Muavvizeteyn. Felak ve Nâs sûrelerinin ikisine bîrden verilen isim.
Kur’ân-ı Kerîm’in Felak ve Nâs olarak adlandırılan 113 ve 114. sûrelerine “Muavvizeteyn” (Muavvizetân), bunlara İhlâs sûresinin ilâvesiyle birlikte üç sûreye “Muavvizât” denilmiştir. Muavvizeteyn, “sığındıran, koruyan” anlamındaki muavvize kelimesinin tesniyesi muavvizetânın mansup hali olup Türkçe’de bu şekliyie yaygınlık kazanmıştır. Felak ve Nâs sûreleri ayrıca “Mukaşkışetân [şirk ve nifaktan koruyan, tedavî eden] diye adlandırılmıştır. Bunun yanında Kâfirûn ve İhlâs sûrelerine Mukaşkışetân denildiği gibi Berâe sûresinin bir adı da Mukaşkişe’dir. İbn Âşûr. Felak ve Nâs sûreleri için kullanılan Muşakşıkatân isminin ne sebeple verildiğini araştırmadığını belirtir. Ancak Süyûtî’nin de işaret ettiği üzere bu ad sûrelerin fesahatîyle alâkalı olmalıdır.
Muavvizeteyn şeklindeki adlandırmanın kaynağı sûrelerin ilk âyetlerinin muhtevası İle Hz. Peygamber’den rivayet edilen hadislerdir. Ukbe b. Âmir’den gelen bir rivayete göre Resûl-i Ekrem Felak ve Nâs sûrelerini kastederek, “Bana bazı âyetler indirildi ki benzerleri görülmemiştir: el-Muavvizeteyn” demiştir. Hadisin diğer rivayetlerinde Muavvizeteyn yerine, “Kul eûzü bi-rabbi’L-felak” ve “Kul eûzü bi-rabbi’n-nâs” denilmiş olması sebebiyle bu lafzın Hz. Peygamber’e mi yoksa Ukbe’ye rni ait olduğu hususunda İhtilâf edilmişse de başka yerlerde kelimenin rivayet edilen hadislerin bir parçası olarak zikredilmesi bizzat Hz. P.eygamber’in bu ismi kullandığı şeklindeki görüşü desteklemektedir. Hz. Âişe’-nin İhlâs, Felak ve Nâs sûrelerini Muavvi-zât olarak isimlendirmesiyle ilgili rivayet de bunu teyit eden diğer bir husustur. Bazı rivayetlerden sahabenin de bu iki sûreden Muavvizeteyn diye söz ettiği anlaşılmaktadır. Öte yandan Felak ve Nâs sûrelerinin Muavvizeteyn diye adlandırılmasının sûrelerin nüzul sebeplerini anlatan rivayetlerle ilgilidir. Buna göre müşrikler Hz. Peygamber’e büyü yaparak zarar vermek istemiş, bu sûrelerde ise her türlü şerre karşı Resûl-i Ekrem’in yüce yaratana sığınması gerektiği belirtilmiştir.
İlk dönemlerde Mu’tezile, son dönemlerde tefsirde çağdaş yaklaşımları temsil eden bazı müfessirler, Hz. Peygamberin ismet sıfatına aykırı olacağı gerekçesiyle ona büyü yapıldığına dair rivayetleri reddetmiştir. Onlara göre bu haberlerin kabul edilmesi Kur’an’da yer alan müşriklere ait, “Siz ancak büyülenmiş bir adama tâbi oluyorsunuz” şeklindeki iddiayı [Furkân 25/8] doğrulamak anlamına gelir. Halbuki Kur’an sihirle ilgisinin olmadığını beyan etmiş [Sâd 38/4-5] ve Allah’ın Resûl-i Ekrem’i insanlardan gelebilecek her türlü zarardan koruduğunu belirtmiştir.[Mâide 5/67] Bu müfessirler, sahih olduğu kabul edilse bile söz konusu haberlerin âhâd olması sebebiyle Hz. Peygamber’in ismet sıfatı gibi itikadî bir meselede hüccet sayılamayacağını söylemişlerdir.
Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğunluğu ise Resûlullah’a büyü yapılmasının ve onun-bundan etkilenmesinin müşriklerin iddialarinin doğrulanmasıyla ilgisinin olmadığı, bu İddialarda Hz. Peygamber’e delilik isnadının bulunduğu görüşündedir. Ayrıca Resûluüah yapılan sihirlerden etkilenmiş olsa da bu onun ismet sıfatına zarar vermez. Zira sihir peygamber kimliği itibariyle değil beşer olması sebebiyle kendisini etkilemiştir. Nitekim bir beşer olarak Peygamber de diğer insanlar gibi yorulur, hasta olur, savaşlarda yaralanır; bunlar onun ismet sıfatını zedelemez.
TDV İslâm Ansiklopedisi