Muh­kem Ayet, Muhkem Hadis Nedir, Anlamı, Hakkında Bilgi

Muh­kem. Başka bîr İhtimal taşımayan açık manalı âyet ve hadislerle fıkıh usulünde açıklık bakımından en üst düzeydeki lafız türü için kullanılan bir terim.

Sözlükte “sağlam kılınmış, dış etkilere ve bozulmalara karşı korunmuş” gibi mâ­nalara gelen muhkem kelimesinin tefsir ve hadis ilimlerindeki terim anlamı hakkın­da farklı görüşler bulunmakla birlikte ge­nel kabule göre başka bir ihtimal taşıma­yan açık manalı âyet ve hadisleri ifade eder; fıkıh usulü terminolojisinde ise açıklık ba­kımından yapılan sıralamada en üst düze­ye yerleştirilen lafız türünün adıdır. Kur-‘an’da muhkem bir sûrenin indirilmesine temas eden âyet [Muhammed 47/20] ya­nında, bu kelimenin masdarı olan ihkâm-dan türetilmiş fiillerle kitabın âyetlerinin muhkem kılınmasından [Hûd 11/1] ve Allah’ın kendi âyetlerini sağlam biçimde -peygamberin kalbine- yerleştirmesinden [Hac 22/52] söz eden iki âyet bulun­makla birlikte, kitabın âyetlerini muhkemat ve müteşâbihat şeklinde bir ayırıma tâbi tutan Âl-i İmrân sûresinin 7. âyetinin yorumu, bu terimin ve karşıtı olan müte-şâbihin anlam ve kapsamını belirlemede en önemli rolü oynamıştır. Belirtilen âyet­teki ayırımın sözün sahibi açısından ve nefsü’l-emrde değil sadece muhatap açı­sından olduğu ve “kitabın anası” olarak nitelenen muhkemlerin müteşâbihat için asıl teşkil ettiği genel kabul görmekle be­raber buradaki muhkem ve müteşâbihten ne kastedildiği hususunda çeşitli açıkla­malar yapılmıştır. Bunların başlıcaları şun­lardır:

1. Muhkem, mânaya delâleti başka beyana ihtiyaç duyurmayacak ölçüde açık. müteşâbih, mânası insanların tamamına veya birçoğuna kapalı ve ayrıca beyana muhtaç olan;

2. Muhkem tek manalı olup te’vile ihtiyaç duyurmayan, müteşâbih bir­den fazla mânaya ihtimalli olup kolayca anlaşılamayan;

3. Muhkem, kendisiyle ne kastedildiği delâletinin açıklığı sebebiyle veya te’vil yoluyla anlaşılabilen, müteşâ­bih, hurûf-ı mukattaa ve kıyamet vakti gi­bi mânası ancak Allah tarafından bilinen;

4. Muhkem farzları, helâl ve haramları, va’d ve vaîdi bildiren, müteşâbih kıssaları ve misalleri içeren;

5. Muhkem hem iman edilen hem kendisiyle amel olunan, mü­teşâbih amel olunmayıp sadece inanılan;

6. Muhkem mensuh olmayan veya kendi­si neshetme konumunda bulunan, müteşâbih neshedilen;

7. Muhkem illeti akı idrak edilebilen, müteşâbih -namaz rek’atlarının sayıları gibi- illeti bilinemeyen c mektir. Tek başına muhkem için yapıln bazı açıklamalar da vardır. Meselâ İbn Abbas’ın Hz. Peygamber devrinde “muhker okuduğunu söylediği ve bununla mufassal sûreleri kastettiği nakledilir. Öte dan Râgıb el-İsfahânî âyetleri mutlak orak muhkem, mutlak olarak müteşâbih bir yönden muhkem, bir yönden müteşabih olanlar şeklinde üçe ayırır.

Gerek muhkem hakkında yapılan aç lamalarda gerekse bu terimin değişik ilim dallarındaki kullanımlarında, lafzın mâı ya delâleti, nesih, lafızla bildirilen mâı nın bilgi (sübut) değeri, lafzın bildirc (muhberi) olmak üzere dört bakış açısı bulunduğu görülür. Bunlardan ilk ikisi esas alınması daha yaygındır. Muhkemi rinci açıdan inceleyen Gazzâlî, muhkem müteşâbihten maksadın ne olduğu h kında naklî delil bulunmadığına göre lu vî vaz’a başvurmak gerekeceğini, bu çerçevede muhkemin “işkâl ve ihtimal sözkonusu olmayacak derecede mânası açık’ “zahirine yahut çelişki izafe edilemeye bir te’vile göre düzgün bir mâna ifade eden söz” şeklinde iki anlamı bulunduğunu, ancak bunlardan ikincisinin müteşâbih karşıtı olmadığını, dolayısıyla muhkeme sadece ilk anlamın verilebileceğini ileri sürer. Bu bağlamda önemli bir husus terimin sadece müfred lafız için kullanılıp kulla madiğidir. Yine bir âyetin sırf muhberi müphemlik bulunmasının o âyetin m kem olmasına engel teşkil etmeyecec dikkat edilmelidir. Meselâ kıyametin pacağını bildiren âyetler mânaya delE itibariyle muhkemdir, fakat haber ver leri olayın zamanı ve keyfiyeti bakımın müphemlikler söz konusudur. İlk iki bakış açısına göre bir tasnif yapan Zerkeşî muhkemin özel anlamda kullanıldığında rr şuhun zıddını, genel anlamda kullanıldığında mânası başka şeye ihtiyaç duyulmayacak ölçüde açık lafzı ifade ettiğini lirtir. Fürûda muhkem daha çok met hun karşıtını ifade eder; ancak bu hususta ilk dönem âlimlerince nesih kavrarr. bazı yorum çeşitlerini de kapsayacak şekilde kullanıldığı gözden uzak tutulmalıdır. Muhkemin bilgi de bağlamında ele alınışı daha çok kelâm tışmalannda, ayrıca terimi özel bir taksimi içinde inceleyen Hanefî usulü görülür. Muhkemi lafzın muhberi le incelemeye çalışan ve bir kısmına yuka­rıda temas edilen görüşler arasında, el-İhkâm’mda muhkem ve müteşâbihleri naslarda bildirilen konulardan hareketle istikra yoluyla tesbite çalışan İbn Hazm’in yaklaşımı dikkat çekici bir örnek teşkil eder.

Hadislerdeki bazı ifadelerin yorumunda da muhkem-müteşâbih ayırımı yapılmış, bilhassa helâl ve haramın apaçık olduğunu ve bunun dışında şüpheli durumlar bulun­duğunu bildiren hadis bu anlayışı destekleyen bir delil olarak görülmüştür. Ayrıca hadis ri­vayetinde muhkem olma kriterinden ya­rarlanılmış, hadis muhkem ise dili bilen kişinin mâna ile rivayet edebileceği, buna karşılık tahsise açık veya mecaz olması muhtemel bir lafız söz konusu ise dili bil­me yanında fıkıhta ehliyet şartını taşıyan­ların bu yolla rivayette bulunabileceği söylenmiştir. Öte yandan hadis usulü terimi olarak muhkem “zahiren de olsa muârazadan salim olan” [aynı nitelikteki başka haberle çatışmayan] makbul haber” an­lamında kullanılmaktadır. Eğer iki makbul haber tearuz halindeyse ve cem’ yoluyla ikisiyle amel mümkünse her ikisine muh­kem denilip denilmeyeceği hususu tartış­malıdır.

Muhkem ve müteşâbih konusunda or­taya konan görüş ve yorumların kelâm ve fıkıh çevrelerinde gelişen tartışmalardan ve dille ilgili tahlillerden kaynaklanan yo­ğun bir arka planı bulunmaktadır; bunların sağlıklı bir değerlendirmeye tâbi tu­tulması ancak o bağlam içerisinde ince­lenmesiyle mümkün olabilir. Konunun ke­lâm ilmindeki önemi, özellikle ilâhî sıfat­lar ve müteşâbih âyetlerin te’viliyle ilgili tartışmalarda ortaya çıkar. Dilin nakli me­selesini gündeme getiren ve bir ölçüde fıkıh usulüne de yansıyan bu tartışmalar sırasında bir bütün olarak dilin nakil ve delâlet itibariyle kesinlik taşıyıp taşımadı­ğı, dolayısıyla bunun naslann muhkemliği ve aklî mukaddimelerle ilişkisi ele alınmış­tır. Bir taraf -tevâtüren nakledilmemesi ve farklı ihtimallere açık kullanımlarının bulunması gibi sebeplerle- dilin kendinde muhkemlik taşımadığını ve lafızların de­lâlet ettiği mânaların muhkemlikierini aklî mukaddimelerden aldığını, dolayısıyla müteşâbihatın bu mukaddimelere binaen te’-vil edilmesi gerektiğini ileri sürerken diğer taraf dilin bütünüyle olmasa da kısmen mütevâtir olduğunu ileri sürmüş ve tevilde bizzat lugata ve nassın zahirine bağlı kalınması gerektiğini savunmuştur.

Günümüze ulaşan fıkıh usulü eserleri içinde ilk muhkem tarifi Cessâs’a ait olup “birden fazla mânaya ihtimalli olmayan” şeklindedir ve konu rnüteşâbihin karşıtı olarak Âl-i İmrân sûresinin 7. âyetinin yo­rumu çerçevesinde ele alınmıştır. Ces-sâs’tan sonraki Hanefî usulcüleri, bu teri­mi mânaya delâletindeki açıklık ve kapa­lılık açısından yaptıkları dörderli lafız tas­nifi içerisinde zahir, nas, müfesser, muh­kem ve hafî, müşkıl, mücmel, müteşâbih inceler. Açıklık bakımından lafız ayırımın­da en üst sıraya yerleştirilen muhkem için “mânaya delâleti açık ve kesin olan, tevil, tahsis ve Hz. Peygamber’in hayatında da­hi nesih ihtimali taşımayan lafız” diye bir tanım verilir. Söz konusu tasnif günümü­ze ulaşan eserler içinde ilk olarak Takvî-mü’l-edille’de görülür. Debûsî, zuhur ba­kımından dörde ayırdığı lafızlardan biri olan muhkemi “değişme ihtimali taşıma­yan bir hüccetle kendisiyle kastedilenin sağlamlaştırıldığı (söz)” şeklinde tarif eder ve bu delil dolayısıyla nesih ihtimaline ka­palı hale geldiğini belirtir. Daha sonraki Hanefî usulcüleri bu dörtlü ayırımı muha­faza etmiş olsalar da mütekaddimînin tas­nifinde bu lafızların birbirine tedahülü mümkün iken müteahhirîn tarafından ya­pılan ayırımda her bir terimin sınırları da­ha açık biçimde belirlenmiştir. Başta muh­kem olmak üzere bu dört terimin örneklendirilmesinde ihtilâf vardır. Genel kabul gören görüşe göre muhkemi diğerlerin­den ayıran temel Ölçü onun mâna bakı­mından neshe ihtimalinin bulunmaması­dır. Buradaki “mâna bakımından” kaydıyla bir hükmün, lafzı neshedildiği halde ken­disinin baki kalabilmesi durumuna işaret edilmiş olmaktadır. Öte yandan bazı usulcülerin belirttiği gibi muhkem müfesser-den vuzuh bakımından değil kuvvet yö­nünden üstündür.

Müteahhir Hanefî usulcüleri, muhkem terimini liaynihî ve ligayrihî şeklinde ni­teleyerek iki farklı kapsamda kullanırlar. Anılan dörtlü taksim içinde açıklık bakı­mından en üst düzeye yerleştirilen muh­kem, li-aynihî muhkem olarak anılır. Zira bu kapsamdaki lafızların neshedilemezliği bizatihi nassm içeriğinden kaynaklanan bir özelliktir, dolayısıyla bunların delâlet etti­ği hükümlerin Hz. Peygamber’in sağlığın­da dahi neshi düşünülemez. Bunlar da iki grupta toplanabilir. Birinci grupta Allah’ın varlığına ve birliğine, meleklere iman gibi dinin inanç esasları ile zaman ve mekâna göre değişiklik arzetmeyen adalet, ana ba­baya saygı, ahde vefa gibi temel ahlâk il­keleri yer alır. İkinci gruptakiler ise amelî konulardaki bazı ayrıntılarla ilgili olmakla birlikte değişmeyeceğine dair kayıt taşı­yan hükümlerdir. Meselâ iffetli kadınlara iftira ettiği sabit olanların şahitliklerinin kabul edilmeyeceğini [Nûr 24/4] Resûlullah’ın vefatından sonra onun eşleriyle evlenilemeyeceğini [Ahzâb 33/53] bil­diren âyetlerde “asla” anlamındaki te’bîd kaydı bu hükümlerin muhkem olarak ni­telenmesi sonucunu doğurmuştur. Bu tür muhkemin hükmü inanılması ve amel edilmesinin kesin biçimde gerekli olması, zahirinden başka mânaya çekilememesi ve anlamının iptal edilememesidir. Öte yan­dan muhkemle diğer vazıh lafızlar arasın­da tearuz bulunduğu kanaatine varılırsa muhkemin tercih edilmesi gerekir. Muh­kem li-gayrihî neshedilemezliğin nassın içeriğinden değil nas dışındaki bir sebep­ten, yani vahyin kesilmesinden kaynakla­nan durumları ifade eder. Buna göre Hz. Peygamber’in vefatından sonra nesih mey­dana gelmesi ihtimali bulunmadığından delâleti açık olan bütün lafızlar artık muh­kem kabul edilir. Diğer bir ifadeyle yuka­rıda sözü edilen ayırımda zahir, nas. mü­fesser, muhkem terimleriyle belirtilen la­fızlar muhkem li-gayrihî kapsamında sa­yılır. Nitekim bazı âlimler, fıkıh usulü ter­minolojisiyle tefsirlerde geçen muhkem ve müteşâbih karşıtlığı arasında ilişki kurar­ken muhkem li-gayrihî türünü esas alır­lar. Kâfiyeci de “ibaresi ihtimal ve iştibah-tan korunmuş olup mânası vazıh olan la­fızlar” şeklinde tanımladığı muhkemin fı­kıh usulündeki delâleti açık lafızların dör­dünü de kapsadığını bildirmiştir.

Muhkem li-gayrihî kapsamındaki dört türün bilgi ve bağlayıcılık değeri ele alı­nırken hepsinin amel bakımından kesin ol­duğu, ancak farklı derecelerde bulunduğu [Hanefî-Mâturîdîler’e göre sadece muh­kem ve müfesserin kesin olduğu] kesin­likten yakîn ve tume’nîne olmak üzere iki farklı bilgi düzeyinin kastedildiği ve dar anlamda muhkemin yakin bildirdiği ifade edilir. Bir başka husus da dar anlamda muhkem lafzın esasen sübut ve delâlet açısından kesin olması gerektiğidir. Çün­kü Hanefîler’in çoğunluğuna göre vuzuh bakımından muhkem veya müfesser olan bir lafız eğer âhâd haberde yer almışsa mütevâtiren nakledilen ve vuzuhça daha aşağı derecede olan bir lafız ona tercih edi­lir. Bu bakış açısı esas alındığında mukem “mütevâtir veya icmâ ile sa­bit olan hüküm” anlamına gelecektir. Esa­sen bu tasnif ve tarifler şâriin kelâmı hak­kında yapılmış olmakla birlikte mükellef­lerin irade beyanları hakkında da kullanı­lır.

Hanefîler dışındaki usulcülerde muhkem fıkıh usulüne has bir terim olarak ele alın­mamış, daha çok ilgili âyetin [Âl-i İmrân 3/7] tefsiri çerçevesinde incelenmiştir. Bu­nunla birlikte Özellikle Fahreddin er-Râzîden itibaren bir kısım usulcüler tarafın­dan muhkemin nas ve zahiri kapsadığı söylenmiştir. Umumi hatlarıyla cumhurun terminolojisinde zahirin Hanefîler’deki za­hir ve nassa, nassin da Hanefîler’deki müfessere tekabül ettiği dikkate alınırsa cum­hurun müteahhirînine göre muhkemin Hanefîler’deki zahir, nas ve müfesseri içine alan geniş kapsamlı bir terim olduğu söy­lenebilir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

 

Daha yeni Daha eski