Muğla Şehri Tarihi, Yerleri, Coğrafi, Özellikleri, Nüfusu, Hakkında Bilgi

Muğla. Ege bölgesinde şehir ve bu şehrin merkez olduğu il.

Muğla şehri etrafı dağlarla çevrili bü­yükçe bir ovanın (Muğla ovası) kuzey ke­narında, Oyukludağ’ın eteklerindeki Asartepe’nin (Hisardağ)yamaçlannda deniz­den 650 m. yükseklikte kurulmuştur. Şeh­rin bugünkü adı antik dönemdeki ismi olan Mobolla’dan gelir. Bu kelime daha sonraki devirlerde Mogola olarak anılmış­tır. Şehrin bulunduğu bölge ise Eskiçağ tarihinde Karya adıyla geçer.

Şehrin kuruluş tarihi kesin olarak bilin­memekle birlikte Muğla’nın çevresinin tarihi arkeolojik verilere göre Helenistik dönem öncesine kadar iner. Şehrin bulun­duğu Karya bölgesi, Anadolu kıyılarındaki bütün İyon şehirleriyle birlikte milâttan önce VI. yüzyılda Lidya Krallığı’nın. ardın­dan Persler’in hâkimiyeti altına girdi. Pers hâkimiyeti Büyük İskender’in Karya’yı iş­galiyle sona erdi. Milâttan önce 129’da Bergama Krallığı’nın vârisi olarak Anado­lu’ya giren Romalılar’ın eline geçti ve As­ya eyaletine bağlandı. 395’te Roma İm-paratorluğu’nun ikiye ayrılması üzerine Karya Doğu Roma-Bizans sınırlan içinde kaldı. Hıristiyanlığın resmî din olarak ka­bul edilmesinin ardından metropolitlik oldu. 732’den önce İmparator III. Leon za­manında Bizans eyalet sınırlarının yeni­den belirlenmesi sırasında Muğla’nın da içinde bulunduğu bölge Kibiraioton de­niz “tema”sına dahil ediidi. 802’de Hârû-nürreşîd devrinde Abbasîler Likya ve Kar­ya’yi zaptetti. 862 yılına kadar müslüman-ların elinde kalan bu bölgeler daha sonra Bizans tarafından tekrar geri alındı.

Karya bölgesine karşı yapılan Türk akın­ları, XI. yüzyıldan başlayarak XIII. yüzyılın son çeyreğinde bölgenin kesin biçimde fethine kadar aralıklarla sürdü. 1079’da Türk kuvvetleri Muğla ve civarına kadar geldiler. 1103″te Karya’nın güneybatı sa­hilleri Türk akınlarıyla yıpratıldı. İmpara­tor Manuel Komnenos zamanında (1143-1180) bu akınlara karşı özel bir sınır böl­gesi oluşturuldu. Moğollar’ın önünden kaçan Türkmen grupları 1220’den sonra Anadolu’ya girdiler ve batıdaki sınırlara yerleştiler. Ardından Türk akınları yoğun bir şekilde arttı. 1259’dan itibaren Bizans sınır savunmasının bozulması ve Bizans dış politikasındaki bazı değişiklikler se­bebiyle Karya bölgesi 1261 yılından itiba­ren Menteşeoğulları’nın hâkimiyetine girdi. 1296’da General Phlanthrop Alexios kumandasındaki ordu bölgenin bir kısmı­nı geri aldıysa da onun imparatora baş kaldırıp bertaraf edilmesinden sonra al­dığı yerler tekrar Türkler’in eline geçti. 1302’de ancak Manisa’ya kadar uzanabilen son bir Bizans saldırısının ardından Karya bölgesi kesin biçimde Menteşeoğulları’nın elinde kaldı.

Menteşe Beyi Orhan Bey. 720-721’de (1320-1321) Rodos’a karşı gerçekleştirdiği başarısız seferden sonra güvenlik açısın­dan beyliğin başşehrini bir müddet için Milas’tan ülkenin daha iç taraflarında bu­lunan Muğla’ya nakletti. İbn Battûta’nın 733 (1333) yılında Muğla’yı ziyareti sıra­sında burada idareci olarak Orhan Bey’in oğlu İbrahim Bey bulunuyordu. Babası­nın yerine sultan olan İbrahim Bey’in ölü­münün ardından beylik topraklan oğul­lan arasında taksim edilince Muğla ve Çi­ne bölgesi Mehmed Bey’in payına düştü (761/1360). Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid’in 791 -792’de (1389-1390) Anadolu beyliklerine karşı yaptığı seferde Mente­şe Beyliği’nin Balat ve Muğla kolları zap-tedildi. Yıldırım Bayezid’in 1402’de An­kara Savaşı’nda Timur’a yenilmesi üzeri­ne bağımsızlığını kazanan Anadolu bey­likleri arasında Menteşe Beyliği de bulu­nuyordu. Ancak bu durum kısa sürdü ve Muğla dahil beylik toprakları 827 (1424) yılında kesin şekilde Osmaniılar’ın eline geçti.

Muğla’da ilk yerleşimin bugün şehrin hemen kuzeyinde yer alan kalede başla­mış olduğu kabul edilir. Kalenin fizikî ye­tersizliği, yerleşmenin ilk devirlerden iti­baren kuzey kapısının Önündeki düzlüğe veya güney istikametinde dağın ovaya bakan eteklerine doğru yayılmasına yol açtı. Muğla Kalesi’nin yapılış tarihi kesin olarak tesbit edilememekle birlikte an­tik dönemden beri varlığı bilinmektedir. Şehrin kuzeyinde dik ve yalçın bir kayalı­ğın üzerindeki düzlüğü çevreleyen dört köşe planlı kalenin içinde, güneye bakan yamacın üst kısmında ovaya nazır bir iç kale daha vardır.

Şehirde XIV. yüzyılın ilk yarısından iti­baren başlayan yerleşim Menteşe Beyli­ği’nin siyasî gücü nisbetinde kaleden aşa­ğılara doğru gelişti ve Muğla artık bir ka­lenin savunmasına ihtiyacı olmayacak şe­kilde açık şehir konumuna dönüştü. Bu yerleşmenin kalenin bulunduğu dağın iki yanından inen derelerin çevresinde ge­nişlediği anlaşılmaktadır. Arızalı topog­rafya iskânın kuzeye ve batıya daha fazla  yayılmasını engellemiş, şehir tedricen gü­neydeki ovaya doğru yayılma eğilimi gös­termiştir. Fizikî doku içerisinde Türk dö­nemine ait olarak tarihi bilinen en eski yapı 1344 yılında İbrahim Bey”in Mente­şe beyi iken yaptırdığı ulucamidir. Fakat bu tarih Muğla’da şehirleşmenin belirli bir seviyeye geldiği bir dönemdir. Bundan daha önce şehirde ilk yerleşmeden itiba­ren Türkler’e ait fizikî doku unsurlarının oluşmaya başladığı bilinmektedir. Nite­kim ulucaminin inşasından yaklaşık on bir yıl önce Muğla’yı ziyaret eden İbn Battû-ta şehirde misafir olarak kaldığı bir za­viyeden söz etmektedir. Bu dönemde şehir henüz ulucamisi bulunmayan, zaviye ve mesddler çevresinde belirli bir mahal­le teşkilâtının oluşmaya başladığı bir fizi­kî dokuya sahiptir. Ulucaminin inşası bir dönüm noktası kabul edilebilir. Caminin çarşı pazar faaliyetlerinin görüldüğü ve bazı sınaî tesislerin bulunduğu bir mev­kide yapılması bu tip yapılar topluluğuna merkezlik etme işlevini yüklemiştir. Ni­tekim zamanla ulucami çevresinde geli­şen fizikî doku arasında pazarın kuruldu­ğu, çeşmesi olan bir meydanın ortaya çık­tığı anlaşılmaktadır.

Fizikî yapının bu gelişimine uygun bi­çimde XV. yüzyılın sonlarına doğru şehrin güney ucunda ikinci bir merkez daha te­şekkül etmiştir. 898’de 1493  Hacı Mu-lihuddin tarafından yaptırılan ve cami. medrese, muallimhâne, çeşme gibi un­surlardan meydana gelen külliye tepeler­den aşağılara doğru yayılan şehrin güney sınırını belirlemektedir. Şehrin kuzeyin­deki ulucamiden güneydeki Hacı Musli-huddin Camii’ne kadar Tabakhane dere­sinin iki yanında uzanan çarşıda XVI. yüz­yılda 250-300 dükkân vardı. Ayrıca bel­gelerde “kârhâne” olarak geçen ve kira bedellerinden bir dükkânın iki üç misli büyüklüğünde olduğu anlaşılan muhte­melen atölye mahiyetinde yapılar da bu­lunuyordu. Diğer bir ticarî kurum olan kervansaraylardan XVI. yüzyılda Muğla’­da iki tane mevcuttu. Kadı Hacı Ali tara­fından yaptırılan bu kervansaraylar, Hacı Muslihuddin Külliyesi’nin inşasıyla şehrin güneyinde teşekkül eden ikinci merkezle kuzeydeki ulucamiye endeksli ilk merkez arasındaki mevkide idi.

Şehrin fizikî yapısı hakkında daha sağ­lam bilgilere XVI. yüzyıla ait tahrir kayıt­larından ulaşılabilmektedir. 923 (1517) tarihli tahrire göre şehir on iki mahalleye sahipti. Câmi-i Kebîr, Mescid-i Hacı Rüstem, Kadı Mes­cidi f Şeyh, Hacı Bayezid, Bâlî Hâce, Mes­cid-i Bâzergânlar (Kerâmeddin), Mescid-i Kizılcadere. Mescid-i Deksikli, Mescid-i Süfî Hüseyin, Hacı Timurhan. Yenicami [Emîr-i Küçük, Pisili Hâce] ve Mescİd-i Hacı Mustafa isimlerini taşıyan mahalleler ara­sında bu tarihte nüfus açısından en kala­balık olanları Câmi-i Kebîr yetmiş yedi hâ­ne Mescid-i Kadı yetmiş beş hâne Mes­cid-i Deksikli yetmiş üç hâne, Mescid-i Hacı Timurhan altmış üç hâne ve Yenica­mi elli altı hâne mahalleleriydi. Mescid-i Kızılcadere mahallesinde sadece bir hâne ikamet etmekteydi. Bu tarihte şehrin toplam nüfusu 2950-3000 dolayında idi. 970 (1562) yılında aynı mahalleler şehrin yine en kalabalık mahalleleri olmakla bir­likte Câmi-i Kebîr mahallesinin dışında di­ğerlerinin nüfusunda azalma görülmek­tedir. Bu tahririn sonuçlarına göre Muğ­la’nın nüfusu 2900 civarında idi. 991’deki (1583) sa­yımda nüfusu 3600’e yükselen şehrin en kalabalık ma­hallesi Kadı Mescidi mahallesi olmuştur. Ardından sırasıyla Câmi-i Kebîr, Mescid-i Deksikli ve Yenicamİ mahalleleri gelmek­tedir. Câmi-i Kebîr mahallesinin yüzyıl bo­yunca demografik durumunu muhafaza etmesinin en önemli sebebi şehrin sos­yoekonomik merkezinde bulunmasına bağlıdır. Nüfusun, Câmi-i Kebîr mahalle­sinden Kadı Mescidi mahallesini geçerek şehrin güney ucundaki Yenicarni mahal­lesine uzanan ekonomik hat boyunca yo­ğunlaştığı farkedilmektedir. Hacı Musli-huddin’in 898 (1493) yılında inşa ettirdi­ği külliye, şehrin kuzeyindeki ulucaminin bulunduğu mevkiye alternatif ikinci bir sosyokültürel merkez olmasına rağmen nüfus yoğunluğu açısından şehrin eski merkezini pek fazla etkileyememiştir. Nü­fusa ait rakamlardan yüzyıl boyunca şe­hirde bir durağanlıkyaşandığı söylenebi­lir. Bu zaman diliminde Muğla civarında görülen dört veba salgınından şehir nü­fusunun ne şekilde etkilendiği hakkında bilgi yoktur. XVI. yüzyıla ait üç tahrir def­terinden anlaşıldığına göre Muğla ma­hallelerinde hiçbir gayri müslim nüfus bu­lunmuyordu. Bu da şehrin Türkler’in eline geçmesinden itibaren yaşadığı etnik ve dinî dönüşümü açıkça göstermektedir.

Muğla’da XVI. yüzyılda mevcut on iki mahallenin isimlerini cami ve mescidler-den aldığı görülmektedir. Hacı Muslihuddin Camii’ne nisbetle Yenicami olarak anı­lan mahalle şehrin güneyinde XV. yüzyı­lın sonlarından itibaren teşekkül etmiş­tir. Kerâmeddin, Hacı Rüstem, Bâlî Hâce, Hacı Bayezid ve Kadı Mescidi mahallelerinin mevkileri bilinmektedir. Şehrin ku­zeyindeki Kızıldağ ile Hisardağ arasından çıkan ve günümüzde Basmacı olarak ad­landırılan dere şehrin fizikî dokusunun şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Yerleşim, bu derenin kuzey-güney doğ­rultusunda olan güzergâhına bağlı bir gelişme göstermiştir. Mahalleler derenin iki kenarında oluşmuş, çarşı güneye doğ­ru uzamıştır. XVI. yüzyılda yerleşimin, şehrin doğusunda bulunan Karamuğla deresinin bugün Karşıyaka olarak anılan doğu yakasına geçmediği, Hacı Rüstem mahallesinin de bu dereye varmadan şeh­rin doğudaki en uç sınırını teşkil ettiği an­laşılmaktadır.

XVI. yüzyılda Muğla’nın sosyal yapısı çok çeşitlilik gösteriyordu. Şehirde ika­met eden şehzadeler ve sancak beyleri­nin emrinde kalabalık bir görevli toplulu­ğu bulunuyordu. Bu yönetici kadronun varlığı Muğla’nın sosyal ve kültürel yapı­sını olumlu yönde etkiledi ve belli başlı şahsiyetlerin ön plana çıkmasına yol aç­tı. Özellikle İbrahim Şâhidî Muğla’da Mev­levîliği canlandırmış, bugün Şâhidî Camii diye anılan Seyyid Kemal Zâviyesi’ni mevlevîhâne yaparak halk arasında büyük şöhret kazanmıştır. Bir başka mutasav­vıf ise Kadı Mahallesi Mescidi’ni kendisi­ne merkez yapan Şeyh Bedreddin idi. Di­ğer zaviyelerle birlikte Muğla XVI. yüzyıl­da âdeta bir tasavvuf merkezi haline gel­miştir. 1383 tarihli tahrir defterine göre Muğla’da altı kadı ikamet etmekteydi. Şehir sakinleri arasında iki müderrisle üç mülâzım, dört dânişmend ve on üç talebe bulunuyordu. Aynı tarihlerde yedi imam, iki hatip ve üç müezzin mevcuttu. Defter-lerdeki kayıtlara göre adalet, eğitim ve din kurumlarındaki görevlilerin çoğu Muğ­la’nın yerli ailelerine mensuptu. Bu züm­relerin yanında şehir halkı içinde şeyh, hâce, çelebi ve fakih unvanlarına sahip kişilere sıkça rastlanması XVI. yüzyılda Muğla’da ilim ve kültür seviyesini göster­mesi açısından önemlidir.

Muğla XVII. yüzyılda zaman zaman Celâlî eşkıyasının hedefi olduysa da şehirde ciddi bir hadise meydana gelmedi. Bu yüzyılda şehrin fizikî ve nüfus yapısında da Önemli değişmeler olmadı. 1033 (1624) tarihli bir avarız tahririne göre Muğla’da on bir mahalle vardı. Bunların içinde Ka­ra Memi, Hacı Muslihuddin ve Ahmed Ho­ca mahalleleri muhtemelen daha önceki dönemde adına rastlanan diğer bazı ma­hallelerin yerini almıştır. Kızılcadere, Hacı Timurhan ve Hacı Mustafa mahalleleri de ortadan kalkmış veya isimleri değişmiş­tir. Bu tarihte şehrin en kalabalık mahal­leleri Câmi-i Kebîr, Deksid, Hacı Muslihud­din ve Şeyh mahalleleridir. 1082’de (1671) Muğla’ya gelen Evliya Çelebi şehirde 2000 ev bulunduğunu ve nüfusun 10.000 civa­rında tahmin edildiğini kaydetmektedir. Yine bu kaynağa göre bir yüzyıl içinde ca­mi ve mescid sayısı yetmişe, medrese sa­yısı yediye, sıbyan mektebi sayısı on bire yükselmişti. Ancak bu rakamların abar­tılı olduğu anlaşılmaktadır. Bu tarihte Ev­liya Çelebi’nin “şehrin ortası” olarak an­dığı. Menteşe paşasının kagir sarayının da yakınında yer aldığını bildirdiği Hacı Muslihuddin Camii’nin bulunduğu mev­ki, söz konusu külliyenin geçen süre için­de fizikî dokuya işlev açısından yapmış ol­duğu katkıyı göstermektedir. Yapılar top­luluğu zamanla bu mevkinin şehrin ikinci merkezi haline gelmesine yol açmıştır. Bu tarihten itibaren şehrin ovaya ve doğuya doğru yayıldığı anlaşılmaktadır. Aynı tarihlerde çarşı içinden geçen derenin üze­rinde yedisi ağaçtan, altısı taştan yapıl­mış on üç köprü vardı. 1087 (1676) yılın­da yapılan diğer bir avarız tahririnde ise şehirde hâlâ on bir mahalle bulunmasına rağmen Sûfî Hüseyin mahallesi ortadan kalkmış, Emîr-i Küçük mahallesi müsta-kii olarak kaydedilmiştir. Bu tarihte şehrin en kalabalık mahalleleri Deksid doksan dokuz hâne, Câmi-i Kebîr altmış üç hâ­ne ve Şeyh kırk altı hâne mahalleleriydi. Şehrin toplam nüfusu 1855 dolayınday­dı. Muğla’nın 1167 (1754) yılından önce­ki bir tarihte meydana gelen depremden etkilendiği anlaşılmaktadır. Nitekim dep­rem bugün Şâhidî Camii olarak bilinen Hacı Süleyman Camii’nin bir kısmını ha­rap etmişti.

XIX. yüzyılda Muğla’da yeni birtakım imar hareketlerine girişildi. 1830’da Şeyh Bedreddin (Kadı) Mescidi tamir edildi. 1829’da Abdi Ağa tarafından mescid ola­rak inşa ettirilen Konakaltı Camii’ni Zor-baz Hacı Mehrned Ağa 1863 yılında yıktı­rarak yeniden yaptırdı. XIX. yüzyılda şeh­rin doğusunda kurulan Rum mahallesi Saburhâne”deki camiyi Hacı Osman Ağa 1848’de inşa ettirdi. Çarşı merkezindeki Yağcılar Hanı ile Kocahan, 1890 yılından önce Muğla belediye reisliği yapan Süley­man Efendi tarafından yaptırıldı. Şâhidî Camii’ni 1848’de Hacı Osman Ağa geniş­leterek tamir ettirdi. 1866 yılında açılan Muğla Rüşdiyesi’nden 1876-1888 yılları arasında 130 öğrenci mezun olmuştu. Se-kibaşı, Küçük Hoca, Saburhâne ve Kur­şunlu ilkokullarında 1883’te 440 öğrenci mevcuttu. Bir yıl sonra öğretime başla­yan kız ilkokulundaki öğrenci sayısı ise 110 idi. Muğla’da 1870’te Hoca Mustafa Efendi tarafından bir kütüphane yap­tırıldı. 1871 yılında belediye teşkilâtı kuruldu, 1884’te Ticaret Odası faaliyete geçti.

1890’da Muğla’nın nüfusu 9655 idi. Bu tarihte şehirde 2383 ev, 342 dükkân, alt­mış yedi mağaza, otuz üç kahvehane, al­tı han, yirmi dört fırın, üç otel (oda), 327 Rum evi, üç hamam, yirmi altı değirmen, sekiz müslüman okulu, bir Rum okulu, bir Rum kilisesi, İki kütüphane, on iki tür­be, hükümet konağı, kışla, hapishane, telgrafhane, mezbaha, kırk yedi çeşme ve sebil, altı meyhane, üç kiremithane, iki gazino, iki karakolhane, bir Mevlevî tekkesi, bir Rifâî tekkesi, altı cami, yirmi dokuz mescid vardı. Şehir merkezinde peştemal, havlu, İpek gömleklik bez ve astarlık dokuyan birçok tezgâh bulunu­yordu. XIX. yüzyılda Muğla’da terzilik, de­mircilik, tabaklık, kalaycılık, semercilik, sapancılık, kaşıkçılık, sandıkçılık gibi za­naat kolları oldukça gelişmişti. 1895’te on beş mahallesi bulunan Muğla şehrinin nüfusu 15.941 ‘e ulaşmıştı. Bu tarihte şe­hirde 3370 ev mevcuttu. 1902 yılında ise toplam nüfus 17.498 idi.

Osmanlılar döneminde Menteşe san­cağına bağlı aynı isimli kazanın merkezi olan Muğla, bazı belge ve kaynaklardan anlaşıldığına göre XV. yüzyılın son çeyre­ğinde sancak merkeziydi. Bu tarihlerden sonra Muğla’da yönetici olarak Osmanlı hanedan üyeleri görülmektedir. Fâtih Sultan Mehmed’in oğlu Şehzade Cem ile II. Bayezid’in oğulları Şehzade Şehinşah ve Alemşah Muğla’da sancak beyi olarak bulunmuşlardır. XVI. yüzyılın sonlarına kadar merkezden gönderilen sancak bey­leri tarafından yönetilen Muğla bu tarih­ten itibaren emekli paşalara arpalık ola­rak verilmeye başlandı. Ardından uzun süre mütesellimler tarafından yönetildi. Ayanlar idaresine son verilince merkez­den yönetici olarak muhassıl denilen gö­revliler tayin edildi. Ancak mütesellim ailelerinin bölgedeki ağırlıkları 1858 Ara­zi Kanunnâmesi’nin neşrine kadar devam etti. Muğla. 1867’de çıkarılan Vüâyet Ni-zamnâmesi’ne göre Aydın eyaletine bağlı Menteşe sancağının merkez kazası için­deydi.

906’da (1500-1501) Muğla kazasına bağ­lı otuz altı köy bulunuyordu. 923 (1517). 970 (1562) ve 991 (1583) tahrirlerinde sayı değişmedi. Bu tarihten sonra civar­daki göçebe aşiretlerin iskân edilmesiyle ortaya yeni köyler çıkmaya başladı. 1030 (1621) tarihli avarız tahririnde Muğla’ya bağlı Yerkesik. Dadya (Datça) ve Tarahya köyleriyle Ula kasabası kaza olarak kayde diimiştir. 1622’de Gökova köyü Muğ­la kazasından ayrılıp kaza haline getirildi. Bu idarî değişikliklerin ardından 1087 (1676) yılında Muğla merkez kazasına bağlı sadece Yeniköy, Düğrek, Kozağaç ve Bayır köyleri kalmıştı. 1885’te Muğla merkez kazasına bağlı bir nahiye ve elli yedi köy vardı. 1890’da ise Ula ve Bozöyük isimli iki nahiyesiyle altmış sekiz köyü bulunu­yordu.

23 Temmuz 1919’da İtalyan işgaline uğrayan ve 5 Temmuz 1921 ‘de kurtarılan Muğla Cumhuriyet’İn ilânından sonra il merkezi durumuna getirildi. Muğla şeh­rinin ilk nüfus sayımında (1927) 10.090 olan nüfusu uzun süre belirgin bir artış göstermedi (1950’de 10.612). İlk defa 1975’te 20.000’i (24.178), 1990 sayımın­da 35.000’i (35.605) aştı. 2000 yılında 45.000 nüfusa yaklaşmıştı (44.823).

Günümüzde dar ve dolambaçlı sokaklarıyla eğimli yüzey üzerinde yayılan eski kesimle ovaya doğru yayılan yeni kesim belirgin şekilde birbirinden ayrılır. Şehrin başlıca ticaret merkezi de eski kesimle yeni kesimi birbirinden ayıran alanda yer alır. Şehir son yıllarda Marmaris yolu bo­yunca ovaya doğru Aydın yolu boyunca da batıya doğru büyüme eğilimindedir.

Muğla şehrinin merkez olduğu Muğla ili Aydın, Denizli, Burdur ve Antalya ille­riyle çevrilmiştir. Batıda Ege denizi, gü­neyde Akdeniz ile kıyısı vardır. Merkez il­çeden başka Bodrum, Dalaman, Datça, Fethiye, Kavaklıdere, Köyceğiz, Marma­ris, Milas, Ortaca, Ula ve Yatağan adlı on bir ilçeye ayrılır. 13.338 km2 genişliğin­deki Muğla ilinin sınırları içinde 2000 yılı nüfus sayımına göre 717.384 kişi yaşıyor­du, nüfus yoğunluğu ise 54 idi.

Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait 2003 yı­lı istatistiklerine göre Muğla’da il ve ilçe merkezlerinde 155, kasabalarda 164 ve köylerde 688 olmak üzere toplam 1004 cami bulunmaktadır. İl merkezindeki ca­mi sayısı otuz dörttür.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski