Mukabele bi’l-misl. Bir davranışa aynıyla veya benzeriyle karşılık verme anlamında fıkıh terimi.
Sözlükte “aynı şekilde, benzeriyle karşılık vermek” mânasına gelen mukabele bi’l-misl, klasik İslâm hukuk literatüründe kavram olarak sözlük anlamı çerçevesinde ele alınmış, sadece devletler arası ilişkilerde değil özel hukukta ve kamu hukukunun diğer dallarında da geniş bir kapsam ve kullanıma sahip olmuştur. Gerek fıkıh kitaplarında gerekse diğer kaynaklarda bu kavramı karşılamak üzere mukabele yanında mücâzât mücâzât bi’l-misl, el-mücâzât bi-mislih ve mükâfee gibi kelime ve terkiplerin kullanıldığı görülür. Ancak mükâfeenin daha çok, “iyiliğe karşı misliyle veya fazlasıyla karşılık verme” anlamını ifade ettiği belirtilmişti. Cizye kelimesinin de mücâzât kökünden geldiği, zira bu verginin zimmîlerden can ve mal güvenliklerinin sağlanması ve İslâm ülkesinde kalmaları karşılığında alındığı kaydedilir. Esasen geniş anlamda kısas ve daman da (ödeme sorumluluğu) bu prensibe dayanır.
Modern devletler hukukunda birbirinden bazı farklarla ayrılan şu üç uygulama temelde mukabele kavramıyla açıklanır: Bir devletin daha önce meydana gelen bir hak ihlâline karşı hukuka aykırı muameleye başvurması, hukuka aykırılık söz konusu olmamakla birlikte kendi menfaatlerini ihlâl eden muameleye benzeri şekilde karşılık vermesi (retorsion, retortion) ve başka bir devletin kendi vatandaşına uyguladığı muamelenin aynını onun vatandaşına uygulaması (reciprocity). Bu fiillerin birbiriyle benzerliği veya farklılığı konusunda görüş ayrılıkları bulunduğu gibi Türkçe ve Arapça karşılıkları hususunda da müellifler arasında birliğin mevcut olmadığı ve bir kavramın diğeri yerine kullanıldığı sıkça görülmektedir. Burada karışıklığa yol açmaması için sırasıyla mukabele bi’l-misl (zararla mukabele), misilleme ve karşılıklılık (mütekabiliyet) kavramları tercih edilecektir.
Mukabele bi’l-mislin kökleri çok eski tarihlere kadar uzanır. Hamurabi kanunlarında bu konuda düzenlemeler olduğu gibi eski Yunanlılar ve Araplar da mukabele bi’l-misli biliyordu. Bu uygulama Hz. Mûsâ şeriatında ve daha sonra Kur’an’dayer almıştır. İlk zamanlarda şahıslar da mukabele bil-mislde bulunma hakkına sahipti; eski Yunan’da yürürlükte olan bir yasaya göre bir Atinalı’nın yakını yabancı bir ülkede öldürülür ve devlet katili cezalandırmaktan kaçınırsa bu şahıs o ülkeden üç kişiyi yargılanmak üzere Atina’ya getirebilirdi, Ortaçağ’da ve hatta XVIII. yüzyılın sonlarına kadar devletler başka bir devletin veya tebaasının haksız ve tazmin edilmemiş fiillerine karşı kendi vatandaşlarına bir belge verir, onlar da buna dayanarak kendisine veya malına yönelik zararları tazmin amacıyla bazı hareketlere girişebilirdi. Daha sonraları böyle bir durumda devletler bizzat harekete geçmiştir.
Batı’da geleneksel ve modern devletler hukukunda mukabele bi’l-misl veya zararla mukabelenin (reprisal) tarifinde farklılık vardır. İlkinde tarifin temel unsuru devletin hakkı, ikincisinde hukuk kuralıdır. Bu sebeple geleneksel devletler hukukuna göre mukabele bi’l-misl, genel olarak bir devletin yaptığı eyleme karşı diğer devletin benzer şekilde onun hakkını çiğnemesidir. Devletler hukukundaki gelişmenin bir sonucu olarak modern hukukta ise “bir devletin hukuka aykırı eylemine karşı diğer devletin ona zarar vermek için yine devletler hukuku kurallarına aykırı olarak verdiği karşılık” şeklinde tarif edilmiştir.
Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nde milletlerarası münasebetlerde kuvvet kullanımı ve kuvvetle tehdit yasaklanmakla beraber meşru müdafaa gibi bazı durumlarda devletin güç kullanmasına izin verilmiştir. Bir devletin işlediği devlet suçu sebebiyle ortaya çıkan anlaşmazlığı çözmeye zorlamak için diğer bir devletin ona karşı giriştiği eylem olan mukabele bi”l-misle hak ihlâlinde bulunan devleti hukuka saygı göstermeye zorlamak için istisnaî şekilde başvurulur. Tek başına böyle bir fiil devletler hukukuna aykırı olmakla birlikte yine bu hukuka aykırı bir davranışa karşılık teşkil etmesi ona meşruiyet kazandırır ve aralarında fark bulunsa da bir nevi meşru müdafaa sayılır. Mukabele bi’l-mislin meşru kabul edilmesi tecavüze uğrayan devletin hakkını mütecavizden alacak, uğradığı zararı giderecek milletlerarası bir otoritenin bulunmamasının tabii bir sonucudur. Hukuka dayalı bir milletlerarası otoritenin varlığı ve devletlerin işledikleri suçların milletlerarası alanda cezalandırılması yönünde düzenlemelere gidilmesi durumunda mukabele bi’l-mislin de gerekçesini kaybedeceği açıktır.
Meşru müdafaa ile mukabele bi’l-misl bir devletin saldırısına karşı bir davranış olma noktasında birleşirse de meşru müdafaanın amacı silâhlı ve gayri meşru bir tecavüze karşı koymak, tecavüzü önlemeye çalışmaktır. Bu haliyle meşru müdafaa bir savunma Özelliği taşırken mukabele bi’l-mislin amacı saldırgan devleti saldırısını sürdürmekten alıkoymak ve yaptığına karşılık vermek olup bu özelliğiyle ceza anlamı taşır. Ayrıca meşru müdafaa mevcut bir tecavüze hemen karşılık vermeyi ifade eder, tecavüz sona erdikten sonra meşru müdafaadan söz edilemez; mukabele bi’l-misl ise tecavüzün sona ermesinin ardından gerçekleşir. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi devletlere meşru müdafaa hakkı tanımakta, tecavüzün gayri meşru, halen mevcut ve silâhlı olmasını, kuvvet kullanımının bu tecavüzü önleyici tek vasıta ve ona denk bulunmasını şart koşmaktadır.
Barış zamanında silâhlı mukabele bi’l-misl misilleme (retorsion) uygulamasıyla karıştırılır. Misilleme, gerek uygulamanın tabiatı gerekse hukuk kuralına aykırılık açısından bundan tamamen farklı olup silâhlı kuvvet kullanmaya ve dolayısıyla hukuka aykırılığa dayanmaz. Bir devlet, devletler hukukuna aykırı olmamakla birlikte başka bir devletin menfaatlerini ihlâl eden bazı uygulamalarda bulunur ve menfaati ihlâl edilen devlet de bir tür kısas olarak onun menfaatine aynı şekilde dokunmak suretiyle karşılık verirse misilleme söz konusu olur. Misilleme savaşa varmayan zorlama türlerinden biri olup bir devletin kendisine karşı bir başka devletçe yapılan adaletsiz, dostluğa uymayan, fakat milletlerarası hukukça yasaklanmamış bir eyleme aynı biçimde karşılık vermesidir. Mukabele bi’l-misl bir hakkın ihlâli sebebiyle başvurulan muamele olup yine bir hakkın ihlâli amacını güderken bir devletin kendisine karşı yapılan muameleye aynıyla mukabelede bulunması olan misilleme ise ilk harekete geçen devlete karşı yaptığı muamelenin âdilce olmadığını duyurmak ve bu hareketinden vazgeçirmek amacını taşır. Böylece devletler hukuku ilminde misilleme, anlaşmazlıkları çözmenin ve hukuk kuralını ihlâl etmeden zararı gidermenin bir yolu olarak görülüp Birleşmiş Milletler Antlaşması’na aykırı sayılmamıştır.
Karşılıklılık (reciprocity), devletler hukuku örfünün bir kuralı olup bir devletin başka bir devlet tarafından kendi vatandaşlarına, diplomatik temsilcilerine veya tüccarlarına karşı baş vurulan uygulamanın aynısını yapmasını ifade eder. Bu örf devletlerin eşitliğine ve devletlerarası müca-melenin gereklerine dayanır ve devletlerarası ilişkileri ihlâle herhangi bir sorumluluğun terettüp etmediği alanlarda uygulanır. Milletlerarası hukukta temel haklar dışında yabancılara tanınan haklar ve bazı kolaylıklar karşılıklılık şartına bağlanmıştır. Bu kuralın yerine getirilmesini sağlamak için de kendi vatandaşlarına o hakları tanımayan devletin vatandaşlarına aynı haklar tanınmaz, yahut bir devletin kendi vatandaşlarına yaptığı farklı ve ağır muameleye aynı şekilde karşılık verilir. Karşılıklılık, yabancılara haklar verilmesi konusunda devletlerin uyguladığı sistemlerden biri olup antlaşmaya dayanması halinde siyasî veya ahdî karşılıklılık, bir devletin mevzuatında veya fiilen kendi vatandaşlarına tanıdığı haklan o devletin vatandaşlarına tanımaya da kanunî veya fiilî karşılıklılık denir. Misilleme ile Karşılıklılık birbirine benzerse de aralarında fark vardır. Misillemede yapılan misillemenin aynı nitelik ve ağırlıkta olması aranmaz; karşılıklılıkta ise işlem konusu ne ise kısıtlama da sadece o konuda yapılır. Bununla birlikte misillemede duruma uygunluk bulunması aranır.
TDV İslâm Ansiklopedisi