Muallakât. Câhiliye döneminde yedi (veya on) şaire ait seçkin kaside koleksiyonuna verilen ad.
Sözlükte “bir şeyi diğeriyle irtibatlandırmak, bir şeyle ilgilenip onu beğenmek ve sevmek” anlamındaki alak (alâka) kökünden türeyen muallaka kelimesinin çoğulu olan muallakât “beğenildiği için herkesin görebileceği bir yere asılan, sergilenen şiirler” demektir. Kelime ilk defa muhtemelen, IV. (X.) yüzyılın ilk yansında telif edilen Ebû Zeyd el-Kureşî’nin Cemheretü eş-câri’î Arab’ında görülür. Yedi bölümden oluşan antolojide birinci bölümü “Muallakât” başlığı altında sekiz muallaka şairinin kasideleri oluşturmaktadır. Bu şiirler için “es-seb’u’t-tıvâr yedi uzun kaside, “sümût” dizili inciler “müzehhebât” yaldızlı şiirler, “seb’iyyât” (yedi kaside) ve daha yeni eserlerde “mukalledât.[asırlardan devredilen eski şiirler] “müsemmetât” (inci dizileri) isimleri de kullanılmaktadır.
Rivayete göre muallakât, Câhiliye devri Arap yarımadasının çeşitli yörelerinde kurulan Ukâz vb. panayırlarda düzenlenen şiir yarışmalarında eleştiri süzgecinden geçerek seçilrniş keten bezinden yapılmış tomarlara altın suyu ile yazılıp Kabe’nin duvarına asılmıştır. Edebiyat tenkitçisi Ebû Ca’feren-Nehhâs, II. (VIII.) yüzyılda eski Arap şiiri derleyicisi Hammâd er-Râviye’nin ilk defa yedi muallaka kasidesi derlediğini, ancak şiirlerin Kabe duvarına asıldığı yolundaki rivayetin kesin olmadığını belirtmektedir.
Muallakâtın adlandırılması ve Kabe duvarına asılması hususunda olduğu gibi hangi şairlerin şiirlerinin bu derlemeye dahil edildiği konusunda da farklı görüşler ortaya çıkmıştır. İbn Abdürabbih muallakât şairleri olarak şu isimleri zikreder: İmruülkays b. Hucr, Tarafe b. Abd, Haris b. Hillize, Amr b. Külsûm, Züheyr b. Ebû Sülmâ, Antere ve Lebîd b. Rebîa. Ma’merb. Müsennâ, Antere ve Hâris”in yerine Nâbiga ez-Zübyânî ile Meymûn b. Kays el-A’şâ’yı koyar. Ebû Zeyd el-Kureşî, İbn Abdürabbih’in listesinden Haris b. Hillize’yi çıkarıp IMâbiga ve A’şâ’yı ilâve etmek suretiyle şairlerin sayısını sekize yükseltir. İbn Kuteybe bu şairlere Abîd b. Ebras’i da ekler. Muallaka şairlerinin sayısını Nehhâs dokuza, Hatîb et-Tebrîzî ve Ahmed Emîn eş-Şinkitî ona çıkarır. İbn Haldun bu şairlere Alkame b. Abede’yi ekler. Ebû Bekir İbnü’l-Enbârî ile Hüseyin b. Ahmed ez-Zevzenî, şerhlerinde İbn Abdürabbih’in verdiği listeye bağlı kalmışlardır. Muallakât şairlerinin en eskisi, milâdî VI. yüzyılın ilk yansında yaşadığı kabul edilen İmruülkays b. Hucr’dur. Diğerleri bu asrın ikinci yarısında hayat sürmüştür. Bunlardan sadece Lebîd b. Rebîa müslürnan olmuş ve İslâm devrinde de uzun müddet yaşamıştır.
Muallakât tamamıyla klasik kaside tarzında nazmedilmiştir. Altmış ile yüz beyit arasında değişen Kasidelerin Özelliği bütün beyitlerinde aynı kafiyenin tekrar edilmesidir. Genellikle ilk beytin her iki mısraı “musarra”‘ adı verilen aynı kafiye düzenine sahip olur. Kaside, şairin eski sevgilisinin hâtırasını anmaya çağırdığı romantik bir girişle nesîb, teşbîb başlar. Bu tür girişi ilk defa kullanan şairin İmruülkays olduğu söylenir. Ardından gelen şairlerin hemen hepsi kaside yazma hususunda onu taklit etmiştir. Sadece Amr b. Külsûm’un muallakasının ilk sekiz beyti işret eğlencesiyle ilgilidir. Başlangıçtan sonra muallakaların en uzun bölümü tasvir kısmıdır. Burada şairin atı veya devesi, çöl hayvanları, çöldeki olaylar ve bedevî hayatından sahneler anlatılır. Ardından kasideler methiye ve fahriye kısımlarıyla sona erer. Muallakât metinlerinin bazı kısımlarından tarihî malûmat elde etmek mümkündür. Bu konuda en güvenilir bilgiler daha çok Züheyr’in muallakasında bulunmaktadır. Kabile kavgasında barışı sağlamak için büyük gayret sarfeden Mürre kabilesinin reisi hakkında yazılan bu methiye, olayın bütün ayrıntılarını ortaya koyan bir kaynak durumundadır.
Arap yarımadasının neresinde yazılmış olursa olsun zamanımıza ulaşan muallakaların hepsi ortak şiir diliyle (fasîh dil) kaleme alınmış olup çeşitli lehçelere ait kelimeler ve ifade özellikleri yoktur. Meselâ İmruülkays’ın veya Tarafe’nin mual-lakalannm kendi yörelerine ve kabilelerine ait lafızları içerdiğini söylemek mümkün değildir. Theodor Nöldeke, Wilhelm Ahlwardt, William Muir, Rene Basset, Charles James Lyali, David Samuel Margoliouth gibi şarkiyatçıların ve Tâhâ Hüseyin gibi Doğulu bazı şiir eleştirmenlerinin eski Arap şiirinin, dolayısıyla muallakaların uydurma olduğu yolundaki görüşlerini ihtiyatla karşılamak gerekir. Son incelemeler, Câhiliye devrinde yazı kullanma geleneğinin varlığını ispat ettiği gibi o dönemde yaygın olan sözlü rivayetlere de inanılabileceğini kanıtlamıştır. Bu rivayetler şairle birlikte gezen ve görevi onun şiirlerini ezberleyip aktarmak ve yaymak olan râvilerden gelmiştir. Söziü rivayetler daha sonra yazıya geçirilerek zamanımıza ulaşmıştır.
Genellikle Câhiliye şiirinden ve bilhassa muallakalardan Arap nahiv ve lügati ile Kur’an’ın tefsiri ve garîb kelimelerinin açıklanmasında şevâhid olarak birinci derecede istifade edilir. Sîbeveyhi’nin eî-Kitâb’ında 1050 şâhid beyit arasında sadece yirmi dördünün muallaka şiirlerinden olmasına karşılık daha sonra gelen gramer âlimleri, muallaka şairlerinin hem bu kasidelerinden hem diğer şiirlerinden birçok şevâhide yer vermiştir. Abdülkâdir el-Bağdâdî’nin, İbnü’l-Hâcib’in el-Kâfiye fi’n-nahv adlı eserine Radî el-Esterâbâ-dî tarafından yazılmış şerhin şevâhid izahına dair kaleme aldığı Hizânetü’l-edeb’inde muallaka şairleri şevâhid yoğunluğu bakımından birinci dereceyi işgal etmektedir. Haricî reisi Nâfi’ b. Ezrak’ın, Kur’an’-da geçen 200 kadar garîb kelimenin anlamına dair Abdullah b. Abbas’a sorduğu sorular üzerine onun eski Arap şiirinden getirdiği şevâhidle yaptığı açıklamaları ihtiva eden MesâHlü Ndfi’ b. el-Ezrak’-ta yer alan şevâhidin çoğunu muallaka şairlerinin sözü edilen kasideleriyle diğer şiirlerinden alınmış beyitlerin oluşturduğu görülmektedir.
Muallakâtın Şerh ve Tercümeleri. Muallakât üzerine bilhassa III. (IX.) yüzyıldan itibaren birçok şerh kaleme alınmıştır. Bazıları bu kasidelerin çoğunu veya tamamını, bir kısmı da birini veya birkaçını şerhetmiştir. Zamanımıza ulaşan tam muallakât şerhleri arasında Ebû Bekir İbnü’l-Enbârî, Ebû Ca’fer en-Nehhâs, Hüseyin b. Ahmed ez-Zevzenî, Hatîb et-Teb-rîzî, Aİi b. Ali es-Safîpûrî, Reşîdünnebî b. Habîbünnebî, Feyz el-Kureşî, Ahmed Emîn eş-Şinkitî, Ebû Firâs en-Na’sânî, Ahmed Tercânîzâde, Mevlânâ Muhammed İsmail es-Selefî ve Fevzî Atavî tarafından yazılanlar neşredilmiştir. Ebû Saîd Ahmed b. Hâlid el-Cürcânî, İbn Keysân, Mevhûb b. Ahmed el-Cevâlîkî, Kemâled-dîn el-Enbârî, Ahmed b. Fakih, Muhammed b. İbrahim el-Hadramî, Muhammed b. Bedreddin el-Avfî. Abdülkâdir b. Ahmed el-Fakîhî, Osman b. Abdurrahman et-Tenûhî, Muhammed b. Ali et-Taberî, Ahmed b. Muhammed el-Mûsevî, Ahmed b. Muhammed el-Muâfâ en-Nahvî ve Abdurrahman b. Abdülkerîm’in kaleme aldığı tam muallakât şerhleri ise yazma halindedir.
Muallakâtın Farsça’ya yapılan tercümelerinden biri Millet Kütüphanesi’nde Zev-zenî’nin şerhinin de bulunduğu bir mecmuada kayıtlıdır. Mütercimi belli olmayan eserin 723 (1323) yılından önce yazıldığı sanılmaktadır. Ayrıca İmruülkays ve Züheyr’in muallakaları Abdülevvel Cavnpûrî tarafından Setfa-i Mu’allaka adıyla Arapça metin, önsöz ve notlarla birlikte Farsça’ya ve Hintçe’ye çevrilmiştir. Son zamanlarda muallakâtın tamamını Arapça metinle beraber Abdülmuhammed Âyetî Farsça’ya tercüme etmiştir. Mevlânâ Muhammed İsmail es-Se-leffnin Şerhu’l-Mıfallaküti’s-seb adıyla Arapça kaleme aldığı şerh de Urduca çevirisiyle birlikte yayımlanmıştır. Muallakâtın tam olarak Türkçe’ye tercümesi ilk defa M. Şerefettin Yaltkaya tarafından gerçekleştirilmiştir. İsmet Zeki Eyüboğlu ve Sadık Yalsızuçanlar da tMuaüakât-t Seb’a-Yedi Askı, istanbul 1998] muallakâtı tam olarak nazmen Türkçe’ye çevirmişlerdir. Şemseddin Sami’nin el-Muallakâtü’s-seb’ adlı çevirisi henüz basılmamiştir. Muallakatın Türkçe’ye yapılmış kısmî tercümeleri de bulunmaktadır.
Muailakâtın Latince, İngilizce, Almanca, İspanyolca ve Lehçe’ye tam veya kısmî çevrileri yapılmıştır.
TDV İslâm Ansiklopedisi