Muiz. Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.
Sözlükte “dengi ve benzeri bulunamayacak derecede değerli ve şerefli, güçlü ve yenilmez olmak” mânasında masdar ve “güç, şiddet, yenilmezlik” anlamında isim olarak kullanılan izz (izzet) kökünün “ifâl” kalıbından türemiş bir sıfat olan muiz (muizz) “aziz kılan” demektir. Allah’a nis-bet edildiğinde “dilediği kimseyi yücelten, güçlü ve değerli kılan” mânasına gelir.
Muiz ismi Kur’ân-ı Kerîm’de geçmemektedir. Fakat esmâ-i hüsnâ içinde yer alan azîz doksan bir ve izzet altı âyette zât-ı ilâ-hiyyeye izafe edilmiştir. İzzet kavramı bir âyette ta’zîzden gelen mazi [Yâsîn 36/14] bir âyette de i’zâz masdarından muzâri fiil şeklinde Allah’a nisbet edilmişti.[Âl-i İmrân 3/26] Muiz ismini doksan dokuz esmâ-i hüsnâ listesine alan râvinin Âl-i İmrân süresindeki âyetten yararlandığı anlaşılmaktadır: “De ki: Ey mülkün ve mutlak hâkimiyetin sahibi olan Allahım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden geri alırsın; dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltırsın. Bütün iyilikler senin elindedir. Şüphesiz ki sen her şeye kadirsin.” Burada yer alan iki âyetin genel muhtevası şirk inancını reddedip tevhid ilkesini pekiştirmektedir. Hz. Peygamber’den rivayet edilen hadis de bu yorumu desteklemektedir: “Allah’ın yücelik ve üstünlüğünü dile getiren âyet (âyetü’l-izz) şudur: Her türlü övgü çocuk edinmeyen, hâkimiyette ortağı bulunmayan, acizlikten ötürü dost ve yardımcıya ihtiyacı olmayan Allah’a özgüdür. Sen O’nu hep böyle yücelterek an.[ İsrâ 17/111] Muiz ismi hem İbn Mâce hem Tirmizî rivayetinde yer almış ayrıca çeşitli hadislerde azîz, izzet kelimeleriyle “eazze” fiili Allah’a nisbet edilmiştir. “İ’zâz” (aziz kılmak, yüceltmek) masdarından gelen bu fiilin mefullerinin Muhammed, İslâm, Allah’ın dini, müslümanlar ve Allah’ın dilediği kimselerden oluştuğu görülmektedir.
Muiz esmâ-i hüsnâ hadisinde müzil (mözill) ismiyle birlikte zikredilmiştir. Bunun kaynağı olan âyette de iki isim yan yana getirilmiştir. Müzil kelimesi “zelil olmak, hor görülmek” anlamındaki züll (zillet, mezellet) kökünün “if âl” kalıbından bir sıfat olup “zelil, hakir ve alçak duruma düşüren” demektir. Zât-ı ilâhiyyeye nisbet edildiğinde “dilediği kimseyi hor ve hakir duruma düşürüp bütün üstünlük niteliklerini ondan kaldıran” mânasına gelir Müzi! Kur’an’da geçmemekte, muiz isminde olduğu gibi türetildiği kökün masdarından gelen fiil şeklinde Allah’a izafe edilmektedir.[Al-i İmrân 3/26] Bunun yanında bir âyette zül kavramı Allah’tan nefyedilmekte [İsrâ 17/111] bir âyette de buzağıyı tanrı edinen İsrâiloğullan’na Allah’tan bir gazap geleceği ve zillete uğrayacakları ifade edilirken dolaylı olarak “izlâl” kavramı O’na nisbet edilmektedir.[A’râf 7/152] Tezlîl (boyun eğdirmek) ve bir yardımcı fiille birlikte aynı anlama gelen zelûl kelimeleri de zât-ı ilâhiyyeye İzafe edilmiştir.[Yâsîn 36/72; Mülk 67/15] Müzil esmâ-i hüsnâ rivayetlerinde yer almış, ayrıca fiil kalıplarında Allah’a nisbet edilmiştir.
Âlimler, muiz-müzil isimlerinin karşıt olmakla birlikte zât-ı ilâhiyyeye nisbetleri açısından beraber kullanılmasının gerektiğini vurgulamış ve buna kâbız-bâsıt, hâ-fıd-râfı’ gibi isimleri örnek göstermişlerdir. Âl-i İmrân süresindeki âyetin konumu (3/26), ayrıca müslümanlarla birlikte yaşadıkları halde inkarcılar arasında güç ve şeref arayan münafıkların yanılgıya düştüğünü, bütün izzetin Allah nezdinde bulunduğunu ifade eden âyet [Nisâ 4/138-139] ve Benî Mustalik Gazvesi dönüşünde müslümanları güçsüz zanneden münafıkların onları Medine’den çıkaracaklarını söylemeleri üzerine, “Asıl üstünlük (izzet) Allah’ın, peygamberinin ve müminlerindir [Münâfikün 63/8] mealindeki âyetten anlaşılacağı üzere Cenâb-ı Hakk’ın birini aziz kılması maddî olmaktan çok mânevi alanla ilgilidir. Kuşeyrî, bu iki ismin hem dünya hem âhiret hayatında geçerli olduğunu belirttikten ve muizzin, zâhidden muvahhide kadar yükselen manevî mertebe sahiplerini nasıl yücelttiğini ifade ettikten sonra Allah’ın kullarını aziz kılışının temel ilkesi olarak kanaati göstermiştir. Zira aşağılanmanın asıl sebebi hırsa kapılmaktır. Büyükler şöyle demiştir: “Allah hiçbir kulu nefsinin zilletini gösterecek şuuru lütfettiği kimse kadar aziz, hiçbir kulu da nefsinin yüceliğini vehmettirecek duyguyu verdiği kimse kadar zelil kılmamıştır. Gazzâlî de gerçek anlamdaki mülk ve hâkimiyetin bir şeye veya bir kimseye bağımlılığın doğurduğu zilletten, aşağı arzuların baskısı ve cehalet tasmasından kurtulmakta olduğunu belirtir. Onun cehaletten kastettiği şey kişinin kendi nefsinin tuzaklarını bilmemesidir.
Muiz ve müzil bazı görüşler bir yana Allah’ın fiilî sıfatları grubuna girer. Muiz ismiyle azîz, dâr-nâ-fî\ hâfıd-râfı” ve kâbız-bâsıt isimleri, ayrıca mâlikü’l-mülk arasında anlam ilişkisi vardır.
TDV İslâm Ansiklopedisi