Muîd. Medreselerde müderris yardımcısına verilen ad.
Osmanlı İmparatorluğu'nda eğitim sistemi içinde önemli bir yere sahip olan medreselerde, müderris (profesör) yardımcısına "muîd" denirdi. Muîdler, medreselerde eğitim ve öğretim faaliyetlerinin düzenlenmesine katkıda bulunan, müderrislere yardımcı olan kişilerdi.
Muîd'in Görevleri
- Öğrenci Yardımı: Muîdler, öğrencilere derslerde yardımcı olur ve anlamadıkları konuları açıklarlardı. Öğrencilerin derslerle ilgili sorularına cevap verir ve müderrisin derslerinin daha anlaşılır hale gelmesini sağlarlardı.
- Ders Tekrarı: Müderrisin verdiği dersleri tekrar ederek öğrencilerin konuyu pekiştirmelerine yardımcı olurlardı. Bu tekrarlar, öğrencilerin derslerde öğrendiklerini daha iyi anlamalarına ve hafızalarında yer etmesine yardımcı olurdu.
- Müderrisin Yardımcısı: Müderrisin iş yükünü hafifletmek için çeşitli görevlerde bulunurlar. Derslerin düzenlenmesi, öğrenci işleri ve ders notlarının hazırlanması gibi konularda müderrislere destek sağlarlardı.
- Sınavların Hazırlanması ve Değerlendirilmesi: Sınavların hazırlanması ve değerlendirilmesinde müderrislere yardımcı olurlardı. Öğrencilerin sınavlarının kontrol edilmesi ve notlandırılması süreçlerinde aktif rol alırlardı.
- Akademik ve İdari İşler: Medresedeki akademik ve idari işlerin düzenlenmesine katkıda bulunurlar. Müderrisin bulunmadığı durumlarda, onun vekili olarak bazı idari görevleri üstlenebilirlerdi.
Muîdlerin Önemi
Muîdler, Osmanlı medrese eğitim sisteminde önemli bir konuma sahiptiler. Müderrislerin yükünü hafifletmeleri ve öğrencilerin daha iyi eğitim almalarını sağlamaları bakımından eğitim sisteminin verimli işlemesinde kritik bir rol oynarlardı. Muîdler, genellikle daha sonra müderris olacak kişiler arasından seçilirdi ve bu görev, onların gelecekteki akademik kariyerleri için önemli bir deneyim sağlardı.
Eğitimdeki Yeri
Osmanlı medreselerinde eğitim sisteminin temeli olan müderris ve muîd ilişkisi, eğitimin kalitesini ve sürekliliğini sağlamak için önemliydi. Muîdler, öğrencilere birebir yardım ederek onların eğitimde başarılı olmalarına destek olurlardı. Ayrıca, müderrislerin akademik ve idari yüklerini paylaşarak medrese yönetiminin daha düzenli ve etkin çalışmasına katkıda bulunurlardı.
Sonuç olarak, muîdler Osmanlı medrese eğitim sisteminde önemli bir yer tutan, müderrislere yardımcı olan ve eğitim sürecinin etkin bir şekilde işlemesini sağlayan kişilerdir. Bu görev, hem öğrencilere daha iyi bir eğitim verilmesini sağlamakta hem de muîdlerin gelecekte müderris olma yolunda deneyim kazanmalarına yardımcı olmaktadır.
Sözlükte “tekrarlayan” anlamına gelen muîd kelimesi, medreselerde müderrisin verdiği dersi arkadaşlarına tekrar eden ve müderrise yardımcı olan öğretim elemanıdır. Muîdlik görevi iade terimiyle ifade edilirdi. Muîd kelimesine yukarıdaki anlamda V. (XI.) yüzyıl öncesi kaynaklarında rastlanmaması, bu mesleğin Nizamiye medreselerinin kurulmasıyla ortaya çıktığı şeklinde yorumlanmaktadır. Ancak geleneğin kaynağını Hz. Peygamber dönemine kadar götürenler vardır. Rivayete göre Resûl-i Ekrem ders halkasından kalktıktan sonra ashaptan bazıları Abdullah b. Revâha’nın etrafında toplanır, Resûlullah’ın öğrettiği şekilde beraberce zikrederlerdi; Abdullah da onlarla dinî konuları müzakere ederdi. Medrese öncesinde mescidlerde, dârüssünne veya dârülhadislerdeki imlâ meclislerinde, “miâd” da denilen hadis derslerinde aslında kendisi de hadis talebesi olan ve hocanın söylediklerini o anda tekrarlayan “müstemlî” adlı yardımcı elemanlar vardı. Fakat bunlar daha çok hocanın sesini duyurabilmek için tekrar ederlerdi. Esasen çok kalabalık olmayan fıkıh meclislerinde görev yapan muîd ise ders sırasında hocayla beraber oturur, ders bittikten sonra diğer öğrencilere dersi tekrarlardı. Muîdler genellikle diğerlerine göre daha ileri seviyede olan öğrencilerden seçilirdi. Ancak mezun olmuş bir öğrenci veya kürsüsü bulunmayan bir fıkıh âlimi de bu göreve tayin edilebilirdi. Müderris en zeki, en kabiliyetli ve çalışkan öğrencisini muîd seçerdi. Muîd-lerin mezun olduktan sonra iyice olgunlaşmadan ve hocası görevi bırakmadan kürsü işgal etmesi ilim geleneğine aykırı sayılırdı. Hoca tayin edilmediği dönemlerde ise mûidler de ders vermiştir. Nitekim daha Önce müderrislik görevinde bulunanlar da muîdlik yapabiliyordu. Fakat müderris sıfatı ile ders veren muîdler onların aldığı maaşı alamazdı.
Medreselerde genellikle her hocanın bir veya iki muîdi olurdu. Müstansıriyye Medresesi’nde İse dört mezhep müderrisinden her birinin dörder muîdi vardı. Bağdat’ı ziyareti esnasında bir derse katlan İbn Battûta, müderrisin ders sırasında sağında ve solunda yer alan muîdlerden ve hocanın kıyafetinden söz etmektedir. Burada ayrıca muîdlik görevi yanında dârüssünne veya dârülhadis bölümünde hadis şeyhlerinin “kâriü’l-hadîs” denilen yardımcıları vardı. Bunlar daha sonra meşihat makamına yükselirdi. Eyyûbîler döneminde muîdlik önemli bir mevki haline gelmiştir. Nâsıriy-ye ve Salâhiyye medreselerinde her müderrisin iki muîdi bulunmaktaydı.
Muîdlerin aldığı maaş görevlerinin önemi ve zamanın iktisadî şartlarına bağlı olarak değişmektedir. Müstansıriyye vakfiyesine göre fıkıh medresesi muîdlerinin aylığı 3 dinardır. Bunun yanında günlük yiyecek ihtiyaçları karşılanmaktadır. Otuz kadar yetim çocuğun okuduğu dârülkur’ân hocasına (şeyh mukrî) yardımcı olan muî-din maaşı aylık 1 dinar 20 kırattır. Konya’da bulunan İplikçi (Altun-aba) Medresesi’-nin 598 (1202) tarihli vakfiyesine göre muidin yıllık ücreti 240 dinardır.
Osmanlı medrese sisteminde de muîd aynı anlamda kullanılmıştır. Fâtih Sultan Mehmed’in yaptırdığı Sahn-ı Semân medreselerinin her birinde birer muîd bulunuyordu. Fâtih’in vakfiyesinde muîdlerin kabiliyetli öğrenciler arasından seçileceği, akranı içinde iyi yetişmiş ve mahir olanların muîd olabileceği, bunlara günlük 5’er akçe verileceği kaydedilmektedir. Muîdler, sadece müderrisin okuttuğu derslerin tekrarı ve müzakeresiyle değil aynı zamanda talebenin gözetimiyle de ilgileniyordu. Şeyhülislâmlar, vakfiyesi gereği aynı zamanda Beyazıt Medresesi müderrisliği yaptıklarından altı ayda bir defa medrese muî-dine ve “muzaf’ denilen muîd yardımcısına na mülâzemet verirlerdi. Bu sistem XVIII. yüzyılda yeniden düzenlenmiştir. Doğrudan hocaya bağlı olan muîdler müderrislik yolunda en kuvvetli adaylardı. Nitekim vefat eden, görevi değişen veya başka bir medreseye tayin edilen müderrisin, ellerinde beratları bulunan muîdlerinin mü-lâzemete kaydedileceği kanunnâmelerinde belirtilmiştir. Fakat bu sistemde zamanla aksamalar olmuştur. XVII. yüzyıl başlarında Koçi Bey, 1005 (1596-97) yılına gelinceye kadar Sahn-ı Semân muîdlerinin müderrisler kadar itibarlı sayıldığını, medreselerde uzun süre ilimle meşgul olmadıkça mülâzım yazılmadıklarını söyler ve artık bu kuralın bozulduğunu bildirir. AncakXVII. yüzyıldan önce de bu sistemde Önemli problemler olduğuna dair kayıtlara rastlanmaktadır. Meselâ 963’te (1556) Edirne’de Üç Şerefeli Medrese’nin müderrisi vefat edince muîdi Muhyiddin Efendi’nin mülâzım olmasını Kanunî Sultan Süleyman’ın oğlu Baye-zid rica etmiş ve tayin şartlarına uygun olmamasına rağmen bu istek yerine getirilmiştir. Ulemâ mesleğini düzenlemek için yapılan ıslahatlar sebebiyle çıkarılan emirlerde müderrisliğe geçiş şartlan belirtilirken muîdlik üzerinde de önemle durulmuştur. Muîdlik, II. Meşrutiyetin ardından idâdî programlarının genişletilmesiyle oluşturulan sultanîlerde hemen hemen aynı vazifeyi görmek üzere ihdas edilmişse de daha sonra kaldırılmıştır.