Mizah Nedir -İran, Fars Edebiyatında- Özellikleri, Hakkında Bilgi

İran’da mizah için genellikle yine Arapça kökenli tanz kelimesi kullanılmış ve kavram olarak da buna kişisel çıkardan uzak, topluma hiz­met amacına yönelik mizahtan ziyade “fert ve toplumun kusurlarını eleştirme, alay etme ve eğlenme” anlamı verilmiş­tir. Klasik Fars edebiyatında sosyal eleş­tiri düşüncesi gelişmediği ve edipler saraylara bağlı olduğu için sosyal mizah top­lumu ıslah edici müstakil eserler yerine hiciv ve hezl içinde yer almış, gerçek ede­bî mizah türü ancak XX. yüzyılın başların­da, Meşrutiyet (1906) yıllarında ortaya çıkabilmiştir.

Mizah ilk dönemlerde, özellikle kisrâları ve devlet ricalini eğlendirmekle görevli saray soytarılarının komik söz ve hare­ketlerinden ibaretti. Sâsânî Hükümdarı Behrâm-ı Gûr zamanında (420-438) hal­kın eğlendirilmesi İçin Hindistan’dan bin­lerce oyuncu ve dansçı çingenenin getir­tilerek ülkeye dağıtıldığı, Hüsrev I. Enûşirvân zamanında da (531-579) Hint men­şeli Kelîle ve Dimne ile birlikte bazı mi­zah içerikli eserlerin Pehlevîce’ye çevrildiği bilinmektedir. İslâmî dönemde diğer hü­kümdarlar gibi İran’a hükmedenlerin de erkek ve kadın soytarıların (delkek) söz ve taklitleriyle eğlendikleri, bunlar arasın­dan en becerikli ve kurnazların yönetici­lere nedim oldukları belirtilmektedir. Fars edebiyatında Gazneli Mahmud ve nedimi Ayaz’la ilgili birçok anekdot yer almıştır. Kaynaklara göre Mahmud’un oğlu Sultan Mesud’un da nedim ve soytarıları vardı ve bir eğlencede onlara 30″ar bin dirhem dağıtmıştı.

Fars şiirinde IV. (X.) yüzyıldan itibaren Tayyân-ı Mergazî, Müncîk-i Tirmizî, Bündârî-i Râzî, Lebîbî-i Horasanı, Evhadüddîn-i Enverî, Sûzenî, Hâkânî-i Şirvânî, Ebü’l-Alâyi Gencevî, Edîb Sâbir, Reşîdüddîn-i Vatvât, Esîrüddîn-i Ahsîkesî, Zahîr-i Fâryâbî, Cemâleddin ve Kemâleddîn-i İsfahanı ile Hâcû-yi Kirmanı gibi şa­irler tenkit muhtevalı şiirlerinde zaman zaman mizaha yer vermişlerse de onla­rın yaptığı bu mizah genel anlamda kişi­sel çıkar ve düşmanlıklara dayalı hezl ve hicivlerden ibarettir. Sosyal ve siyasal eleş­tirileri bulunan Nâsır-ı Hüsrev de tama­men din ve mezhep taassubu ile hareket etmiştir. Ağır hicivler yazan sûfî edipler­den Senâî, onu takip eden Ferîdüddin Attâr ve mizahı bir eğitim aracı sayan Mev-lânâ Celâleddîn-i Rûmî mesnevilerinde topluma zararlı tipleri eleştiren latifeleri yanında divane ve meczupların dilinden felsefî ve içtimaî mizaha da yer vererek sonraki kuşaklara öncülük etmişlerdir. Sûfîlerin mizahı müzminleşen sosyal adaletsizlikler karşısındaki bilinçli insanın is­yanını yansıtırken şikâyet zamanın yöne­ticileri yerine Allah’a yönelmiştir. V. (XI.) yüzyıl filozof ve edibi Ömer Hayyâm’ın dünyaya ve yaratılışa bakış felsefesini yansıtan acı ve dokundurucu rubaileri buna uygun mizah örnekleri sayılır. Moğol istilâsı sırasında ediplerin ilgisini şahsî hiciv yerine sosyal hiciv ve mizah çekmiş, özellikle sözde mizahı yemekte tuz gibi gören Sa’dî-i Şîrâzî’nin Bostan ile Gülistan’ında. çağdaşları Mecd-i Hemger, Kutbüddîn-i Şîrâzî ve Adudüddin el-îcî”ye nisbet edilen latifelerde ve Sirâceddîn-i Kumrî ile Hâfız-ı Şîrâzî’nin gazellerinde çeşitli örnekler yer almıştır. Selçuklu Sul­tanı Sencer’in meclislerine katılan, kaba hezlleriyle ünlü Mehsitî, Timur’un oğlu Şâhruh’un sarayını latifeleriyle neşelen­diren Mihrî-i Herevî ve Hindistan’da hü­küm süren İranlı Kraliçe Nurcihan ile Mahfî mahlaslı Zîbünnisâ gibi kadın edip­lerin mizah ve latifeleri de günümüze ulaşmıştır. Klasik dönemin en büyük mi­zahçısı Sa’dî ile Hafız arasında köprü sa­yılan, özellikle toplum kesimlerinin siyasî, dinî, ahlâkî kusur ve kötülüklerini eleşti­ren Ubeyd-i Zâkânî’dir. Zâkânî’den sonra gelip onun etkisinde kalan Bû İshâk-ı Et’imeve Nizâmeddin Kârî-i Yezdî, ünlü şair­lerin şiirlerinden çıkardıkları kelimeler ye­rine yemek ve giyeceklerle ilgili kelimeler koyarak onları alaya alan nakize türü mi­zahla yeni bir tarzın öncüleri olmuşlardır. Ölçülü ve zarif mizahı tasvip eden klasik­lerin son büyük temsilcisi sûfî edip Abdurrahman-ı Câmî de Heft Evreng’inde mizaha yer vermiş, ayrıca kendisine sos­yal ve edebî eleştiri içerikli nükteler nis­bet edilmiştir.

Kaçar döneminin sonlarında ve Meş­rutiyet yıllarında hicivle hezl yerini siyasî ve içtimaî mizaha bırakmışsa da Sûzenî, Enverî gibi eski hicivcilerin kaba ve kü­fürlü geleneğinin terkedilmesi daha son­raki yıllarda gerçekleşmiştir. Bu dönem­de yazarlar halkı aydınlatmak, yönetici­lerin zulmünü anlatmak ve hurafelerle mücadele etmek amacıyla konuşma dili­ni kullanarak mizah içerikli manzum ve mensur eserler yazmış, mesajlarını yay­mak için Meşrutiyefin sağladığı sınırlı öz­gürlükle birlikte sayıları hızla artan dergi ve gazetelerden faydalanmışlardır. Bu ya­yın organlarının en önde gelenleri Molla Naşruddîn ve Şûr-i İsrafil gazeteleri, dönemin mizah öncüleri sayılan şair ve edipler de Ali Ekber-i Dihhudâ ve Eşrefüddîn-i Kazvînîile(Nesîm-i Şimâl] daha sonra gelen îrec Mirza, Muhammed Alî-i Efrâşte, Ârif-i Kazvînî, Meliküşşuarâ Ba­har, Mîrzâde-i Işkı, Ferîdûn-i Tevellelî ve Ebû Türâb-i Cîlî’dir. İran’da çağdaş mizah eserleri arasında ilk anılması gerekenler ise Muhammed Alî-i Cemalzâde’nin Şahrâ-yi Mahşer ve Ye kî Bûd u Yeki Nebûd’u. Sâdık Hidâyet’in Tûp-i Mürvârl ve Vegveg-i Sehâb’ı, Behrâm-ı Sâdıki’-nin Senger ü Kumkumehû-i Hâlisi ve îrec-i Pizişkzâd’ın Dâyîcân Napoleon’udur. Ayrıca Sâdık-ı Çûbek, Celâl-i Âl-i Ah-med, Ebü’l-Kâsım-ı Payende, Resûl-i Pervîzî, Ebü’l-Kâsım-ı Halet, Gulâm Hüseyn-i Sâidî, Feridûn-i Tenkâbünî ve İslâm dev­riminden sonra İmrân-i Salâhî, Zebîh Bihrûz, Kivmers-i Sâbirî, Hûşeng Murâdî-i Kirmânî, Ebü’l-Fazl Zerûyî-i Nasrâbâdî gibi edipler mizah türü eserler vermiştir. İran’da mizahî süreli yayınlar da çok olup Baba Şemel, Behlûl, Tevîîk, Hâcî Bâ-bâ, Sepîd ü Siyah, Tûtî, Nâhid, Gulâgâ ve Keyhân-i Kârîkâ tor en ünlüleri sayılır. Mizahî hikâye ve latifelere dair en önem­li klasik eserler arasında Fahreddîn-i Sa­fînin Letâ’ifü’t-tavâ’in ile Fâzıl-ı Kâşânînin Riyâzü’l-hikâyât’ı ve çağdaş ya­zarlardan Bâkırzâde Bekâ’ın Latîfehâ-yi Edebîsi yer almaktadır.

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski