Mısır’da Osmanlı hâkimiyeti Yavuz Sultan Selim”in buraya yönelik seferi sonucunda 923’te (1517) başladı. Memlûk Suİtanltğı’nın XVI. yüzyıl başlarından itibaren İslâm dünyasında iç huzursuzluklara çare bulamaması, dış tehlikeleri karşılamakta zorluk çekmesi, öte yandan Dulkadır Beyliği meselesi ve Safevî tehdidi iki devlet arasında savaşa zemin hazırladı. Mercİdâbık’ta yapılan savaşı Osmanlılar kazandı ve Suriye Osmanlı hâkimiyetine girdi. Ardından Ridâniye’de Memlûk direnişi kırıldı; Osmanlı kuvvetleri Kahire’yi ele geçirip zorlu sokak çatışmaları neticesinde duruma hâkim oldu.
Osmanlı idaresi altında Mısır beylerbe-yilik haline getirildi. Yavuz Sultan Selim Kahire’de iken önce Memlûk ileri gelenlerinden yararlanmak istedi. Eski idare sistemi hakkında bilgi toplattı; Memluk emirlerini mevkilerinde bırakmaya özen gösterdi. Rumeli Kazaskeri Zeyrekzâde Rükneddın Efendİ’yİ Mısır kadısı, Dizdar Mehmed Çelebi’yi de Mısır defterdarı tayin etti. Fakat bazı huzursuzluklar üzerine burada Osmanlı düzeninin kısa zamanda kurulamayacağını anlayınca Mısır’ın eski teşkilâtının ıslah edilmesi yoluna gitti. Mısır’ın ilk beylerbeyliğine Memlûk asıllı Hayır Bey getirildi ve bunun yanma güvenilir Osmanlı beyleri verildi. Mısır muhafazası için 3000 kadar muhafız tayin edildi. Daha sonra padişah Hayır Bey’den halka adalet ve şefkatle davranmasını, fesadı menetmesini, Mısır’ın sınır ve limanlarını dış tehlikelerden korumasını ve Haremeyn erzakını düzenli biçimde göndermesini emrederek Mısır’dan ayrıldı.
Hayır Bey, Memlûk ve Osmanlı dönemleri arasında çok hassas bir merhale sayılan beylerbeyi ligi sırasında Osmanlı hâkimiyetini Memlükler’e tanıttı; birçok Memlûk ileri gelenini yeni yönetime ısındırarak Mısır’ı başarılı bir şekilde yönetti. Onun 928’de (1522) vefatı üzerine Kanunî Sultan Süleyman Mısır valiliğine Çoban Mustafa Paşa’yı gönderdi. Mısır’da doğrudan merkezden tayin edilen ilk Osmanlı beylerbeyi olan Mustafa Paşa selefinin idarî teşkilâtında değişiklikler yaptı; kâşifleri yerinde bırakıp vergi tahsilini yerli mübaşirlere havale etti. Bunları denetlemek için de yeni bir defterdar görevlendirdi. Fakat onun bu icraatı Memluk kökenli nüfuzlu emîrlerce benimsenmedi ve onların Memlûk Sultanlığı’nı ihya etmek için baş kaldırmalarına yol açtı. Bunun üzerine eyalette nizamı sağlamak amacıyla İstanbul’dan Defterdar Derviş Çelebi ile bir miktar asker gönderildi; bu arada Mısır beyierbeyil iğine Güzelce Kasım Paşa getirildi. Çok geçmeden Hâin Ah-med Paşa’nm Mısır beylerbeyi olması, bunun da merkeze baş kaldırmasıyla Mısır tekrar karıştı. İkinci defa Mısır valisi olan Kasım Paşa eyalet işlerini ıslaha çalıştı. Ancak Mısır’da istikrarlı bir idarenin kurulması, geniş yetkilerle Mısır’a gönderilen Veziriazam Makbul İbrahim Paşa tarafından sağlanabildi. İbrahim Paşa, Mısır idaresinin geçirdiği safhaları göz önüne alarak ve eski kanunlara dayanarak yeni bir kanunnâme hazırlatıp uygulamaya koydu. Zamanla Mısır merkezin genel nizamı ve protokollerine, padişahın ferman ve hükümlerine uyan bir eyalet haline getirildi. Bulunduğu kıtada asker toplama merkezi, silâh, barut ve çeşitli harp malzemelerinin deposu, Haremeyn dahil devletin güney ve doğu sınırlarının koruyucusu oldu. Ayrıca ordu için gerekli hububatla sâlyâne sistemine göre yıllık gelirin fazlasını “irsaliye” adıyla İstanbul’a gönderdi. Merkez idaresi, eyaletin Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerini İstanbul ile irtibatlandırarak devamını sağlaması dolayısıyla vezir rütbesindeki Mısır beylerbeyine geniş yetkiler vermiştir.
XVII. yüzyılın ortalarına kadar eyaletin yönetiminde Mısır beylerbeyi ve eyalet divanı ön planda olmuştur. Mahallî idarecilerden nâzırü’l-emvâl ve kadılar ise bazı meseleleri yerinde halletmişlerdir. Mîrî gelirlerin tahsili ve muhasebesi de beylerbeyinin denetimindeydi. Aynı dönemde eyalette istikrarlı bir idare uygulanmış, Memlûk zümreleri Osmanlı idaresine bağlı kalmıştır. Ancak bunlar eyaletin çeşitli kurumlarında zamanla birbirlerine rakip hale gelmişlerdir. XVI. yüzyılın sonlarında reisleri sancak beyliği payesine yükseltilip eyaletin önemli mukâtaa-lannı işletmeye başlayınca kendi adamlarını çeşitli gruplar arasına sokarak eyaletin hem merkezinde hem nahiyelerinde idarî ve askerî nüfuzlarını arttırdılar. Buna rağmen ilk zamanlarda ciddi bir anlaşmazlık olmadı. Fakat zaptından beri şeyhülaraplara sancak olarak verilen Saîd bölgesi Kahire’den uzakta bulunduğundan eşkıya ve âsi grupların sığınağı haline geldi ve şeyhülarapların nüfuz mücadelelerine sahne oldu. Bu sebeple Saîd’e zaman zaman Osmanlı sancak beyleri tayin edildi. XVII. yüzyılın başlarından itibaren Saîd şeyhülaraplannın nüfuzları çok arttı. XVI. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı merkezî teşkilâtında görülen değişimin belirtileri Mısır’a da yansıdı, eski Memlûk zümreleri idarî karışıklıklara yol açmaya başladı. Mısır beylerbeyi, defterdarı ve kadısının sancak beyleri, asker cemaatleri, kâşifler, Memlûk grupları ve şeyhü-laraplar üzerindeki otoriteleri sarsıldı.
XVII. yüzyılın başlarına kadar Mısır’ın idaresi merkezî yönetime paralel olarak istikrar, huzursuzluk, ıslah ve tanzim dönemleri olmak üzere üç safhaya ayrılabilir. İstikrar devresi (1525-1560). Vezîriâ-zam Makbul İbrahim Paşa’nın Mısır Kanunnâmesi’ni hazırlatıp eyaleti ıslah ve tanzim etmesiyle başlar. Ardından Mısır beylerbeyiliğine getirilen Hadım Süleyman Paşa, Mısır’ın bütün köylerini yeniden sayıma tâbi tutarak mîrî, evkaf ve diğer arazileri ayrı defterler halinde tahrir ettirdi, maliyeyi düzene soktu. Devlete itaat eden Memlükler’e ve şeyhülaraplara mevkilerini ve mukâtaalarını iade etti ve bütün nüfuzu şahsında topladı. Onun zamanında Mısır eyaleti Osmanlı kanunlarını benimsedi, idarî bir ferahlık ortaya çıktı. Genellikle bu dönemde Mısır beyler-beyileri görevlerini lâyıkıyla yaptıklarından makamlarında daha uzun süre kalabiliyorlardı. Deli Hüsrev Paşa zamanında ticarî hayat canlanmış ve buna bağlı olarak İstanbul’a her yıl gönderilmekte olan verginin miktarı artmıştı. Eyaletin asayiş ve emniyetini titizlikle koruyan Dâvud Paşa döneminde idarî yapının yanında askerî ve adlî bakımdan nisbî bir istikrar sağlanmıştı.
Huzursuzluk devresi (1561 -1583)- Bu dönemde merkezî idaredeki zaaf buraya da yansıdı. Sıkça yapılan tayinler dolayısıyla alınan hediyelerle (pîşkeş) yenileme yüzünden alınan berat resimlerindeki usulsüz uygulamalar bunlar arasında sayılabilir. Nitekim Mısır’a yeni tayin edilen beylerbeyi her kâşiften “keşüfiye” adıyla bir meblağ alıyordu; bu da kâşiflere vergi ödeyen halktan çıkarılıyordu. Ayrıca mevcudu zamanla artan Mısır’ın bazı asker cemaatleri idarî işlere karışıp divan erkânına ve beylerbeyilere müdahale eder hale geldiler. XVI. yüzyılın sonlarına doğru Mısır’daki Çerkez beyleri tekrar nüfuz sahibi olarak vilâyet kâşifliklerini iltizama aldılar, oğullarını ve kendi köle / adamlarını da askerî gruplara soktular. Böylece Memlükler zamanında yayılmış olan uygunsuzluklar yeniden ortaya çıktı, taşra idaresinde de huzursuzluklar arttı.
Islah ve tanzim dönemi (1584-1611). Mısır’daki idarî ve malî bozukluklar, daha ziyade merkeze yollanan irsaliyenin durumuna göre merkezin dikkatini çekiyordu. 981’den (1573) itibaren eyalette huzuru sağlayıp irsaliyeyi eksiksiz temin etmek üzere geniş yetkili beylerbeyiler tayin edildi, istanbul’dan gönderilen emirlerde mahallî harcamaların sınırlandırılması istendi, bu da beylerbeyi ve beylerin bazı yeni hususlar ihdas etmesine yol açtı. Mısır eyaletinin ıslahı için beylerbeyi tayin edilen Damad İbrahim Paşa (1583-1584) eyaletin bütün nahiyelerini teftiş edip düzeltmeye çalıştı. Ancak yerine gelen Sinan Paşa’nin (1584-1587] idarede gösterdiği zaaf askerî bir ayaklanmaya sebep oldu. Onun yerine gönderilen eski defterdar Üveys Paşa ise (1587-1590) eyaletin durumunu büyük ölçüde düzeltip İstanbul’a yılda 600.000 altın irsaliye gönderdiyse de asker gruplarının müdahalesiyle durum tekrar karıştı.
Ahmed ve Kurd paşaların beylerbeyilik-leri sırasında karışıklık çıkaranlar bertaraf edildi, bu arada bazı malî ıslahat da yapıldı, fakat karışıklıkların gerçek sebepleri ortadan kaldırılamadı. Eski defterdarlardan Seyyid Mehmed Paşa beylerbeyi olarak Mısır’a gidince eyaleti ıslaha çalıştı ve asker sayısını azalttı; ancak bazı sancakbeyi ve askerlerin tehditleri üzerine girişimleri sonuç vermedi. Gerek Hızır Paşa’nın gerekse halefi Ali Paşa’nın bey-lerbeyilikleri döneminde de Mısır askerlerinin fesat ve isyanı sürdü. Hacı İbrahim Paşa (1603-1604), Mısır’ın genel durumunu teftişle görevli beylerbeyi tayin edildiyse de hiçbir icraat yapamadan askerler tarafından öldürüldü. Yerine gönderilen Gürcü Mehmed Paşa selefini öldürenleri cezalandırıp eyaletin durumunu düzeltmeye çalıştı. Asayiş ancak halefi Yemenli Hasan Paşa zamanında (1605-1607) sağlanabildi.
101 Ste (1607) Mısır beylerbeyi olan Damad Mehmed Paşa eyaletteki huzursuzluk sebeplerini araştırdıktan sonra ıslahata girişti. Olayların başlıca sebebi olan keşûfiyeyi, mukâtaafarın iltizamla verilmesi ve iltizamların kâşifler vasıtasıyla tasarruf edilmesi sistemini kaldırdı. Bunu doğrudan Mısır divanına bağladı. Bu arada devamlı isyan halinde bulunan urbanı itaat altına aldı. “Tulbe” denilen uygulamanın kaldırılması sebebiyle ayaklanan âsileri dağıttı. Sikke ayarını düzeltti, mîrî ambarın defterlerini inceleyip emin-liğini dürüst bir kişiye verdi. Kale içinde evli olmayan yeniçeri ve azeblere odalar yaptırdı; diğer asker cemaatleriyle de ilgilenerek eyalette huzur ortamını sağladı. AncakXVII. yüzyılın ortalarından itibaren Mısır’da huzur ve istikrar yeniden bozulmaya başladı.
Mısır, XVI. yüzyılda Osmanlı eyaletleri İçinde malî açıdan zengin kaynaklara sahip olma özelliğiyle ön plana çıkmıştı. Mısır gelirlerinin önemli bir kısmı eyalet merkezinde veya civarındaki masraflara tahsis edilirdi. Sıkıntısı çekilen erzak ve barut gibi maddelerle Akdeniz ve Kızıl-deniz’de Mısır sahillerinin muhafazasında bulunan kadırgaların ihtiyaçlarının temini. Yemen ve Habeşistan’a gönderilen askerlerin masrafları, hac için İstanbul’dan Haremeyn’e giden görevlilerin masraflarının karşılanması, Haremeyn’deki tamirler, hac yolundaki su tesisleri ve kalelerin binası ve ıslahı, Mısır eyaletine beratla gönderilenlerin ulufe ve ihtiyaçları, eyaletteki köprülerin muhafaza ve tamiri ve tabii âfetlerin tahribatını giderme masrafları mahallî hazineden karşılanırdı. Bu harcamalardan geriye kalan miktar yıl sonunda İstanbul’a “ceyb-i hümâyun harçlığı” olarak gönderilirdi. XVI. yüzyılın sonlarına kadar irsaliyenin miktarı 500.000 altın, XVII. yüzyılın ikinci çeyreğine kadar 700.000 altın civarında olmuştur. XVI. yüzyılın ilk yarısında beylerbeyiler makamlarında uzun müddet kaldıkları için irsaliye hazinesi temininde zorluk çekilmemiştir. Ancak yüzyılın ikinci yarısında beylerbeyilerin tayin müddetleri kısaltılıp irsaliye miktarı arttırıldığından irsâliyenin her yıl zamanında gönderilmesinde sıkıntı çekilmiş, meblağın toplanmasında halka baskı yapılmıştır.
Mısır eyaleti, Osmanlı Devleti’nin güney sınırları ile Ortadoğu bölgesinin kara ve deniz yollarını muhafaza etmesi, bir taraftan Kuzey ve Güney Afrika’ya, diğer taraftan Kızıldeniz ve Arap yarımadasına yönelik siyasî faaliyetlerde anahtar ülke olması dolayısıyla büyük bir askerî öneme sahipti. Buradaki mahallî asker grupları gerek Arap yarımadası gerekse Kuzey Afrika, Habeşistan, Yemen gibi uzak bölgelere yönelen seferlere katılıyordu. Hadım Süleyman Paşa’nın 945’teki (1538) Hint seferi buradan başlamıştı. Özdemİr Pa-şa’nın Habeş harekâtında da (962/1555] eyalet ana üs rolü oynamıştı. 975’ten (1567) itibaren hızlanan Yemen olayları eyaleti kilit konumuna getirmişti. Ayrıca bu sıralarda hem Hint taraflarından hac ve ticaret için Osmanlı ülkelerine gelip gidenleri Portekizlilerin saldırılarından korumak hem de Yemen, Hicaz ve Habeş vilâyetlerini muhafaza etmek üzere kuvvetli bir donanma oluşturulmuştu.
XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Mısır eyaletinde idarî, malî, askerî bakımdan önemii sıkıntılar yaşandı. Merkezî idare ve onun temsilcisi olan beylerbeyinin eyaletteki Osmanlı ve Memluk yöneticileriyle şeyhülarapların üzerindeki otoritesi zayıfladı. Memlûk grupları XVII. yüzyılda çeşitli yollarla eyaletin asker cemaatlerine geçti ve sayıları giderek arttı. Kendilerine Mısır’ın içinde ve dışında verilen askerî ve idarî görevler vesilesiyle eyalette etkili, zamanla da Mısır beylerbeyine rakip olabilecek bir güç haline geldiler. Osmanlı merkezî idaresi gerek nüfuzlu mahallî güçler arasında dengeyi sağlayabilmek gerekse yıllık geliri düzenli olarak alabilmek için bu gibi yerel grupların varlığını kabul etmek zorunda kaldı. Özellikle XVII. yüzyıl ortalarına kadar hiçbir siyasî nüfuzu bulunmayan ve birbirine rakip iki büyük grup olan Kâsımiyye ile Zülfikâriyye fırkaları ön plana çıktı. XVIII. yüzyılın ikinci yarısına kadar Mısır’da üstünlük sağlamak için aralarında bütün eyaleti etkileyen birçok çatışma meydana geldi. 1123te (1711) azebân ile müstahfı-zân cemaatleri içinde çıkan anlaşmazlık Kâsımiyye ve Zülfikâriyye fırkalarını yeni bir mücadele içine itti. Sonunda Mısır Beylerbeyi Halil Paşa makamından İndirilip karışıklığın sebebi olan Efrenc Ahmed ve birçok taraftarı öldürüldü. 1135’te (1723) Kâsımiyye fırkasından Çerkez Mehmed şeyhülbelediik makamına ulaşınca rakiplerini bertaraf edip bütün yetkileri eline aldı. Mısır bu karışıklıktan Çerkez Mehmed Bey’in 1729’da öldürülmesiyle kurtulabildi. Böylece Kâsımiyye fırkasının gücü azaldı. Fakat bu defa asker sınıfından olup Kazdağlı İbrahim Kethüda liderliğinde ortaya çıkan Kazdağlı fırkası Mısır’da etkili hale geldi ve eyalette önemli görevleri elde etmekle yetinmeyerek eski Memlûk Devleti’ni kurmaya dahi çalıştı. Kazdağlılar 1173’te (1760) Bulutkapan Ali Bey’i şeyhülbeledliğe tayin edince Ali Bey Mısır’daki rakiplerine üstün gelip mevkilere kendi adamlarını getirdi. Ardından tehlikeli gördüğü kimseleri memlüklerin-den Ebü’z-Zeheb Muhammed vasıtasıyla ortadan kaldırdı ve yetiştirdiği memlük-leri ümerâ sınıfına dahil ettirdi (1768).
Bulutkapan’ın bertaraf edilmesinin ardından Mısır’da hâkimiyet ve nüfuz Ebü’z-Zeheb’e intikal edince Ebü’z-Zeheb, Osmanlı Devleti’nin Mısır’da şeklî idaresini tanımış, hatta Şam’da Osmanlı hükümetine baş kaldıran Zahir el-Ümer’in üzerine sefere çıkmış ve bu seferde ölmüştür.[1222] Ebü’z-Zeheb’in vefatından sonra onun tâ-bilerinden (Muhammediyye) İbrahim ve Murad beylerle Bulutkapan tâbilerinden jsmâil Bey arasında Mısır’da tekrar hâkimiyet ve nüfuz rekabeti başladı. Önce nüfuz Muhammediyye fırkasının eline geçip şeyhülbeledliğe İbrahim Bey sahip olduysa da ardından Aleviyye fırkasının reisi İsmail Bey ile mücadelesinin sonunda Mısır Beylerbeyi İzzet Mehmed Paşa, İsmail Bey’e şeyhülbeledlik hil’ati giydirdi.
Bu devirde Yukarı Mısır, İbrahim ve Murad beylerin ve Aşağı Mısır İsmail Bey’in nüfuzu altında bulunuyordu. Yukarı Mısır’a hâkim olanlar erzak nakline engel olduklarından Aşağı Mısır’daki halk kıtlık ve sefalet çekiyor, İsmail Bey’in sefer masraflarını karşılamak üzere koyduğu vergiler bu sefaleti büsbütün ağırlaştırıyordu. Muhammediyye ile Aleviyye zümreleri arasında mücadele sürerken Mısır bey-lerbeyilerinin sık sık değiştirilmesi merkezî idarenin nüfuzunun bir kat daha kırılmasına, halkın bu gibi mahaliî zümrelerin keyfî tutumlarına terkedilmesine yol açıyordu. 1783’te İbrahim ve Murad beyler İskenderiye, Dimyat ve Reşîd’de askerî merkezler verilmesi karşılığında Mısır’ın bağımsızlığına yardımcı olması için Rusya’ya başvurdular. Ertesi yıl Rusya’dan üç subay Mısır limanlarının durumunu araştırmak üzere peşpeşe Mısır’a geldi ve bu ziyaretlerin neticesi olarak İskenderiye’de Rus Konsolosluğu kuruldu (1785).
Mısır’da Memluk zorbaları ile Rusya arasındaki ilişkiler İngiltere ve Fransa’nın bu bölgede faaliyetlerini arttırdı; Fransızlar bir ticaret antlaşması İmzalamayı başardı. İngiltere ise İstanbul’a baskı yaparak Fransız-Memlûk antlaşmasını ilgaya çalıştı. Nihayet Osmanlı hükümeti, çok önemli vilâyeti olan Mısır’ın iç ve dış tehlikelerle sarıldığını görünce Memlûk zorbalarını ortadan kaldırmaya karar verdi ve Cezayirli Gazi Hasan Paşa’yı deniz yoluyla Mısır’a gönderdi.[11 Şaban 1200/9 Haziran 1786] Hasan Paşa Mısır’a varır varmaz önce toplumsal huzuru sağladı, Rahmaniye civarında âsilerin ordularını bozdu. Kahire’ye gelerek Ezher Camii’nin ulemâsıyla zorbaların yok edilmesini sağlayacak tedbirler hakkında meşverette bulundu. Askerlere de eski kanunlarına riayet etmelerini tembih edip kaçan ümerânın mahlûl olan mukâtaalarının satılması, birkaç yıldan beri geri kalmış irsaliye hazinelerinin İstanbul’a gönderilmesi, hac kafileleri işinin yoluna konulması gibi meselelerin halliyle uğraştı. Ancak Murad ve İbrahim beylerin direnişi sürdü. Osmanlı kuvvetleri Kahire’ye, Memlükler ise Circe’ye çekildi. Bu sırada ortaya çıkan Türk-Rus savaşı Mısır işlerini oluruna bağlama zaruretini doğurdu. Gazi Hasan Paşa, bazı vilâyetleri İbrahim ve Murad beylere bırakıp İsmail Bey’e de bir miktar yardımcı kuvvet verdiKten sonra Mısır’ın iç işlerinde esaslı bir değişiklik yapmadan Mısır’dan ayrıldı. Murad ve İbrahim beyler Saîd’de bulunan Memlûk beyleriyle birleşerek tekrar ayaklandılar. Şeyhülbe-led Osman Bey’in yanlış hareketlerinden istifade edip Kahire’ye girmeyi başardılar. Babıâli ise Fransızlar’ın Mısır’a girişine kadar bu durumu kabul etmek zorunda kaldı.
- Mısır Mimarisi, Mısır’da Mimari
- Mısır, Mısır’da İlim, Kültür, Medeniyet
- Mısır Tarihi -Abdünnasır, Sedat, Mübarek Dönemi-
- Mısır Tarihi -Krallık Dönemi- Hakkında Bilgi
- Mısır Tarihi -İngiliz İşgali Dönemi-
- Mısır Tarihi -Başlangıçtan Bizans Dönemine Kadar-
- Mısır Tarihi -Fransız İşgali Dönemi-
- Mısır Tarihi -Osmanlı Dönemi İdari Teşkilat, Sosyal ve Ekonomik Durum-
- Mısır Tarihi -İslam Fethinden, Osmanlı Dönemine Kadar-
- Mısır Tarihi -Bizans Dönemi, İslam Fethine Kadar-
- Mısır Başkenti, Yüzölçümü, Hangi Kıtada, Nüfusu, Önemli Şehirleri
- Mısır Fiziki, Beşeri, Ekonomisi, Coğrafyası
TDV İslâm Ansiklopedisi