Murakabe. Kulun, sürekli biçimde Allah Teâlâ’nın gözetimi altında bulunduğunun şuur ve idrakinde olması anlamında tasavvuf terimi.
Sözlükte “denetlemek, gözlemek, gözaltında tutmak, kontrol etmek” gibi mânalara gelen murakabe tasavvufta manevî bir hali ifade etmek üzere kullanılmış ve çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Aynı kökten rakib kelimesi Allah’ın isiımlerindendir. Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’ın kullarını [Nisâ 4/1] ve her şeyi [Ahzâb 33/52] gözetim ve denetimi altında tuttuğu belirtilmektedir.
Mutasavvıflar murakabeyi açıklarken yukarıda zikredilen âyetlere ve Hz. Peygamber’in ihsanı, “Allah’a O’nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir” şeklinde tarif etmesine atıfta bulunurlar. Kul zahir ve bâtınının, dış ve iç âleminin sürekli biçimde Allah’ın gözetimi altında olduğunu ve kendisinin O’nun huzurunda bulunduğunu kesin şekilde bildiği zaman murakabe halini gerçekleştirmiş sayılır. Muhâsibfye göre aslolan kalple ilgili bâtını murakabedir. Eğer bir kimse bâtınını murakabe ve ihlâsla düzgün hale getirirse Allah da onun zahirini mücahede ve sünnete tâbi olma haliyle süsler Cüneyd-i Bağdadî, murakabenin hakikatine eren kişinin her an rabbini düşünmesi gerektiğini söyler. Hücvîrî, meşâyihten her birinin müridlerini terbiye konusunda kendine has bir yol tuttuğunu, Cüneyd-i Bağdadînin usulünün murakabe olduğunu belirtir. Sülemî, Hakîm et-Tirmizî’nin çevresindekilere, nazarı üzerlerinde bulunan Allah’ı daima murakabe etmelerini söylediğini belirtir.
Serrâc’a göre murakabe ehli üç hal üzere bulunur: İç dünyalarını murakabe, mâsivâdan fâni olup Hakk’ı Hak için murakabe ve Allah’ın korumasına sığınıp O’nu murakabe hali. Gazzâlî’ye göre murakabe halini marifet ve yakîn meydana getirir. Yakin ve marifet sahipleri kurbiyet makamına ulaşmıştır. Bunlar da sıddîklar ve takva ehli olmak üzere iki kısım olup her birinin murakabedeki derecesi farklıdır. Sâlik hem rabbini hem kalbini murakabeyle yükümlüdür. Bir yandan Allah’ın kendisini sürekli murakabe ettiğini hatırında tutmalı, öte yandan nefsin ve şeytanın düşmanı olduğunu, kendisini günaha sokmak için fırsat kolladığını unutmamalı ve tedbirli davranmalıdır.
Murakabe sâlikin içine dönmesi, dikkatini nefsi ve kalbi üzerinde yoğunlaştırması, gönlünden ve zihninden geçen her şeyi kontrol etmesi, daha sonra da kendini Hakk’a vererek derin düşüncelere dalması, O’ndan başka her şeyi unutmasıyla gerçekleşir. Cüneyd, bu durumdaki sâlikin halini deliğinden çıkması muhtemel fareyi bekleyen kedinin haline benzetmiş ve kendisinin murakabenin ne olduğunu kediden öğrendiğini söylemiş, bununla sâlikin Hak Teâlâ’dan gelmesi muhtemel feyzi tam bir murakabeyle beklemesi gerektiğine işaret etmiştir.
Muhyiddin İbnü’l-Arabî rakib kelimesinin Allah’ın bir ismi olduğunu [Nisâ 4/1; Ahzâb 33/52] ancak insanların bu ismin hassalarından istidatları nisbetinde pay aldıklarını söyler. Allah bütün âlemleri rakib ismiyle denetler ve eşya bu sayede varlığını korur ve sürdürür. Allah, insanları bu ismiyle doğrudan denetlediği gibi rakib ve atîd [Kâf 50/18] adlı melekler vasıtasıyla da denetler. “Allah’ın gördüğünü bilmiyor mu? [Alak.96/14] mealindeki âyette haya murakabesine işaret edildiğini söyleyen İbnü’l-Arabî, insanın iç âleı de tecelli eden Allah’ın âyetlerini ten etmesine [Zâriyât 51/21] “kalbin rakabesi” adını verir.
Murakabeye Nakşibendiyye tarikatında ayrı bir önem verilmiştir. Bahâeddin Nakşibend murakabeyi, “devamlı olarak; yarat
TDV İslâm Ansiklopedisi