Muhyi Nedir, Ne Demek, Esmaül Hüsna el-Muhyi İsminin Anlamı

Muhyî. Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

Sözlükte “diri ve canlı olmak, yaşamak” anlamındaki hayât (hayevân) kökünün if âl kalıbından sıfat olan muhyî yaşatan, di­rilten” demektir. Allah’ın ismi veya sıfatı olarak “hayatla ilgisi bulunan varlıkta ha­yatı yaratan, can veren” diye açıklanır. Yi­ne hayat kökünden türemiş olan “hay” is­mi beş âyette Allah’a nisbet edilmiştir. İhya kavramı fiil sîgalarıyla kırk yedi, muhyî de iki yerde zât-ı ilâhiyyeye iza­fe edilmiştir. Bu âyetlerde ihya “ibtidâen can vermek, öldükten sonra tekrar dirilt­mek, yağmur indirmek suretiyle yeryüzü­nü bitkilerle donatıp ihya etmek, manevî açıdan ölü durumunda bulunan kalpleri ilâhî hidâyet ve marifetle canlandırmak, iman edip yararlı işler görenleri dünyada ve âhirette mutlu kılmak” gibi mânalar ta­şır.

Kur’ân-ı Kerîm’in yirmiden fazla âyetin­de ihya kavramı, Cenâb-ı Hakk’ın tabiatın işleyişi için koyduğu kanunlar çerçevesin­de “ihrâc” [bir şeyi başka bir şeyden üretip çıkarma] kavramıyla ifade edilmiştir. Yağ­mur vasıtasıyla topraktan her türlü bitki ve besinin, bebeğin ana karnından, ölüle­rin kabirlerinden diri olarak çıkarılması gi­bi. Birkaç âyette de ölüden diri ve diriden ölü çıkarıldığı ifade edilir.[meselâ bk. Âl-i İmrân 3/27; En’âm 6/95; Rûm 30/19] Taberî, bu tür âyetleri yorumlayan müfessirlerin görüşlerini nutfeden canlı varlığın, canlı varlıktan nutfenin çıkarılması, çekir­dekten ağacın, ağaçtan çekirdeğin veya kâfirden müminin ve müminden kâfirin çıkarılması şeklinde sıralamış, bunlardan ilkini daha isabetli kabul etmiştir. Müfessirlerin kendi dönemlerindeki bilim ve anla­yış çerçevesinde ileri sürdükleri görüşleri bugünün ilmî bulgularıyla zenginleştirmek mümkündür. Kur’an’da genel anlamıyla “halk” kavramının içinde “diriltmek” mâ­nasının bulunduğu, öldükten sonra dirilt­mek için ayrıca ba’s kavramının kullanıl­dığı bilinmektedir.

Kur’an’da ihya fiilinin geçtiği birçok âyette “imâte” fiili de yer alır. “Ölmek” mânasındaki “mevt” kökünün ifâl kalıbın­dan sıfat olan “mümît” kelimesi Kur’an’­da bulunmamakla birlikte aynı kalıptan türeyen fiil sığaları yirmi üç âyette Allah’a nisbet edilmiş, ayrıca “ölümüne veya işi­nin bitirilmesine hükmetmek” anlamına gelen ve “kaza” kavramıyla oluşan çeşitli ifadeler de zât-ı ilâhîye izafe edilmiştir. “Ruhunu kabzetmek, hayatına son vermek” mânasındaki “teveffî” kav­ramının görüldüğü on civarındaki âyette fiil konumundaki bu kavramların da faili zât-ı ilâhiyyedir. Bu âyetler arasında, Hz. Musa’nın risâletine inandıkları için Firavun tarafından ölümle tehdit edilen sihirbazların, “Rabbimiz! Bi­ze sabır ve metanet ihsan et ve sana yü­rekten bağlanan kimseler olarak canımı­zı ali [A’râf 7/126] ve Hz. Yûsuf’un, “Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da âhirette de benim velînimetimsin. Ca­nımı sana yürekten bağlanan biri olarak al ve beni iyiler arasına kat! [Yûsuf 12/101] şeklindeki duaları da yer alır.

Muhyî ve mümît isimleri Tirmizî ve İbn Mâce’nin esmâ-i hüsnâ listesinde bulun­maktadır. Ay­rıca birçok hadis rivayetinde hem ihya ve imâte hem diğer kavramlar fiil sîgalarıyla zât-ı ilâhîye nisbet edilmiştir. Hz. Peygamber’in cenaze namazında okuduğu dua içinde şu cümle de geçer: “Allahım! Bizden ibtidâen ha­yat verdiğin kimseyi İslâm üzere yaşat, ha­yatına son verdiğin kimsenin ruhunu da İman üzere al!”. Resûl-i Ekrem’in yatağa girer­ken okunmasını tavsiye ettiği duada da ihya, imâte ve teveffî kavramları dikkat çekici bir lafız-mâna ahengi içinde yer al­maktadır: “Allahım! Canımı veren de sen­sin, alacak olan da sensin. Hayatımın devam etmesi de sona ermesi de senin elin­dedir. Fâni vücudumu yaşatırsan onu lutfunla koru, öldürecek olursan onu affet! Allahım! Senden sağlık ve esenlik dilerim.

Yaşatma ve öldürme kavramlarının Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadis metinlerinde sık­ça geçmesinin hikmetini tevhid ilkesinde aramak gerekir. Çünkü tabiatın işleyişin­de ölüm kalım, diğer bir ifadeyle oluşum ve değişim ilkesinin hâkim olduğu görül­mektedir. Bu ilke kişinin ruhî ve manevî dünyasında da geçerlidir. Hayır ve şerrin, yarar ve zararın nihaî mercii sonsuz kudret sahibi olan Allah’tır.

Âlimler, Allah’a izafe edilen İhya ve imâte kavramlarını hayatla ilişkisi bulunan varlıklarda hayatiyeti veya ölümü yarat­ma mânasında kabul etmişlerdir. Gazzâlî ihya ve imâtenin “îcâd” kavramıyla bağlan­tılı olduğunu söyler. İcadın meydana ge­tirdiği şey hayat ise ihya, ölüm ise İmâte fiili gerçekleşmiş olur Ebû Bekir İbnü’I-Arabî, Allah’ın ya­ratma fiilinin on bir tecellisini şöylece sıra­lamıştır: İbtidâen Âdem’i yaratması, ondan beşer türünü meydana getirmesi, sperm ve döl yatağı vasıtasıyla üremeyi sağlama­sı, sorguya tâbi tutulmaları için mükellef­leri kabrinde canlandırması, kıyamette bü­tün insanları yeniden diriltmesi, Kur’an’-da belirtildiği gibi [Âl-i İmrân 3/169-171] şehidlere kıyamet gününden önce hayat vermesi, hadislerde haber verildiği üzere hayvanların da kıyamet gününde canlandırılması yağmur indirmek suretiyle yeryüzünün bitkiyle donatılma­sı, kalplerin iman nuruyla ihya edilmesi, üzüntü ve keder yüzünden ölüm derece­sine gelmiş gönüllerin neşe ve sevinçle ha­yata kavuşturulması, iyi insanların hâtı­rasının yaşatılması. Muhyî ve mümît isimleri Allah’ın fi­ilî isim ve sıfatları grubu içinde yer alır ve kâbiz-bâsıt, bari”, halik, musavvir, muîd isimleriyle anlam yakınlığı içinde bulunur.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski