Mukarrebîn. Meleklerden ve insanlardan Allah’a yakın kılınanlar anlamında bîr Kur’an terimi.
Sözlükte “yakın olmak, yaklaşmak” mânasındaki kurb kökünün tefîl kalıbından türeyen mukarrebîn kelimesi çoğul şeklinde bir sıfattır. İsim olarak da kullanılan kurb sadece fiziksel yakınlık için değil kişinin bir başkasının yanındaki itibar ve değerinin yüksekliğini de ifade eder. Râgıb el-İsfahânî kurbun Kur’an’da mekân, zaman, nesep, itibar, himaye ve kudret konumunda geçtiğini belirtmiş, bunlara âyetlerden örnekler vermiştir. Bu örneklerin incelenmesinden son üç kullanılışın doğrudan veya dolaylı olarak Allah’la ilgili olduğu anlaşılmaktadır.
Mukarrebîn sekiz âyette yer almakta, bunların ikisinde insanlar arasındaki yakınlığı ifade etmektedir.[A’râf 7/114; Şuarâ 26/42] Diğer âyetlerde ise meleklerden veya insanlardan mukarreb olanlar konu edinilir. Bu çerçevede mukarrebîn meleklerinin cânu gönülden Allah’a kullukta bulundukları [Nisâ 4/172] ve illiyyîne şahit oldukları [Mutaffifîn 83/21] beyan edilmektedir. Öte yandan kıyamet günü “ashâbü’l-meymene”, “ashâbü’l-meş’eme” ve “sâbikün” şeklinde sınıflandırılan üç grup içinde en yüksek derecede bulunan sâbikünun mukarrebîn oldukları, onların naîm cennetinde bulunacakları [Vâkıa 56/10-12] ve kendilerine has bir çeşmeden (tesnîm) içecekleri [Mutaffifîn 83/28] açıklanır; bu mertebeye ulaşan kişinin rahatlık, güzel rızık ve nimetlerle donatılmış olacağı belirtilir.[Vâkıa 56/88-89] Kur’an’da ayrıca Hz. isa’nın Allah katındaki değerinin büyüklüğüne onun mukarrebîn arasında yer aldığı vurgulanarak dikkat çekilir.
Kur’ân-ı Kerîm’de kurb kökünden türeyen başka kelimelerle kulun Allah’a, O’nun da kula yakınlığına temas eden âyetler vardır. Cenâb-ı Hak, Hz. Musa’yı kendisiyle gizli konuşulan kimse (neciy) gibi manevî yakınlığa eriştirdiğini beyan etmiş [Meryem 19/51-52] son peygambere de, “Bana secde et ve yaklaş” emrini vermiştir.[Alak 96/19] Kur’an’da Allah’ın kullarına olan yakınlığı bazı âyetlerde dua, tövbe ve bağışlanma dileklerine olumlu cevap verme bağlamında zikredilmiş, bazılarında ise yardım ve rahmetinin yakınlığı şeklinde belirtilmiştir. Hadislerde gece ibadeti ve fakirlerin sevilmesi müminin mukarrebîn mertebesine yükselmesine vesile olacak davranışlar arasında zikredilmiştir. Özellikle namazda okunan Kur’an’la Allah’a yakınlık elde edildiği bildirilmiş ve namazda en yakın halin secde ânı olduğu ifade edilmiştir. Kişinin Allah’a yönelişi arttıkça Allah’ın da ona icabetinin artacağı ilâhî kurbun gecenin son yansında daha fazla tecelli ettiği haber verilmiştir. Hz. Peygamber’in mukarrebînle beraber olmak için gece dua ettiği de nakledilmektedir.
Herhangi bir varlıkla yaratıcı arasında fiziksel yakınlıktan bahsetmek mümkün olmadığına göre Allah ile yarattıkları arasındaki yakınlıktan manevî değerin kastedildiği açıktır. Mukarrebîn makamındaki meleklerin arşı taşıyan ve onun etrafında bulunan Cebrail, İsrafil, Mîkâil ve Azrail gibi büyük meleklerden ibaret olduğu, onların insanlardan üstün bir konumda bulunduğu kabul edilmektedir. Müminlerden Öne geçenlerin mukarrebîn şeklinde adlandırılması kurtuluşa eren insanların âhirette tek bir statüde bulunmadığını göstermektedir. İslâm âlimleri, mukarrebîn makamına ulaşanların kimler olduğu konusunda çeşitli açıklamalar yapmışlardır. Kelimenin anlam alanını daraltarak mukarrebîni Allah’a ve resulüne imanda öne geçenler veya ilk muhacirler ya da kıblenin değiştirilmesinden önce iman edip iki kıbleye yönelik namaz kılanlar şeklinde anlayanların yanı sıra bütün hayatı boyunca hayırlı işler yapanlar, ilmi nevasına galip gelenler, dünyada hayra koşmada önde olanlar, nefsin isteklerini terkedip fazilet ve takvada ümmetin seçkinleri konumunda bulunanlar gibi geniş yorum yapanlar da vardır. Bunlardan sonuncusunun nasların ruhuna daha uygun düştüğünü söylemek mümkündür. Çünkü vahiy ilk müslümanların özel konumlarına, onların sâbikünun ilkleri olduğuna [Tevbe 9/100] kendi aralarında da farklı dereceleri bulunduğuna [Hadîd 57/10] dikkat çekmekle birlikte hiçbir sınırlama getirmeksizin insanı Allah’a yakınlaştıran şeyin mal ve evlât zenginliği değil iman ve sâlih amel olduğunu vurgulamakta [Sebe’ 34/37] Allah’a ve âhi-ret gününe iman edenlerin, O’na yakın kılınma ümidiyle infakta bulunduklarını zikretmekte [Tevbe 9/99] müminlerin, hicret edenlerin, Allah yolunda malları ve canlarıyla savaşanların Allah katında büyük dereceleri olduğunu beyan etmektedir.[Tevbe 9/20-21] Diğer taraftan Allah’a ve resulüne itaat edenlerin peygamberler, sıddîklar, şehidler ve sâlihlerle beraber olacağını müjdelemektedir ki bu âyet de bir anlamda mukarrebînin kimler olabileceğini de göstermektedir.[Nisâ 4/ 69]
Tasavvuf literütüründe manevî makamlardan biri olarak kabul edilen mukarrebîn üzerinde özellikle durulmuş, kişinin bu dereceye nasıl ulaşacağı açıklanmaya çalışılmıştır Takrîb (yakın kılınma), kulların fazilet ve takva sahibi bir hayat geçirmelerinin karşılığı olarak verilmekle birlikte aslında Allah’ın kuluna büyük bir lütuf ve ikramı olup yaratıkların rableri katında ulaşacağı en yüce manevî makamı ifade etmektedir.
TDV İslâm Ansiklopedisi