Osmanlılar kuşatma tekniklerinde daha ilk fetihlerden itibaren kazandıkları tecrübeyle büyük bir gelişme sağlamıştır. İlk dönemlerde Osmanlılar’ın başarıyla uyguladığı usul, kuşatılacak kale civarında ve ulaşım yolları üzerinde bulunan hâkim noktalara havale kuleleri inşa etmek ve buralara kuvvet yerleştirerek hedeflenen yeri sürekli gözetleyip dışarıyla irtibatını kesmekti. Böylece uygulanan bir çeşit abluka ile kalenin zayıf ve zaptı kolay noktaları, ahali ve yöneticilerin durumu tesbit edilir, kuşatma altındakilerin durumunun kötüleştiği öğrenilince kuşatmanın askerî harekât kısmı başlatılır, genellikle de kale içindekiler açlıktan teslime mecbur bırakılırdı. Nitekim İznik, İzmit ve Bursa gibi büyük kaleler havale denilen bu mukabil istihkâmlarla tecrit edilip seneler süren ablukalarla düşürülmüştür.
Ortaçağ Avrupası’nda kale muhasaralarında kullanılmaya başlanan top ve ateşli silâhları Osmanlılar daha da geliştirip etkili hale getirmiş ve kuşatmalarda yeni bir çığır açmışlardır. II. Murad devrinden itibaren ateşli silâhların kalelerin ele geçirilmesinde ön plana çıktığı anlaşılmaktadır. Özellikle Fâtih Sultan Mehmed’in İstanbul kuşatması muhasara teknik ve taktikleri açısından bir dönüm noktası olmuştur. Bu kuşatmada hem eski muhasara vasıtalarından hem de geliştirilen yeni teknik ve silâhlardan yararlanılmış, top ilk defa surları yıkmakta en etkili silâh olarak öne çıkmıştır. Birkaç topun bir arada belli bölgeleri hedef alışı ve özel bir atış tekniği surların yıkılmasını sağlayan başlıca faktör olmuştur. Fâtih’in geliştirip düzene koyduğu topçuluk ve muhasara sanatı daha sonraki devirlerde büyük aşama göstermiştir.
Balkanlar’a ve Orta Avrupa’ya yönelen askerî harekâtlar sırasında Osmanlı ordusu, savunma duvarlarını ve müstahkem şehirleri ele geçirmekte uyguladığı taktikler ve teknik donanımlarıyla önemli bir başarı kazanmıştır. Kuşatacakları kalenin civarını akıncılara tahrip ettiren Osmanlılar, ardından kalabalık kuvvetlerle harekâta girişip mevzilerini düşman istihkâmlarına hâkim noktalara kurar, muhasarayı ısrarla sürdürürlerdi. Planlı harekât sayesinde kuşatmalarda malzeme sıkıntısı fazla çekilmez, bol cephane ve mühimmat bulundurulurdu.
Osmanlılar oldukça uzun bir hazırlık safhasından sonra muhasaraya başlardı. Bu amaçla eyalet ve sancaklara hükümler gönderilip orduya katılmaları emredilir ve gerekli hazırlıklar yapılırdı. Düşmanın yardım alabileceği yerlere akınlar düzenlenir, şehrin yakın çevresiyle bağlantıları kesilip giriş çıkışlar önlenir, civardaki halk başka yerlere nakledilirdi. İslâm savaş usulü gereği kuşatmalarda önce karşı tarafa mektup veya elçi yollanarak kan akıtılmaması için kaleyi teslim etmeleri
tavsiye edilir, kabul durumunda muhafızlara ve ahaliye eman verilirdi. Topların mevzilendirilmesi muhasaralarda önem verilen bir husustu. Topların toprak ve kumla örtülerek keşfedilmesi önlenir, kayalık alanlarda toplar için hususi mevziler düzenlenip setler yapılırdı. Osmanlılar kuşatma alanında da toplar dökerdi. Fâtih Sultan Mehmed’in İşkodra önlerinde, deve ve katırlarla bakır ve döküm levazımı getirtip dağlarda fırınlar kurdurmak suretiyle büyük toplar döktürttüğü bilinmektedir. Girit’te uzun süren Kandi-ye muhasarasında da top dökümü yapılmıştır. Muhasara toplan genellikle orduyla birlikte nakledilirdi. Kuşatmanın başarısız olduğu hallerde bazan hızla geri çekilmek gerektiğinden topların karşı tarafın eline geçmesini önlemek için parçalandığı yahut toprağa gömüldüğü de olurdu. Muhasara topları 80, 100 ve 120 libre ağırlığında imal edilirdi. Kullanılan toplar ise bazaluka (bacaluşka), basilik, havan, balyemez, kolonborna, şâhî darb-zen, şayka, şakaloz, çarha, obüs idi. Muhasaralarda kullanılan topların en dikkat çekici örneği, 1 kental (100 kg.] ağırlıkta demir gülle atabilen 180 kental (18 ton) ağırlığındaki bazalukadır.
Top sayısı ihtiyaca göre düzenlenmekteydi. 1453’te büyük toplar günde yedi sekiz, 1478-1479’da İşkodra’da daha küçük çaplı olanları günde 131-194, 1S22 Rodos’ta basilikler 130 defa atış yapmıştı. Topların atış menzili hakkında yeterli bilgi bulunmamakla birlikte XVI ve XVII. yüzyıllar için 720 m. tahmin edilmektedir. Muhasaralarda kullanılan tüfeklerin atış mesafesi ise 500-600 kadem (187,5 225 m.] olarak belirtilir. Mermiler etkili isabetli atış için koyun derisine sarılırdı Osmanlılar’da “yuvarlak” diye anılan to[ gülleleri taş, demir, kurşun, granit, mer mer ve bronzdan yapılırdı. 1453’te topla taştan gülle atıyordu. Şâhî topunun attı ğı güllelerin ağırlığı 12 kantar 677 kg. barut hakkı 200 libre idi. 1474 ve 147! İşkodra muhasaralarında 13 kantar (731 kg.) ağırlığında, 1522 Rodos’ta 11-12 pal me (yaklaşık 120 cm.) çapında, 1639’d, Bağdat’ta 18, 20 ve 25, Kandiye’de 5, ‘ ve 9 okkalık gülleler kullanılmıştır. Gülle ler kuşatma sonunda yeniden kullanıl mak üzere toplattırdı.
Muhasara silâhları olarak önceleri koç başı, taş veya ok atan mancınık (katapuit ahşap müteharrik savaş kuleleri kullan lirken ateşli silâhlar ve topun kullanımı; la bunlar önemini kaybetmeye başlamış tır. Diğer muhasara teçhizatı olarak rut, barut kesesi, kumbara (humbara kazan, çömlek, yangın ve el kumbaras şişe, tunç el kumbarası Kandiye’de gür de 1000 adet kullanılmıştı gönder kumbara, demir, kurşun, bakır, çam s; kızı, güherçile, zift, kükürt, bal mumı yağ, keten tohumu yağı, gaz, katraı katranlı paçavra, yorgan parçaları, nef kirpas, yün, pamuk, fitil, yanıcı ve öldi rücü karışımlar, aydınlatma mermiler ağaçtan ve ipten merdivenler, halatla kancalar, zincir, kazma, kürek, manive kolu, balta, örs, körük, kereste, çivi, k zan, çuval, koyun, keçi ve öküz derisi, yi arabaları sıralanabilir. Tarihte ilk yang bombası 1478 İşkodra, infilaklı tahr bombası ise 1480 Rodos muhasarasınc kullanılmıştır.
Osmanlılar, muhasaralarda dış nendi ve surlara yaklaşmak amacıyla sağa sc eğri büğrü sıçan yolları yaparak her hücum kolu için 10 metrede bir mevziler kurup aralarını gizli yollarla birleştirir, gerektiğinde birçok hücum kolunu tek kol haline getirirlerdi. Mevziler 1,5 m. uzunl ğunda kum torbaları vb. maddelerle takviye edilirdi. Bunun yanında ilk defa 1421 de görülen tekerlekli ahşap savaş kuleleri etkili ölçüde 1453’te İstanbul ve 159ı da Eğri’de kullanılmış, Sigetvar’da aj amaçla kale etrafına odunlar yığılıp tc rak ve fışkı çuvallarından yapılan büyük bir kule üzerinden hücuma kalkılmış Hendeklere çalı, odun vb. kum torbaları yığılarak tutuşturulur, bazan da kale burçlarının hendekle çevrilip içleri su doldurulurdu.
Yer altında tüneller açarak surları yıkmak amacıyla kullanılan lağımlardan tanbul ve İşkodra muhasaralarında yararlanılmıştır. Lağımlar surların yarım mil ilerisinden kazılmakta, düşman lağımcılarını âni baskınla püskürtüp tehlike anında geri çekilme taktiği uygulanmakta, faaliyetler gizlilikle yürütülmekteydi. Öte yandan kazılan tüneller kale suru altına kadar getirilir, buraya barut yığılarak patlatılır ve üstündeki surlar çökertilirdi. Eğri kuşatması bu tip bir tünel mücadelesine sahne olmuş, açılan karşılıklı tüneller birbirine rastlayınca yer altında küçük çaplı bir savaş cereyan etmişti.
Muhasara hattının kurulmasında ve askerî yerleşimde ilk işlerden biri toprak sürme denilen siper kazma faaliyetidir. Topların isabetli şekilde mevzilendirilmesi ve karargâh tanzimi noktasından muhasaraların önemli bir unsuru olan metrisler büyük ve geniş olarak tertip edilmekte, ancak bu siperler yağmurdan olumsuz yönde etkilenmekteydi. Muhasara hattı umumiyetle uygulandığı gibi merkez, sağ ve sol olmak üzere üç, 1522 Rodos’ta şartlar gereği beş, Lefkoşe’de ise yedi kol halinde düzenlenmiştir.
Muhasaraların sonunda anlaşma şartlarıyla teslim olma (vire) durumunda kaledeki müdafilerin can ve malına dokunulmaz, sivil halkın kalması yahut gitmesi kendi tercihine bırakılırdı. Kale muhafızlarına istendiğinde “hatt-ı emân” verilmekte, kale halkı bazan aileleri ve mallarıyla birlikte İstanbul’a nakledilmekteydi. Savaşla alınan şehirlerin statüsü ve onlara nasıl davranılacağı ise tamamen Osmanlı idarecilerinin tasarrufunda olurdu. Bu durumda bazan kale kumandanı ve muhafızlar idam edilebilir veya esir alınır, içerideki sivil halk da sürülebilirdi. Fetih neticesinde yeniçeriler ocaklarının sarılı kızıllı sancaklarını kaleye çeker, surlar üstünde ezanlar okunur, top şenlikleri yapılır, mehter takımı zafer havası çalardı. İslâmî an’ane gereği fetihnameler düzenlenir, şehrin büyük kilisesi camiye çevrilir, ümerâ ve askere zafer mükâfatı dağıtılır, şehir ve kale hemen tamir ve tahkim edilir, gerektiğinde fethedilen yer yeni bir eyalet merkezi yapılırdı. Osmanlılar XVI ve XVII. yüzyıllarda muhasara usul ve istihkâmını çok geliştirmişler ve bunda büyük bir tecrübe sahibi olarak kuşattıkları yerleri genellikle kolayca ele geçirmişlerdir. XVII. yüzyıl sonundan itibaren Avrupa’da gelişen savaş usulleri kale kuşatmaları yerine açık alan muharebelerine odaklanmış, Osmanlılar bu yeni sisteme ayak uydurmakta zorluk çekmiştir.
TDV İslâm Ansiklopedisi