gelmektedir. Kelimenin mîkâl, mîkâil, mîkeîl, mîkeil, mîkâîl, mîkeyîl, mîkâel ve mîkâyîl gibi okunuşları bulunmakta, hatta mîkâyîn şekli de nakledilmektedir.
Kitâb-ı Mukaddes‘te Mîkâil’in ismi beş yerde geçer. Eski Ahid’-de adı anılan iki büyük melekten biri olan Mîkâil [diğeri Gabriel | Cebrail |] düşmanlarına karşı İsrailoğulları‘na yardıma gelen ve onları esaretten kurtaran, İsrailoğulları‘nın koruyucu meleği, birinci ve büyük reis, Yeni Ahid’de de İblîs‘e karşı çıkan baş melek ve gök ordusunun reisi başında bulunduğu melek ordusu ile İblîs ve şeytan denen büyük ejder ve ordusuna karşı savaşan ve onları yenip göklerden yere süren başkumandan olarak geçer ve Hz. Mûsâ‘nın cesedi hakkında İblîs ile mücadele eden biri olarak takdim edilir. Jonathcm Targumu, bu hadiseyi Hz. Musa’nın gömülmesiyle ilgili Tevrat metninin açıklaması çerçevesinde anlatır ve Musa’nın Mîkâil ve diğer meleklerce defnedildiğini nakleder.
Kutsal kitap dışı dinî literatüre göre Cebrail ve Mîkâil, Uriel ve Rafael ile birlikte Tanrı’nın tahtını kuşatmışlardır. Bu ikisi, Eski Ahid’de adı verilmeksizin zikredilen ilâhî elçiler veya melekler olarak görülmekte, yahudilerin savunucusu olan Mîkâil, Cebrail’den daha büyük kabul edilmektedir. Hz. İbrahim‘i ziyaret eden üç melekten ikisi Cebrail ile Mîkâil’dir; Mîkâil, İshak’ın doğumunu müjdelemek, Cebrail de Sodom’u helak etmekle görevlendirilmiştir. Ya’kub ile güreşen ve Horeb’de Musa’ya görünen de Cebrail veya Mîkâil’dir. İbrahim’i ateşten koruyan, oğlunu kurban etmek üzere iken onun elini tutan, Lût’un esir alındığını haber veren, İsnatta eş aramak için yola çıkan hizmetçiye refakat eden Mîkâil’dir. Mîkâil, Cebrail ile birlikte Sînâ dağına inen Tann’ya eşlik etmiştir. Onlar meleklerin kralları olarak kabul edilmektedir. Musa’dan korktukları için ruhunu almaya cesaret edememişler, bu sebeple Musa’nın ruhunu bizzat Tanrı kabzetmiş, onlar da Musa’nın tabutunun iki tarafında ayakta durmuşlardır. Mîkâil Vezir Hâmân’ın komplosuna karşı yahudileri korumuştur. Mîkâil ve Cebrail, âhir zamanda Mesîh’e refakat edenler arasında yer alacak ve kötülerle çarpışacaktır. Mîkâil tamamıyla buzdan, Cebrail ise ateşten yaratılmıştır, fakat bir arada olduklarında birbirlerine zararları dokunmamaktadır. Şeytana ve diğer meleklere Âdem‘e secde etmelerini emreden Mîkâil’dir. O, semanın anahtarlarının muhafızı ve âhirette ölüleri dirilişe çağırandır. Kabala literatüründe de Mîkâil önemli rol üstlenmektedir. Tövbe, dürüstlük, merhamet ve kutsama meleği olan Mîkâil dördüncü semanın yöneticisidir.
Hıristiyanlık’ta da Mîkâil (Saint Michel) koruyucu vasfıyla ön plana çıkmaktadır. Ortodoks kilisesinin ikonlarında Mîkâil, şerre karşı zaferi sembolize etmek üzere genellikle elindeki kılıcıyla ejderhaya karşı dövüşür şekilde gösterilmektedir. Hıristiyan düşüncesinde Mîkâil bütün şer güçlere karşı hıristiyanların koruyucusu, semavî mihmandarların prensi, inançlı canları ölüm vadisinden geçirip ötesindeki hayata götüren kılavuz olarak kabul edilir. Katolik kilisesinin şarap-ekmek âyinlerinde ve günah çıkarma esnasında söylenen yakarışlarda Tanrı ve bakire Meryem‘den sonra Mîkâil’in anılması ona verilen önemi göstermektedir. Katolik kilisesinde Mîkâil’in biri 29 Eylül, diğeri 8 Mayıs’ta olmak üzere iki bayramı vardır.
İslâm inancına göre meleklerin büyüklerinden olan Mîkâil’in ismi hem Kur’an’da [Mîkâl, Bakara 2/98] hem hadislerde geçmektedir. Rivayete göre, Hz. Peygamber‘e bazı sorular soran bir grup yahudi bunlara cevap alınca bu defa kendisine vahyi kimin getirdiğini sormuşlar, Cebrail cevabını alınca selâmet ve bereket meleği ve kendilerinin koruyucusu Mîkâil’in aksine Cebrail’i kendilerine düşman bildiklerini, onun felâket ve sefalet meleği olduğunu söylemişlerdir. Diğer bir rivayete göre yine yahudiler, “Her peygamberin meleklerden bir dostu vardır; senin dostun hangi melektir?” deyince Resûl-i Ekrem, “Dostum Cebrail’dir ve Allah’ın gönderdiği bütün peygamberlerin de istisnasız dostu odur” cevabını vermiş, bunun üzerine yahudiler. “Eğer dostun ondan başka bir melek olsaydı sana tâbi olur, seni tasdik ederdik” demişler, “Cebrail’i kabul etmeyişinizin sebebi nedir?” diye sorulunca da, “O bizim düşmanımızdır” demişlerdir. Bunun üzerine şu âyetler nazil olmuştur: “De ki: Kim Cebrail’e düşman ise bilsin ki müminler için hidayet ve müjde olan Kur’an’ı Allah’ın izniyle senin kalbine indiren odur. Kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e, Mîkâil’e düşman olursa şüphesiz Allah da o kâfirlerin düşmanıdır.[Bakara 2/97-98]
Diğer bir rivayete göre Hz. Ömer bir gün yahudilerin beytülmidrâslarına gider ve onların Cebrail hakkındaki düşüncelerini öğrenmek ister. “O bizim düşmanımizdır, çünkü Muhammed‘e bizim sırlarımızı veriyor. Ayrıca o şiddet, zorluk ve azap meleği, dostumuz olan Mîkâil ise kurtuluş, hayır ve rahmet meleğidir” derler. Bunun üzerine Ömer, “Bu iki melek ilâhî huzurda nerede yer alır?” diye sorar. “Cebrail rabbin sağında, Mîkâil solundadır ve aralarında düşmanlık vardır” cevabını verince Hz. Ömer, “Eğer dediğiniz gibi ise onlar birbirlerine düşman olamazlar. Kim onlardan birine düşman olursa Allah’a da düşman olur” diyerek yanlarından ayrılır. Hz. Peygamber’in huzuruna gidince de yukarıdaki âyetin nazil olduğunu öğrenir. Onun yahudilerle yaptığı konuşmadan vahiy yoluyla haberdar olan Resûl-i Ekrem, “Ey Ömer, rabbin senin sözüne muvafık âyet gönderdi” der.
Cebrail ile Mîkâil’in Allah ile peygamberleri arasında elçilik yaptıkları, bu çerçevede Mîkâil’in nübüvvetin ilk yıllarında Resûlullah’a vahiy getirdiği belirtilerek esas vazifesi vahiy getirmekten ibaret bulunan Cebrail’in Resûl-i Ekrem’e daha yakın olduğu, âyette Cebrail’in önce zikredilmesinin, ayrıca vahiy ile görevli oluşunun Mîkâil’den faziletli olduğunu gösterdiği nakledilir. Mîkâil Cebrail, Hârût ve Mârût ile birlikte Kur’an’da ismi zikredilen dört melekten biridir. Cebrail ile Mîkâil’in özel isimleriyle anılması Allah katında kıymetli ve büyük meleklerden olduklarını gösterir. Diğer taraftan Resûlullah’in gece namaza başlayacağı zaman, ayrıca her namazın arkasından okuduğu dualarda Cebrail’in ve Mîkâil’in adını anması bu meleklerin Allah katındaki üstün derecesini gösterir.
Meleklerin çeşitli görevleri vardır. Bunlardan Mîkâil insan da dahil olmak üzere canlıların rızıkları, dolayısıyla yağmurların yağması ve bitkilerin gelişmesi gibi işlerle görevlidir.
Felsefe geleneğinin etkisinde kalan tasavvuf ehli dört büyük meleğin görevlerini farklı bir şekilde açıklarken altıncı feleğin aklı ve ruhu diye nitelediği Mîkâil’i bütün bitki nefislerine feyiz veren ve mahlûkatın rızıklarını dağıtan melek olarak kabul etmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’in dört sûresinde, önce Hz. İbrahim‘e gelip oğlu İshak’ın ve torunu Ya’kub‘un doğacağını müjdeleyen, ardından Hz. Lût’u ziyaret edip azgınlaşan kavmini helak eden bir grup elçi melekten bahsedilir.[Hûd 11/69-83; Hicr 15/ 51-71; Ankebût 29/31 -34; Zâriyât 51/ 24-37] Cebrail, İsrafil ve Azrail ile birlikte Mîkâil’in de bunların arasında yer aldığı rivayet edilmektedir. Allah’ın, üzerlerine yemin ettiği “mukassimâf’ın [Zâriyât 51/4] O’nun işlerini taksim ve tevzi eden Cebrail, Mîkâil, İsrafil ve Azrail gibi emir melekleri olduğu söylenmiştir.
Bedir Gazvesi‘nde müminlerin yardımına gelen melek ordusunun [Enfâl 8/9-12] kumandanlarından birinin Mîkâil olduğu rivayet edilmiştir. Cebrail ve Mîkâil’in Uhud günü beyaz elbiseli iki insan kıyafetinde Resûlullah’ın sağında ve solunda durup onu bütün güçleriyle korudukları da nakledilmektedir.
Hz. Peygamber‘in, bir hadisinde şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Her peygamberin gök ehlinden iki, yer ehlinden iki veziri olur. Benim gök ehlinden vezirlerim Cebrail ile Mîkâil, yer ehlinden vezirlerim de Ebû Bekir ile Ömer‘dir.
Hadislerde Mîkâil genellikle Cebrail ve İsrafil ile birlikte zikredilmektedir. Resûl-i Ekrem’in rüyasında Cebrail ile Mîkâil’i kendisine cennet ve cehennemi gezdiren iki insan şeklinde bir başka rüyasında onlardan birini başı ucunda, diğerini ayağı ucunda durup kendisine bir darbımesel söylerken gördüğü rivayet edilmektedir. İslâm’ın başlangıcında namazdaki teşehhüd esnasında “et-tahiyyât” yerine “… es-selâmü alâ Cibrîle, es-selâmü alâ Mîkâîle …” denilmekteydi.
TDV İslâm Ansiklopedisi