Milas -Muğla- Tarihçesi, Nüfusu, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Milas. Muğla iline bağlı ilçe merkezi.

Verimli bir ovanın batı kenarında yük­selen Sodra dağının doğu eteklerinde ku­rulmuştur. Antik dönemde Karya olarak anılan Menteşe yöresinde kesintisiz yer­leşime sahne olmuş ve günümüze kadar ulaşabilmiş yerleşim merkezlerinden bi­ridir. Antikçağ’da Mylasa olarak anılan şehir Ortaçağ Batı kaynaklarında Milaso, Milasso, Melaso, Melasso, Mellassa, Milaxo (Melaxo) şeklinde geçer. Verimli bir ovaya sahip oluşu. Güllük körfezine olan yakınlığı, batıda Balat (Milet), kuzeyde Çi­ne ve Menderes vadisi, doğuda Muğla ve oradan Tavas’a giden yolların kavşak nok­tasında bulunması tarih boyunca bura­nın önemli bir iskân merkezi olmasını sağlamıştır.

Şehrin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu bilinmemektedir. Tarihî efsa­nelerde rüzgârlar hâkimi Aiolos’un neslin­den gelen Mylassos’un burayı tesis ede­rek kendi adını verdiği belirtilir. Şehrin Helenistik dönem öncesine uzanan bir ta­rihî geçmişi olduğu tahmin edilir. Bulun­duğu bölgede son yıllarda yapılan kazılar­da, kıyılarda ve Karya bölgesinin iç kesim­lerinde milâttan önce III. binden itibaren yerleşme izlerine rastlanmıştır. Bu bölge­de yer alan şehrin adı kaynaklarda Pers hâkimiyeti sırasında ön plana çıkmıştır. Persler’e karşı kurulan birliğin ortak kut­sal yeri Milas’taki Zeus Karİos Tapınağı idi. Bu statüsü ile Milas diğer şehirlere göre önemli bir siyasî ve dinî üstünlük elde et­ti. Milâttan önce 377’de tahta çıkan He-kotomnos hanedanından Satrap Mausolos zamanında Karya’da yapılan idarî dü­zenleme sırasında satraplık merkezi Mi-lastan Halikarnassos’a (Bodrum) taşının­ca (m.ö. 360) Milas’ın idarî önemi azaldı.

Yeni istilâlar ve savaşlarla dolu bu ka­rışık dönemin ardından Roma hâkimiye­tine giren Karya bölgesi milâttan önce 129’da Anadolu’da kurulan Asia eyaleti­ne dahil edildi ve milâttan sonra IV. yüz­yılda müstakil bir eyalet haline getirildi. Strabon bu sırada şehrin oldukça göste­rişli bir halde bulunduğunu söyler. Şehir bu dönemde, arkasında yer alan Sodra dağındaki ocaklardan çıkarılan mavi da­marlı mermerlerle inşa edilen mâbedlerle süslenmişti. Bizans devrinde İmparator III. Leon zamanında yapılan idarî düzen­lemede Kibiraioton deniz “thema”sının (idarî bölge) içinde yer alan şehir IV. yüz­yıldan itibaren önemini kaybetmeye baş­ladı. Burada V. yüzyılda küçük bir hıristi-yan topluluğu bulunuyordu. İngiliz sey­yahı Edward Pococke’nin XVIII. yüzyıldaki gözlemlerine göre Bizans döneminde şe­hirdeki Augustus ve Roma mabedi kilise­ye çevrilmiştir. Ayrıca Milas ovasında uza­nan ve şehir içinde birçok kola ayrılan iki katlı su kemerleri de Bizans devrinin baş­larında inşa edilmiştir.

XIII. yüzyıl boyunca Milas ve çevresi. Batı Anadolu’nun diğer kesimlerinde ol­duğu gibi, doğudan gelen Türkmen aşi­retlerinin akınlarına uğradı ve bölgede Bizans’ın elinden çıkan ilk toprak parça­ları içinde yer aldı. Bu tarihten sonra böl­geye adını veren Menteşe Beyliği’nin mer­kezi olan Milas giderek bir Türk-İslâm şehri hüviyetine büründü. Bölgeye yaptığı ziyaret sırasında (733/1333) Milas’a uğ­rayan İbn Battûta’nın ifadelerinden şeh­rin cami, zaviye, mescid vb. binaların in­şasıyla yeni bir iskân dönemine girdiği anlaşılmaktadır. Burayı diğer bir Türk yerleşmelerinden ayıran en önemli özel­lik, antik yerleşmenin uzağında değil bu doku ile karma fizikî yapı oluşturacak şekilde gelişmiş olmasıdır. Şehir Hisarba-şı, Yeldeğirmeni ve Topbaşı tepeleriyle bunların arasındaki düzlüklere yayılmış­tır. Osmanlılar tarafından fethine kadar (1390-1392) gerek Menteşe Beyliği hane­dan üyeleri ve beyleri gerekse halkın ileri gelenleri tarafından inşa edilen cami, mes­cid, zaviye, medrese, mektep, hamam, çeşme, han, kervansaray gibi kurumlar­la donatılmıştır. Hacı İlyas Camii ile (730/ 1330) Ahmed Gazi Camii’nin (780/1378) inşasının şehrin fizikî gelişiminde önemli yeri vardır. Milas’ta bu dönemde kültür hayatı da oldukça gelişmişti.

Menteşe Beyliği’nin Osmanlılar tarafın­dan ortadan kaldırılması ve bir sancak haline getirilmesi üzerine Milas bu idarî bölgenin merkezi oldu. Sancağın ilk yöne­ticisi Fîruz Bey’in Milas’ta inşa ettirdiği külliye (797/1394) şehrin gelişimine bü­yük katkı sağladı. Ankara Savaşı’nın ar­dından diğer beylikler gibi Menteşe top­raklan da Timur tarafından eski hanedan üyelerine geri verilince yeni Menteşe Be­yi İlyas Bey merkez olarak önce Balat’i, daha sonra Peçin’i kullandı. Osmanlılar’ın Menteşe topraklarını kesin olarak ele ge­çirmesiyle yeniden teşkil edilen Menteşe sancağının merkezi Milas değil Muğla ol­muştu.

Böylece idarî merkez olma özelliğini kaybeden Milas XVI. yüzyılın ilk çeyreğin­de on iki mahalleli bir kasaba görünü­mündeydi. Yüzyılın ikinci yarısından son­ra mahalle sayısı on üçe çıktı.[Câmi-i Ah­med Gazi, Beşkapı, Mescid-i Selâhaddin, Hâce Fîruz Paşa, Mescid-i Hacı Kasım, Hâce Bedreddin, Hacı Mukbil, Eyne Gazi, Çalçil, Gümüşlük, Hisarardı, Kâdî-İ Siyah/ Kara Kadı, Gebrân] Bu mahallelerden 923  (1517) yılı tahririnde nüfusu en kalabalık olanlar Mescid-i Selâhaddin (elli sekiz hâ­ne) ve Hâce Fîruz Paşa idi (elli dört hâne). Toplam 282 hâne (yaklaşık 1500 kişi) olan şehirde sadece beş hanelik bir gayri müslim nüfus bulunuyordu. 970 (1562) sayı­mında ise gayri müslim nüfusa rastlan­mamaktadır. Bu tarihte hemen hemen önceki nüfusunu korudu. Toplam hâne sayısı yirmi iki hanelik bir artışla 304’e yükseldi. En kalabalık mahallesi hâne sa­yısını koruyan Hâce Fîruz Paşa idi. Mes­cid-i Selâhaddin mahallesinin nüfusu ise yirmi altı haneye kadar düşmüştü. Yüz­yılın son tahririnde (991/1583) toplam hâ­ne sayısı 394’e ulaştı (toplam 2000 kişi). Bunlardan en azından on dördü Muğla’­ya bağlı Yerkesik köyünden gelip yerleş­mişti. Bu sırada nüfusunu yüzyılın orta­larından itibaren arttıran Câmi-i Ahmed Gazi mahallesi şehrin en kalabalık mahal­lesi durumundaydı (yetmiş hâne).

XVI. yüzyılda Milas’ta dört cami, on bir mescid, sekiz zaviye, üç muallimhâne, iki medrese, iki hamam, tahin ve mum ima­lâthaneleri, birkaç han ve muhtelif sayı­da dükkân bulunuyordu. Daha İbn Bat­tûta’nın ziyareti sırasında çevresindeki meyvelik ve bostanlarının bolluğu ile dik­kati çeken, XVI. yüzyılda da turunç bahçe­leri, bademlikler ve çeşitli bahçeleri bu­lunan Milas, Evliya Çelebi’nin şehri gör­düğü sırada da (1082/1671) bağlı bahçeli limon, turunç, nar ve incir ağaçlarıyla be­zenmiş durumdaydı. Ancak batı, kuzey ve doğu yönlerine giden yolların kavşak noktasında bulunmasına rağmen söz ko­nusu yolun ana ticaret yollarından uzak olması sebebiyle kapalı ve durağan bir ekonomiye sahipti. Özellikle batıda liman­ları artık çoktan dolmuş olan Balat’ın ti­carî önemini kaybetmeye başlaması ile ekonomik açıdan daha da durgun bir dö­neme girdi. Doğudan Tavas’tan gelip Muğla üzerinden Milas’a ve buradan da Balat, Söke, Efes ve İzmir’e ulaşan yol üzerinde kervanlar gelip gidiyorsa da bu ticaret pek canlı değildi. Şehirdeki ekono­mik hareketlilik, kuzeyde Fîruz Bey Ca­mii’nin civarındaki elli dükkâna sahip Kurşunlu Han ile şehrin güneyinde surla­rın dışında Ahmed Gazi Camii ve Selâhad­din Camii arasındaki çarşıda yoğunlaş­mıştı. Şehrin önündeki geniş ova ise hal­kın hububat, meyve ve sebze ihtiyacını karşılamada önem taşıyordu. XVI. yüzyıl­da Milas şehir nüfusunun % 15-20’si zi­raî faaliyetlerle uğraşıyordu.

1652 yılındaki avarız tahririne göre di­ğer kazaların aksine mahalle isimleri veriimediği için mahalle sayısı da bilineme­yen şehirde [nefs-î kasaba-i Milas] altmış avânz hanesi vardı. Evliya Çelebi’nin Milas’a geldiği 1671 yılında on iki olan mahalle sayısı 1087 (1676) ve 1098 (1687) tarihli avânz tahrirlerinde aynı kaldı. Ancak bazı mahallelerin adları değişti. 1087’da (1676) Beşkapı, Merkepçi, Hâce Bedreddin. Ahmed Çavuş, Burgaz, Câmi-i Kebîr, Kavaklıkapı, Salih obası, Selâhadclin, Ayıdlıkapı, Gümüşlü ve Hâce Ka­sım isimli mahallelerde yaşayan nüfus 107 hâne iken (tahminen 1000kişi) 1098 (1687} yılı tahririnde 104 nefer olarak kaydedilmiştir.

1764-1765 yıllarında Milas ovasından geçen İngiliz seyyahı Chandler’in ifadesi­ne göre ovada İngiliz pazarları için tütün ekimi yapılmaktaydı. Milas yöresindeki halıcılık faaliyeti XVI. yüzyıldan beri de­vam etmekle birlikte halıcılığın gelişimi XVII. yüzyıldan sonra olmuş, XVIII ve XIX. yüzyıllar boyunca halıcılık kesintisiz de­vam etmiştir. XIX. yüzyıl­da Anadolu’nun birçok kasabası gibi Mi­las ve çevresinde de sosyal ve ekonomik alanda birtakım Önemli gelişmeler oldu. Milas’ın Güllük Limanı gelişerek buradan yörenin mermer, tütün, incir, pamuk gibi ürünleri gemilerle bölge dışına taşınma­ya başlandı. İzmir-Aydın demiryolu hat­tının inşası da Milas yöresi ürünlerinin diğer bölgelere daha kolay ulaşmasını sağladı. Nüfusun artması ve Tanzimat dönemi yapılanması şehirde fizikî doku, yönetim ve ekonomi alanında etkisini gösterdi. XIX. yüzyılın başlarında Milas’ın hâlâ on iki mahallesi bulunuyordu. Yüz­yılın ikinci yarısından sonra şehrin gelişi­mi ovaya doğru yöneldi. 1315(1897-98) yılında mahalle sayısı on bire inmiş, XX. yüzyılın başlarında yine on ikiye çıkmıştı. Günümüzde ise Milas’ın on altı mahallesi bulunmaktadır. 1844-1845 tarihli temet-tuat defterlerine göre şehirdeki en kala­balık mahalle Hâce Bedreddin mahalle-siydi (448 kişi}. 1308 (1890-91) tarihli sal­nameye göre kasabanın nüfusu 5934 idi. Vital Cuinet ise asrın sonlarında kasaba­da 9734 müslüman, 1930 Rum, 311 yahu-di, yirmi beş yabancı olmak üzere 12.000 kişinin yaşadığını belirtir. Yine ona göre kasabada üç cami, beş mescid, bir Orto­doks kilisesi, iki hamam, bir han, on beş kahve, 120 dükkân vardı.

Osmanlı hâkimiyeti döneminde Men­teşe sancağına bağlı bir kaza olan Milas XVI. yüzyılda beş köyden oluşuyordu. 969 (1562) tahriri sırasında yapılan idarî de­ğişiklikle Kuzyaka, Küçük Budamya, Bü­yük Budamya, Yusufçaderesi ve Suçum isimli köyleri Peçin kazasına bağlanmış ve Milas sadece bir kasabadan ibaret kal­mıştı. Bu tarihten sonra da idarî ve hu­kukî açıdan Peçin kazası ile bütünleşerek kayıtlarda bazan “kazâ-i Peçin ve Milas”, bazan “Kazâ-i Peçin maa Milas” olarak kaydedilmiş, bazan da “kazâ-i Milas, nâm-ı dîger Peçin” gibi ibarelerle anılmış­tı. Hatta bir kısım kayıtlarda ismi bile zik-redilmeyerek doğrudan kazâ-i Peçin ida­rî ünitesi içine sokulmuştu. Bu idarî bütünleşme adlî ya­pıya da yansımış, iki merkezin tek mah­kemesine bir kadı tayin edilmiş, bundan sonraki resmî literatür­de Peçin ve Milas kadısı kaydı yer almıştır.

1830-1831 sayımında Milas kazası top­lam nüfusu 11.000 dolayında idi. XIX. yüzyıl ortalarında Menteşe sancağının toplam nüfusunun % 10,5’u Milas ve köy­lerinde kayıtlıydı. Kaza nüfusunun % 20′-si Milas kasabasında oturuyordu. 1308 (1890-91) yılı salnamesine göre kazada 26.538 kişi vardı. Bunun 1835’i Rum, 356’sı yahudi idi. Asrın sonlarında Vital Cuinet toplam nüfusu 26.320 müslüman, 1930 Rum, 311 yahudi ve yirmi beş ya­bancı olmak üzere 28.586 olarak göste­rir. Kazada bu sıralarda toplam ev sayısı 1517, dükkân sayısı 366 idi. Elli üç cami, dokuz mescid, bir Ortodoks kilisesi, üç han, iki Rum mektebi ve müslümanlara ait dört mektep mevcuttu. I. Dünya Savaşı’ndan sonra 1919’da İtalyanlar’ın işgaline uğrayan Milas 1921′-de kurtarıldı. 1927 yılında 7346 olan ka­sabanın nüfusu 1950’de 8930’a ulaştı, 1955 sayımına göre 10.000’i aştı. 1980′-de 20.487 ve 2000 yılı verilerine göre de 37.222 nüfus sayıldı.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski