Acâ’ibü’l-makdûr. İbn Arabşah’ın (ö. 854/1450) Timur devrini ve Timur’un halefleri arasındaki hâkimiyet mücadelelerini anlatan eseri.
Arapça olan eserin tarn adı Acâ’i-bü’-makdûr fî nevâ’ibi (ahbâri) Timur’dur. Muhtemelen 1435 yılında tamamlanan eserde kısa bir girişten sonra Timur’un adı, soyu, çeşitli ülkeleri istilâsı ve bunun sebepleri açıklanmakta, daha sonra hükümdann hayatı ve sırasıyla seferleri anlatılarak ele geçirdiği şehirlerde yaptığı yağma ve katliamlar acı bir dille tasvir edilmektedir. Ayrıca eserde. Timur’un 1405 yılında Otrar’da ölümünden, tahtı ele geçiren torunu Halil Sultan’ın 1409’da Semerkant ve Mâverâünnehir’in idaresini amcası Şâhruh’a terketmesine kadar geçen zaman içinde cereyan eden hadiseler hakkında da değerli bilgiler yer almaktadır. Bu bilgiler, aynı hadiseleri nakleden ve Şerefeddin Alî-i Yezdfnin, Zalerndme’nin telifinde faydalandığı Tâc es-Selmâni’nin Târîhnâme’si ile büyük benzerlikler göstermektedir. Timur’un vücut yapısı ile seciyesinin, düşüncelerinin ve bazı özelliklerinin de anlatıldığı eserde sarayları, hanımları, çocukları, divan mensupları ve askerleri ile Semerkant’ta yaşayan âlimler, şeyhler, tabipler, hattatlar, müneccimler, satranç ustaları, çalgıcılar ve nakkaşlar hakkında da bilgiler bulunmaktadır.
Eserde ağır bir dil kullanılmış, cinas, teşbih, kinaye, istiare gibi edebî sanatlara ve eş anlamlı kelimelere fazlaca yer verilmiştir. Eserin. Timur’un icraatını kötülemek için yazıldığına dair bir kanaat olmakla birlikte, müellifin sadece gördüklerine ve duyduklarına yer verdiği anlaşılmaktadır. Nitekim yer yer, Timur’un istilâ ve zaferlerinin fert ve cemiyet üzerindeki menfi tesirleri acı bir dille, fakat oldukça tarafsız bir şekilde ifade edilmiştir.
Birçok baskısı bulunan Acâ’ibü’l-makdûr, daha XVII. yüzyılda Avrupalılar’ın ve Osmanlı devlet adamlarının dikkatini çekmiş, 1636’da J. Golius. 1767-1772’de S. H. Manger tarafından Latince’ye, 1658’de P. Vattier tarafından Fransızca’ya, 1936’da J. H. Sanders tarafından İngilizce’ye, 1960’ta da Muhammed Ali Necati tarafından Farsça’ya çevrilmiştir. Bağdatlı Nazmîzâde Murtaza tarafından 1698’de Târîh-i Timurlenk adıyla Türkçe’ye tercüme edilen eser, matbaanın Türkiye’ye gelişi üzerine basılan ilk eserler arasında yer almıştır. Fakat ağır bir dille tercüme edildiği için kısmen sadeleştirilip kısaltılarak yine aynı adla 1277 (1860) yılında yeniden basılmıştır.
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi