Mısır fethedildiğinde, eski canlılığını kaybetmesine rağmen İskenderiye antik kültürün en önemli merkezlerinden biriydi. İslâm ordularıyla Mısır’a gelen sahâbîlerin bölgede yerleşmesiyle birlikte İslâm kültürü de yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu sahâbîler ilim hayatının merkezi konumundaki Amr b. Âs Camii’nde Kur’an, hadis ve fıkıh halkaları kurmuştur. Onların arasındaki en meşhur sima Amr b. Âs’ın oğiu Abdullah’tı. Emevîler devri boyunca bölgeye göç eden tabiîn bu noktada önemli bir görev üstlenmiş, halifeler de zaman zaman bölgeye âlimler göndererek bu hareketi desteklemiştir. Mısır’da yetişen ilk âlimlerden biri fakih Yezîd b. Ebû Habîb el-Mısrî’dir. Bu dönemde Mısırlılar Medine, Dımaşk ve çeşitli Irak şe-hirierine ilim yolculukları yapmaya başlamıştır; hadis almak amacıyla diğer yerlerden de buraya gelenler vardı. Abbâsî-ler’in ilk yıllarında Mısrî nisbesini taşıyan fıkıh ve hadis âlimleri arasında Amr b. Haris, Ebû Abdurrahman Abdullah b. Lehîa ile Leys b. Sa’d’m adları zikredilebilir. Erken devirden itibaren kıraat ilmi Mısır’da belirginleşmiş ve bu alanda ilk öne çıkanlar Verş adıyla bilinen Osman b. Saîd el-Mısrî ile öğrencisi Ebû Ya’küb el-Ezrak Yûsuf b. Amr el-Mısrî olmuştur.
Mısır’da görülen İlk mezhep Mâlikîlik olup bunda Osman b. Abdülhakem el-Cü-zâmî, Abdurrahman b. Hâlid b. Yezîd ve Ebû Abdullah Abdurrahman b. Kâsım’ın paylan büyüktür. KMbü’l-Câmfin müellifi Abdullah b. Vehb el-Mısrî, Eşheb el-Kaysî ve Abdullah b. Abdülhakem el-Mısrî de bu dönemde yetişen Mâliki fakihlerin-dendir. İmam Şafiî’nin ömrünün son yıllarını Fustat’ta geçirmesiyle Şafiîlik de yayılmaya başlamış ve İslâm’ın diğer bölgelerine göre Mısır daima bu mezhebin en önemli merkezi olarak kalmıştır. Kütüb-i Sitte müellifleri Buhârî, Müslim, Ebû Dâ-vûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce hadislerini toplarken Mısır’ı ziyaret etmişlerdir. Abbasîler devrinde bilhassa III. (IX.) yüzyılın başlarından itibaren İmam Şafiî’nin yerleşmesiyle bölgedeki ilmî hareketlilik hız kazanmıştır. Fakih Ebû Abdullah İbn Abdülhakem ile Rebî b. Süleyman el-Cîzî Şafiî mezhebinin diğer önde gelen simalarıdır. Burada tasavvuf hareketini Zün-nûn el-Mısrî olarak tanınan Sevbân b. İbrahim başlatmış, Arap dili ve edebiyatında Ebû Abdullah Ahmed b. Yahya et-Tü-cîbî. tarihçilikte Fütûhu Mışr ve ahbâ-ruhâ’nm müellifi Ebü’l-Kâsim İbn Abdülhakem öne çıkmıştır. Ancak bu dönemde Mısır’ın ilim hareketi açısından, buraya Endülüs ve İfrîkıye’den ilim seyahatlerinin yapılmaya başlanmış olmasına rağmen siyasî merkezlerin dışında kalmasından dolayı henüz Hicaz, Suriye ve Irak’ın seviyesine ulaşamadığı görülmektedir.
Emevî ve Abbasî devirlerinde Mısır toplumunun yapısı göçler ve ihtidalar sebebiyle önemli Ölçüde değişmiştir. Bölgenin cizye gelirlerinin Hz. Osman zamanından Abbâsîler’in sonuna kadar tedricî olarak düşmesi ve tarihî kayıtlarda hıristiyan isimlerinin azalması, yerel halkın fetihten sonra geçen yaklaşık 2S0 yıl içerisinde müslümanlaştığının açık delilidir. III. (IX.) yüzyılın ortalarına gelindiğinde hıris-tiyanların büyük kısmı ihtida etmiş ve bölgeye gönderilen Arap kabileleriyle askerleri de yerleşik bir düzene geçerek halkla iyice karışmıştı. Müslümanların yeni fethedilen Mısır’da Bizans dinarının kullanılmasına izin vermeleri, kiliselere dokunmamaları ve divanlarda yerli unsurları çalıştırmaya devam etmeleri halkı İslâm’a yaklaştıran sebeplerdendir. Emevî halifeleri devlet dairelerinde müslüman-ları çalıştırmayı tercih etmiş ve bu durum ihtidaların yaygınlaşmasına yol açmıştır. Ömer b. Abdülazîz’in ihtida edenlerden cizyeyi kaldırması bu gelişmeyi iyice hızlandırmıştır. Müslümanlar Mısır’ı fethettiklerinde bölgede Kıptîce ve Grekçe konuşuluyordu. Emevîler döneminde özellikle divanların Arapça tutulmasıyla birlikte Arapça’nın yaygınlaşması hız kazanmış, bu arada hıristiyanlann bazı dinî kitapları Arapça’ya çevrilmiştir. Arapça’nın tamamen yaygınlaşması ancak III. (IX.) yüzyılın sonlarında gerçekleşmiştir. IV. (X.) yüzyıldan itibaren Kıptîce unutulmuş, kilisenin dili de Arapça’ya dönüşmüştü. Artık âyinler Arapça yapılıyor, kilise tarihleri dahi Arapça yazılıyordu. Mısır’ın fethiyle başlayan Arap kabilelerinin bölgeye göçleri yaklaşık beş asır boyunca devam etmiştir; fetihten bir asır sonra Mısır divanlarında kayıtlı Araplar’m sayısı 40.000 aileyi geçmişti. Bu kabileler arasında Kays, Tay, Rebîa, Fezâre. Hilâl, Süleym, Hevâzin en önde gelenlerdir. Bölgeye yerleştirilen ilk Arap kabileleri özellikle Emevî devri boyunca yönetici sınıfı oluşturmuş, bu imtiyazlı durumları sebebiyle yerlilere karışmamıştır. Ancak Abbâsîler’in İli. (IX.) yüzyıldan İtibaren bu kabilelerden haraç almaya başlaması ve ataları kesmesi onların halkla bütünleşmesini sağlamıştır.
Mısır, Tblun oğulları ve İhşîdîler döneminde bilhassa fıkıh ve hadis ilimlerinde önemli gelişmeler göstermiştir. Önde gelen fakih ve muhaddisler arasında Rebî b. Süleyman el-Murâdî. İbnü’l-Haddâd el-Kinânî, Tahâvîve Ebû Saîd İbn Yûnus el-Misrî sayılabilir. Ebü’l-Kâsım İbn Abdülhakem. İbnü’d-Dâye, Muhammed b. Yûsuf el-Kindî ve İbn Zûlâk Mısır tarihiyle ilgili önemli eserler kaleme almışlardır. Aynı yıllarda pek çok defa Mısır’ı ziyaret eden ve bir süre orada kalan Mes’ûdî de anılmaya değer bir müelliftir. Abbâsîler’in çözülme sürecine girmesiyle birlikte Mısır’da siyasî yapıya paralel olarak müstakil bir kültür ortamı gelişmeye başlamıştır. Bu dönemde İbn Abdülhakem’in Fütûhu Mışr’ı ve Kindî’nin Kitaba’l-Vüîât ve’l-kudât’ı gibi ilk bölgesel Mısır tarihlerinin yazılması Mısır’ın siyasî açıdan yarı bağımsız konumunun kültür alanına yansımasıdır.
Şiî Fâtımîler dönemi Mısır tarihi açısından farklı bir devre oluşturur. Fatımî hilâfet merkezinin Kahire’ye taşınmasıyla birlikte iki önemli hareketin ortaya çıktığı görülür. Bunlardan biri antik Grek felsefesiyle Şiî kaynaklarının telifi, diğeri de Şiîliğin yayılması amacıyla dâîlerin düzenli bir şekilde eğitilmesidir. Fâtımîler, Sünnî rakipleri olan Abbâsîler’in Bağdat’ta kurduğu ilmî müesseselerin Şiî versiyonlarını Kahire”de kurmak için çaba göstermiştir. Bu bakımdan İlim halkaları teşkil edilen Ezher Camii ile yine bu devirde yapılan Hâkim. Karâfe ve Akmer camileri önemlidir. Aynı dönemde Kahire’deki Fatımî sarayında büyük bir kütüphane kurulmuştu; Makrîzî bütün İslâm âleminde ondan daha büyük bir kütüphane olmadığını belirtir. Hâkim Biemrillâh’ın 395 (1004) yılında Kahire’de tesis ettiği Dârülhikme’de (Dârülilm) daha ziyade felsefe, mantık, matematik, tıp gibi ilimlerde çalışma yapılıyordu. Dârül-hikme’ye bağlı kütüphane de zenginliğiyle ünlüydü. İranlı seyyah Nâsır-ı Hüsrev ile Haşîşîler’in lideri Hassan Sabbâh bu kütüphanede çalışmışlardı. Bu devirde sosyal hayatta da Şiî hukuku uygulanmış ve Şia’nın bayramları kutlanmıştır; fakat halk arasında Şiîlik hiçbir zarnan yaygınlaşma-yıp daima yönetici zümre arasında kalmıştır. Fâtımîler döneminin önde gelen âlimlerinden hadiste Ebû Bekir Muham-med el-Askerî ile Ebû Tahİr es-Si!efî, Arap dilinde Ali b. Ahmed el-Mühellebî, İbn Bâ-beşâz, tarihte Şâbüştî, Müsebbihî, Ebû Abdullah el-Kudâî ile ei-/şdre ilâ men nâ-îe’l-vezâre’nin müellifi Ebü’l-Kâsım İb-nü’s-Sayrafî sayılabilir. Halife Muiz-Lidî-nillâh ve onun görüşlerini halka açıklayan kâdılkudâtı Ebû Hanîfe Nu’mân b. Mu-hammed de İsmâilî akaidiyle ilgili kitaplar yazmıştır. Şiî fıkhına dair bazı eserlerin sahibi olan Vezir İbn Killîs ve başdâî {dâi’t-duât) Müeyyed- Fiddîn devrin en Önde gelen âiimlerindendi. Meşhur matematikçi ve filozof İbnü’1-Heysem, Hâkim-Biemril-lâh’ın daveti üzerine Mısır’a gelerek Nil nehri hakkında çalışmalar yapmıştır. Ali b. Rıdvan bu dönemde Mısır’da yetişen en önemli tabiplerdendir. Fâtımîler zamanında şiir de gelişme göstermiş, bunda halife ve vezirlerin şairleri maaşa bağlamaları ve onlara karşı cömert davranmaları etkili olmuştur. Ebû Ali Hasan b. Zebîd el-Ensârî, Ebü’l-Hasan Ali b. Ca’fer ve Ebü’l-Feth Mahmûd b. Kadûs şiirde öne çıkan isimlerdir. Şair Umâre el-Yemenî de Fatımî Veziri Talâi’ b. Rüzzîk’ın İsteği üzerine Mısır’a yerleşmiştir.
Fatımî döneminde de Mısır ekonomisi Nil’e bağlıydı. Kuraklık sebebiyle başlıcaları 360 (970-71), 38S (995), 395 (1004-1005) ve 464 (1071 -72) yılarında meydana gelen pek çok kıtlık yaşanmıştır. Kuraklık görülmediğinde Mısır kendi ihtiyacını karşılamanın dışında çeşitli tarım ürünlerini ihraç ediyordu. Tahıl, özellikle buğday Mekke ve Medine’ye gönderiliyordu. Bunun yanında bol miktarda üretilen keten de İhraç mallarındandı. Mısır, Kızıldenİz yoluyla Hint Okyanusu’na ve İskenderiye Limanı vasıtasıyla Akdeniz’e ulaşımı mümkün kılan jeostratejik konumu sebebiyle önemli bir ticaret merkeziydi. Ticaret serbest bir biçimde yapılıyor, bilhassa sahil şehirlerinde bulunan ecnebi vekîlüt-tüccârlar bir nevi ticaret ataşesi görevi yürütüyordu. Başta gelen şehirler Kahire ile İskenderiye idi. Fustat hâlâ ticari ehemmiyetini koruyordu ve henüz Kahire ile birleşmemişti. Buralarda müslümanlar, hıristiyanlar ve yahudiler farklı mahallelerde oturuyordu. İskenderiye en mühim liman şehriydi ve hıristiyanlarla müslümanların liman tesisleri ayrıydı. Çok sayıda yabancı tüccarın bulunduğu İskenderiye aynı zamanda baharat, köle, İpek, tekstil ve parfüm ticaretinin dünyada başta gelen merkezlerinden biriydi.
Selâhaddîn-i Eyyûbîve halefleri, ulemâdan ve medreselerden hem Sünnîliğin ihyasında hem de Haçlılar’a karşı halkı cihada teşvikte yararlanmıştır. Eyyûbîler döneminde Suriye ve Mısır’da inşa edilen medreselerin sayısının çok fazla olması bunu göstermektedir. Selçuklu Veziri Ni-zâmülmülk’ün kurduğu ve Kur’an. hadis, dört Sünnî mezhep fıkhının okutulduğu medreselerin benzerleri Mısır’da da açılmıştır. Şiîliğin yayılması için tesis edilen Ezher, İslâm’ın Sünnî yorumunun öğretildiği en büyük eğitim kurumu haline getirilmiştir. Devrin önde gelen fakihi, yöneticilere karşı muhalefetiyle tanınan ve halkın desteğini gören İzzeddin b. Abdüs-selâm’dı. Arap dili ve edebiyatında İbn Mâlik et-Tâî, fıkıhta bir Şafiî medresesi ve kütüphane kuran Kâdî el-Fâzıl ve kıraatte Alemüddin es-Sehâvî diğer önemli simalardı. Bu dönemde tıp öğretimi ve uygulamaları da çok gelişmişti. Yûnü enbâ1 adlı eserin müellifi İbn Ebû Usay-bia tıp öğreniminin bir kısmını Mısır’da yapmıştır.
Doğu İslâm dünyasını istilâ ederek büyük tahribat yapan Moğollar’ı, ayrıca Haç-lılar’ı yenerek bölgeyi bu tehlikelerden kurtaran Memlükler’in Mısır siyaset, ilim ve kültür tarihinde ayrı bir yeri vardır. Memlükler döneminde Mısır kozmopolit bir nüfus yapısına sahipti. Özellikle Bağdat’ın Moğollar tarafından işgalinin ardından İslâm’ın kültürel başşehri haline gelen Kahire’ye her yerden ulemâ akını başlamıştı. Bunun dışında Moğollar’ın önünden kaçan kalabalıklar da Mısır’a sığınmıştı. Toplum müsiümanlar, hıristiyanlar ve yahudilerden meydana geliyor, çoğunluktaki müslümanlar da statü bakımından, kendi aralarında Türkçe konuşan yönetici askerî sınıfla (Türk ve Çerkez memlükleri} halk olmak üzere iki kesime ayrılıyordu. Mısır’ın Moğol istilâsına uğramamış olması sebebiyle İran, Anadolu, Irak ve Suriye’den buraya göç eden ulemâ Memlükler zamanında ilmin gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Bu devirde Eyyûbîler’İn Sünnî eğitim verilen medreseler açma politikası devam ettirilmiştir. Yalnız Kahire’de zengin kütüphanelere sahip yüzden fazla medrese, ayrıca çeşitli dârülkur’ân ve dârülhadisler vardı.
Bölge halkına yabancı memlûk asıllı sultan ve emirlerin, yönetimlerini halk nez-dinde meşrulaştırmak maksadıyla yeni medreseler kurması ve vakıflar yoluyla ulemâyı desteklemesi de ilim hareketini hızlandırmıştır. Sultan Kalavun, içinde hastahanenin de yer aldığı cami, medrese ve kütüphaneden oluşan bir külliye yaptırmıştır. Ayrıca kendi türbesinin bulunduğu bu külliye Memlûk sanatının en önemli örneklerindendir. Memlükler döneminde eğitim ve öğretim medreselerin yanında gittikçe yaygınlaşan Şeyhû el-Ömerî, II. Baybars gibi hankahlardave zaviyelerde de devam etmiştir. Memlükler’in ilk zamanlarında Bahâeddin İbn Akil, İbn Vâsıl, Ebû Şâme el-Makdisî. Ebû Hayyân el-Endelüsî, Muhibbüddin Mu-hammed b. Yûsuf el-Halebî, Feth b. Mûsâ b. Hammâd, İbn Hişâm en-Nahvî gibi değerli âlimler Mısır’da yaşamıştır. Ülke XV. yüzyılda kültürel açıdan önemli gelişmeler göstermiştir. Tarih, edebiyat, hadis, fıkıh gibi alanlarda öne çıkan pek çok âlim burada yetişmiş veya buraya yerleşmiştir. Aynı dönemde telif edilen eserlerin hem sayı bakımından arttığı hem de ansiklopedi ve biyografi gibi yeni biçimler kazanarak çeşitlendiği görülür. Devrin ünlü âlimleri arasında İbn Haldun, Zeynüddin İbn Nüceym, İbnTağ-rîberdî, Ahmed b. Abdülvehhâb en-Nü-veyrî, Makrîzî, İbn Hacer el-Askalânî, Şem-seddin es-Sehâvî ve Süyûtî İlk akla gelenlerdir.
Hindistan-Avrupa deniz yolu üzerinde stratejik bir merkez olması sebebiyle Mısır uluslararası ticarette daima önemli bir rol oynamış, özellikle Memlükler devrinde bu ticaret yolunun en istikrarlı geçitlerinden birini teşkil etmiştir. İskenderiye Bizans, İtalyan ve Fransız ticaret gemilerinin, Hindistan’dan denizyoluyla Kûs’a ve oradan kara yoluyla İskenderiye’ye getirilen malları Avrupa pazarlarına götürmek için bekledikleri en büyük limandı. Burada ve Kahire’de yerli ve yabancı tacirlerin emtialarını depoladıkları yerler bulunuyordu. Dönemin kaynakları Kahire’de birçok çarşı ve dükkânın bulunduğunu ve her birinde belli ürünlerin satıldığını kaydeder. Ticaretin yanı sıra yün, İpek, keten ve pamuk dokumacılığı, maden işlemeciliği, camcılık, halıcılık, dericilik ve kâğıtçılık da en önemli el sanatlarıydı. Timur’un XV. yüzyılın başlarında Suriye’yi işgali Mısır’ın iktisadî hayatını olumsuz etkilemiştir. Avrupalı tüccarların Doğu mallarını daha ucuz fiyatlarla alabilmek için gösterdikleri çabanın Ümitburnu’nun keşfiyle sonuçlanması ise Mısır’ın dış ticaretini bütünüyle çökertmiştir.
- Mısır Mimarisi
- Mısır, Mısır’da İlim, Kültür, Medeniyet -Fransız İşgali Sonrasından Günümüze-
- Mısır, Mısır’da İlim, Kültür, Medeniyet -Osmanlı Dönemi- Hakkında Bilgi
- Mısır Tarihi
- Mısır Başkenti, Yüzölçümü, Hangi Kıtada, Nüfusu, Önemli Şehirleri
- Mısır Fiziki, Beşeri, Ekonomisi, Coğrafyası
TDV İslâm Ansiklopedisi