Mîrek Şemsüddîn Muhammed b. Mübârekşâh el-Buharî (ö. 784/1382’dsn sonra) Mantık ve kelâm alanında yaptığı çalışmalarla tanınan âlim.
Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. “Mîrek” (küçük bey) lakabıyla anılmasından soylu bir aileden geldiği, Buhârî, Herevî ve Mantıkî nisbelerini taşımasından Buharalı olduğu, uzun süre Herat’ta kaldığı ve daha çok mantık çalışmalarıyla tanındığı anlaşılmaktadır. Muhammed b. Mübârekşâh, dönemin ünlü mantık ve kelâm âlimi Kutbüddin er-Râzî Rey’de iken onun yanında tahsiline devam etmiştir. Kaynakların belirttiğine göre Râzî, o sırada Herat’ta bulunan Sadrüşşerîa ile bir tartışmaya girmek ister ve kendine rakip gördüğü bu bilginin ilmî yeterliliğini anlamak üzere genç Öğrencisi İbn Mübârek-şah’ı Herat’a gönderir. Sadrüşşerîa’nın derslerini takip eden İbn Mübârekşâh, onun geleneğin aksine İbn Sina’nın el-İşârât ve’t-tenbîhât adlı eserini Fahred-din er-Râzî’nin veya Nasîrüddîn-i Tûsî’nin şerhlerine başvurmadan okuttuğunu görür; hocası Kutbüddin er-Râzî’ye yazdığı mektupta Sadrüşşerîa’nın yakıcı bir ateş olduğunu, onunla tartışmaya girişmenin başarısızlıkla sonuçlanabileceğini bildirir; bunun üzerine Râzî de fikrinden vazgeçer. İbn Mübârekşah’ın daha sonra Kahire’de müderrislik yaptığı ve içlerinde hükümdar ailesi mensuplarının da bulunduğu geniş bir öğrenci topluluğuna ders verdiği bilinmektedir. Bunların önde gelenleri arasında Seyyid Şerîf el-Cürcânî, Ahmedî, Hacı Paşa, Bedreddin Simâvîve Molla Fenârî’nin adı geçmektedir.
Taşköprizâde’nin aktardığı bilgilere göre Seyyid Şerîf. Kutbüddin er-Râzî’nin on altı defa okuduğu halde anlayamaz ve o sırada Herat’ta bulunan müellifin yanına giderek eseri ondan okumak ister. Ancak gözleri artık görmeyen yaşlı Râzî kendisine ders veremeyeceğini, bunun için Mısır’da müderrislik yapan öğrencisi Muhammed b. Mübârekşah’ın yanına gitmesini tavsiye eder. Kahire’ye giden Seyyid Şerîf, İbn Mübârekşah’tan ders almak isteyince o da vaktinin olmadığını, ancak eşraftan birinin çocuğuna verdiği dersleri dinleyebileceğini, fakat soru soramayacağını ve tartışmalara katılamayacağını bildirir. Medresenin bitişiğindeki evinden zaman zaman gelip öğrencilerinin kendi aralarında ders takrirlerini izleyen İbn Mübârekşah bir defasında Seyyid Şerifin arkadaşlarıyla ders müzakere ederken, “Şârih [Kutbüddin er-Râzî] böyle diyor, üstat [İbn Mübârekşah] şöyle diyor, ben ise şu şekilde anlıyorum” tarzında açıklamalarda bulunduğunu işitir ve onun yorumlarını beğenerek derslerinin tamamına katılmasına izin verir.
Muhammed b. Mübârekşah’ın hayatına dair tabakat kitaplarında müstakil başlıklar altında bilgi verilmemekte, günümüze ulaşan dağınık ve yer yer çelişkili bilgiler ise onun hakkında kesin sonuçlara varılmasına engel teşkil etmektedir. Meselâ ölümü için 1340-1413 yılları arasında değişen çeşitli tarihler zikredilmekte, elde onunla ilgili kesin tarih olarak sadece Hûşiyetü’t-Tebşıra fi’1-heye adlı kitabına kaydettiği bu eserini 733 Rebîülevveli başında [Kasım 1332] bitirdiğine dair bilgi bulunmaktadır. Ancak Kutbüddin er-Râzî, Seyyid Şerîf el-Cürcânî, Molla Fenârî. Şeyh Bedreddin, Sadrüşşerîa ve Bâ-bertî gibi çağdaşı âlimlerin biyografileri çerçevesinde yaygın kabul görmüş tes-bitler esas alınarak ölüm tarihi hakkında yaklaşık bir sonuca varmak mümkün olmaktadır. Osmanlı medreselerinden yetişen ulemâya aklî ilimler alanında verilen icazetnamelerin hemen bütün silsilelerinde yer alan Seyyid Şerîf el-Cürcânî -Muhammed b. Mübârekşah- Kutbüddin er-Râzî sıralaması bu isimler arasındaki hoca-talebe ilişkisinin kronolojisi hakkında bir fikir vermektedir. Buradan hareketle, İbn Mübârekşah’ın Kutbüddin er-Râzfnin henüz çok genç bir öğrencisiyken hocası tarafından Sadrüşşerîa’nın (ö. 747/1346 1?1) derslerini izlemek ve onun ilmî yeteneği hakkında bir fikir edinmek üzere Herat’a gönderildiği bilgisi, bazı modern araştırmacılarca onun Ölüm yılı kabul edilen 740’ta (1339-40) sağ olduğunu göstermektedir. Bu sonuç, yine yaşlı hocası Kutbüddin er-Râzî’nin Kahire’de ders veren İbn Mübârekşah’ın adını Cürcânî”ye tavsiye ettiği rivayetiyle. Râzî’nin ölümünden üç yıl önce Sübkî ile görüştüğü ve Zilkade 766’da (Ağustos 1365)Şam’da yetmiş dört yaşlarındayken öldüğüne dair bilgilerle tamamlandığında İbn Mübârekşah’ın en azından bu tarihlerde hayatta bulunduğu sonucuna varılabilir. Söz konusu tavsiye olayının Kutbüddin er-Râzî’nin Herat’ta 120 yaşındayken gerçekleştiği şeklindeki rivayet herhalde İbn Mübârekşah’ın Herevî nisbesiyle ilgilidir veya Râzî’nin genç öğrencisini Herat’a gönderdiği bilgisiyle karıştırılmış olmalıdır. Nitekim aynı müellif, başka bir eserinde Kutbüddin er-Râzî’nin Şam’daki hayatı ve ölümü münasebetiyle Sübkî’nin verdiği bilgilere rağmen aynı tavsiye olayının bir başka versiyonunu aktarmakta, fakat bu defa Herat yerine Şîraz’ı zikretmektedir. Ayrıca İbn Mübârekşah’tan Kahire’de aklî ilimlerle ilgili dersler alan Cürcânî ile Şeyh Bedreddin ve Molla Fenârî’nin aynı dönemde Bâbertî’den de (ö. 786/1384) dinî ilimler okudukları rivayet edilmektedir. 7401(1339-40) izleyen yıllarda Kahire’de kalan. Sultan Ber-kuk ve Trablusşam naibi Emîr Şeyhû’dan saygı gören, ayrıca onun 7S6 (1355) yılında yaptırdığı Şeyhûniyye Hankahı’nda meşihatlığa getirilen Bâbertî’nin ömrünün sonuna kadar burada ders verdiği bilinmektedir. Bu ders döneminin Sultan Berkuk zamanına (784/1382’den sonra) rastlamasına. Şeyh Bedreddin’in sultanın oğlu Ferec’e hocalık yaptığı, İbn Mübâ-rekşah’la birlikte hacca gittiği ve dönüşte Bâbertî’den ders aldığı rivayeti eklenince Muhammed b. Mübârekşah’ın ölümünün 784’ten (1382) sonraki bir tarihte vuku bulduğu ileri sürülebilir.
Eserleri
1. Şerftu Hidâyeti”l-hikme, Esîrüddin el-Ebherî’ye ait, müteahhirîn dönemi kelâm anlayışı doğrultusunda İbn Sînâ ve Gazzâlî sonrası ilim, felsefe ve kelâm meselelerinin ele alındığı en güzel örneklerden biri sayılan Hidûyetü’l-hikme adlı eserin en fazla tutulan şerhlerinden biridir. Buna Seyyid Şerif el-Cürcânî’nin yazdığı haşiye de çok meşhurdun
2. Hâşiyeîü’t-Tebşıra fi’J-hey’e. Harakî’nin astronomiye dair et-Tebşıra it Hlmi’l-hey’e adlı eserinin şerhi olan ve 733 Rebîülevvelinin başında yazımı tamamlanan kitabın müellif hattı nüshası ile ondan istinsah edildiği anlaşılan başka bir nüshası beraber ciltlenmiş durumda günümüze ulaşmıştır.
3. Şerhu Hikmeti’l-^ayn. Ali b. Ömer el-Kâtibî’nin fizik ve metafizik konularını ele aldığı Hikmeîü’l-‘-ayn adlı kitabına yazılmış olan şerh, İbn Mübârekşah’ın ilmî ve felsefi liyakatini yansıtacak nitelikteki en önemli eseridir. İbn Mübârekşah bu çalışmasında Eflâtun. Aristo, Câlînûs ve Batlamyus gibi eski düşünürlerle Fârâbî, İbn Sînâ, Şehristânî. Ebü’l-Berekât el-Bağdâdî, Fahreddin er-Râzî, Nasîrüddîn-i Tûsî, Kutbüddîn-i Şîrâzî gibi İslâm düşünürlerinin görüşlerini tartışmakta ve yer yer bunları ciddi bir şekilde eleştirmektedir. Osmanlı ve İran medreselerinde ders kitabı olarak okutulan esere Seyyid Şerîf el-Cürcânî, Kemâleddin eş-Şîrâzî, Mîr Gı-yâseddin Mansûr, Muhyî-i Lârî, Mirzacan Habîbullah ed-Dihlevî, Molla Refîuddîn-i Nâînî, Abdülgaffâr Geylânî, Mehmed Tar-sûsî, Şemseddin Geyiânî, Abdürrezzâk eş-Şîrâzî, Sadreddin Geylânî, Mirza eş-Şirvâ-nî, Zâhid-i Geylânî, Cemâleddin el-Hansâ-rî, Radıyyüddin el-Hansârîve Kıvâmüddin el-Kazvînî gibi pek çok âlim tarafından haşiye yazılmıştır. Eser Seyyid Şerîf ve Dihle-vrnin hâşiyeleriyle birlikte Delhi (1289) ve Kazan”da. ayrıca Ca’fer Zâhidî tarafından İran’da bulunan nüshaları karşılaştırılmak suretiyle Tahran’da (1352) yayımlanmıştır.
Bunların dışında İbn Mübârekşah’a nis-bet edilen bazı eserler de bulunmaktadır.
1. Medârü’l-îuhûl fî şerhi Menâri’l-uşûl. Ebü’l-Berekât en-Nesefî’nin Menârü’I-envâr fîuşûli’l-hktimayazılmış bir şerhtir.
2. Şerhti Eşkâli’t-te’sîs. Şemseddin Muhammed b. Eşref es-Semerkandî’ye ait Eşkâlü’t-te’sîs’e yapılmış şerhtir.
3. Tek nüshası Floransa’da bulunan bir zîcin Bizans ilim çevrelerinde yapılmış Rumca bir tercümesinde eserin müellifi Şems Buhârî karşılığı olarak Samps Bouchares şeklinde kaydedilmektedir.
4. MaVi/efü usturlâbı şimalî. Bu kitabın müellifi de Mîrek el-Bu-hârî olarak kaydedilmiştir. Baron Rodolph d’Er-langer, Safiyyüddin el-Urmevî’nin Kitâbü’İ-Edvâr’ına yapılmış, müellifi Mevlânâ Mübârekşah adıyla tanıtılan hacimli bir şerhin Fransızca tercümesini yayımlamıştır. Ancak açıklamalarında Henry George Farmer’a dayanan d’Erlanger, Mevlânâ Mübârekşah adının şârihe ait özel isim değil eserin sunulduğu Şah Şücâ’a (ö. 787/ 1385) atıf yapan bir saygınlık İfadesi olduğunu ve gerçek müellifin Şah Şücâ’tn hizmetinde bulunan Seyyid Şerîf el-Cürcânî olabileceğini öne sürmektedir. Fakat müstensihin ifadesine göre şârih bu eserini 777’de (1375) bitirmiştir. Halbuki Cürcânî’nin Şah Şücâ’ ile karşılaşmasına zemin hazırlayan olaylar bu tarihten sonradır nitekim Sarton’a göre de muhtemel müellif İbn Mübârekşah’tır. Bunların yanı sıra Çağmînî’nin el-Mülahhaş fi’l-hey’e’sine yapılmış bir şerh İbn Mübârekşah’a nisbet edilmekteyse de bu şerhin mevcut iki yazmasında İbn Mübâ-rekşah’ın adı geçmediği gibi önsözünde eserin Sultan Mirza’nın oğlu İbrahim’in oğlu Mübârekşah adına yazıldığı belirtilmektedir; dolayısıyla burada bir isim karışıklığı söz konusu olmalıdır. Ayrıca yanlışlıkla İbn Mübârekşah’a izafe edilen Şer-hu’l-Mûcez ve Şerhu Risâleti’l-Vodciyye el-‘Adudiyye adlı eserlerin ilki Kazvî-nî’ye, ikincisi Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd el-Buhârî’ye aittir. Tibyânü’l-vüşûl ûşerhi’l-Uşûladlı eser de Ebü’l-Usr el-Pezdevî’-nin Kenzü’J-vüşûl ilâ ma’rifeti’l-uşûrü-nün şerhi olup İbn Mübârekşah’a aidiyeti konusu kesin değildir. Şerhu Metâlfi’I-envâr Sirâceddin el-Urmevî’nin ünlü eserine yazılmış bir şerhtir ve İbn Mübârekşah’a ait olmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
TDV İslâm Ansiklopedisi