Açeliler’in menşei hakkında çok az şey bilinmektedir. Hindistan ve Malaya gibi yakın kara topraklanyla diğer adalardan gelmiş olan insanların meydana getirdiği melez bir topluluk olan Açe halkı dört büyük kabileye ayrılır. Bu kabilelere aslı Arapça bir kelime olan kawöm (kavm) denilir. Önceleri Hindistan racalarına bağlı olan Açe bölgesinde ilk müstakil devletin XIII. yüzyılda müslümanlar tarafından kurulduğu bilinmektedir. 1292 yılında Açe’yi ziyaret eden Marco Polo, doğu sahiline yakın Peureula’da oturan müslüman bir hükümdardan bahsetmektedir. Bu dönemde kurulduğu anlaşılan bu devlet, adını iki şehirden alan Pasai-Samudra veya Samudra-Pase Sultanlığı olup bilinen ilk hükümdarı el-Melikü’s-Sâlih’tir (ö. 1297). XIII-XVI. yüzyıllar arasında hüküm süren Pasai-Samudra devrinden bugüne bazı sikkelerle Arapça ve eski Malayca yazılı mezar taşları kalmıştır. 1511 yılında Malaya’yı ele geçiren Portekiz kuvvetlerinin 1521’de Pasai’yi fethetmeleri üzerine bu sultanlık yıkıldı. Ancak yine aynı dönemde AH Mugâyet Şah (ö. 1530) tarafından Portekiz!iler’e karşı verilen mücadeleler sonunda. 1521 yılında Açe bölgesinde Açe İslâm Sultanlığı kuruldu. Kendisinden sonra oğulları Selâhaddin (1530-1537) ve özellikle Alâeddin Riâyet Şah (1537-1571), babalarının kurduğu İslâm devletinin itibarını arttırdılar. Açe Sultanlığı’nın yükselme dönemi uzun yıllar devam etti ve özellikle Sultan İskender Muda zamanında (1607-16361 zirveye ulaştı. Sultan İskender, hükümdarlığı sırasında donanmaları ile Pahang ve Malaka’ya seferler düzenledi ve ülkesini güneye doğru genişletti. Bundan dolayı ölümünden sonra halk arasında Mokuta Âlâm (âlemin tacı) lakabı ile anıldı. Açe İslâm Sultanlığının yükseliş devri XVII. yüzyıla kadar sürmüş, Sultan İskender’in ölümünden sonra bir süre kadın sultanlar tarafından idare edilmiş ve gücünü giderek kaybetmiştir.
Ali Mugâyet Şah’ın ölümünden sonraki yıllarda Malaya’da yerleşmiş olan Portekizliler’in Sumatra’yı istilâ emellerinden vazgeçmeyerek Açe’ye devamlı saldırılar düzenledikleri, Alâeddin Riâyet Şah’ın Osmanlı Hükümdarı Kanunî Sultan Süleyman’dan yardım istemesinden anlaşılmaktadır (1565). Nitekim bir Açe heyeti İstanbul’a gönderilerek zulüm ve korsanlıklarını sürdüren Portekiz güçlerine karşı yardım istendi. Ancak heyet İstanbul’a geldiği zaman Kanunî Sultan Süleyman Zigetvar seferinde olduğundan, padişahla görüşemedi ve bir süre İstanbul’da beklemek zorunda kaldı. Kanûnrnin Zigetvar’da vefatı üzerine Açeliler II. Selim’e biatlarını sundular ve Portekiz saldırılarına karşı Osmanlılar’la bir savunma antlaşması imzaladılar (1567) II. Selim, Açe heyetini İstanbul’da ağırladıktan sonra İskenderiye’ye gönderdi ve oradan yeterli miktarda top, tüfek ve cephane ile çeşitli sanat ehli ustaların Açe’ye gönderilmesini emretti. Bu ferman üzerine, on beşi Kızıldeniz filosundan olmak üzere toplam on yedi savaş gemisinin Hint sularına doğru sefere çıkması ve mürettebatının bir yıllık maaş ve yiyecekleri de verilerek Sultan Alâeddin’in emrine yollanması kararlaştırıldı. Ancak filonun İskenderiye’den hareket edeceği sırada Yemen meselesinin büyümesi, donanmanın Kızıldeniz’de kalmasını gerektirdiğinden Açe seferi bir yıl ertelendi. II. Selim’in Açe’ye yolladığı gemi ve askerlerle birlikte sultana hitaben yazılan bir ferman ile orada okunacak bir hutbe sureti de gönderildi. Bu hutbe sureti, o tarihten itibaren XX. yüzyıl başlarına kadar Açe’de her cuma hutbesinde okunmuştur. Açe’ye giden Osmanlı heyeti ve askerlerin çoğu orada yerleşerek bir Türk köyü kurmuşlar, ancak yerli halkla gerçekleştirilen evlilikler sonucu onlara karıştıkları gibi Türkçe’yi de unutmuşlardır. Osmanlı heyeti relsi Seyyid Kemal ise Açe sultanı tarafından uleebalang (kumandan) olarak tayin edilmiştir.
Kâtip Çelebi Cihânnümada Açeliler’in cenkçi bir millet olduğunu, top dökümü, kılıç ve mızrak imalini bildiklerini ve bu sanatları Osmanlılar’dan öğrendiklerini kaydetmektedir. Osmanlılar ile Açeliler arasındaki iyi münasebetler asırlarca devam etmiş, özellikle Sultan İbrahim Mansûr Şah (1836-1870) zamanında Açe. İstanbul’un Uzakdoğu stratejisinin odak noktasını oluşturmuştur. Buna karşılık müslüman Açe milleti Kırım Savaşı sırasında maddî yardım göndererek Osmanlı savaş harcamalarına katkıda bulunmuş ve böylece İstanbul’a bağlılıklarını bir defa daha ortaya koymuşlardır. Açe sultanları da Osmanlı halifesinin gönderdiği nişanlan gururla taşımışlardır.
Sömürgeci bazı Batılı ülkelerin Açe topraklarına karşı giriştikleri ilk işgalci saldın, 11 Eylül 1599’da Hollanda tarafından yapıldı. Ancak Açe müslümanla-nnın bu saldırıyı etkisiz hale getirmelerinden sonra uzun süre bağımsız yaşayan bölgeye Hollandalılar 1871’de yeni bir çıkarma yaptılar. Ayrıca Hollanda ve İngiltere arasında imzalanan Sumatra Antlaşması sonucunda Açe toprakları Hollanda’nın payına bırakıldı. Bu antlaşmadan cesaret alan Hollanda 26 Mart 1873te Açe İslâm Sultanlığına beş maddelik bir ültimatom vererek İstanbul’daki halife ile münasebetlerin kesilmesini ve İslâm’ın sembolü olarak kabul ettikleri hilâl ile yıldızın Açe bayrağından çıkarılmasını istedi. Açe müslü-manlarının bunu kabul etmemeleri üzerine Hollandalılar savaş ilân ederek 5 Nisan 1873 günü Benderaçe kıyılarına çıkarma yaptılar. Bu şekilde başlayan Hollanda-Açe savaşları uzun yıllar devam etti, hatta dönemin milletlerarası siyasî sahnelerinde de büyük yankılar uyandırdı. Hollanda’nın Açe Sumatra’da takip ettiği askerî politika ve stratejilerin başarısız kalması, misyoner bir şarkiyatçı olan C. Snouck Hurgronje’un bölgeye gönderilmesine yol açtı. Hollanda hükümeti onun yaptığı araştırmalar sonunda buradaki politikasını değiştirdi ve XX. yüzyılın başında bölgeye tamamen hâkim oldu.
Açeliler sömürge rejimine sürekli olarak karşı çıktılar. Son Açe Sultanı Tunku Muhammed Davud’un 1903’te Hollandalılar’a boyun eğmesinden sonra bölge idarî bakımdan koloni idaresine bağlı kaldı, ancak huzursuzluk devam etti. 1942-1946 yılları arasında bütün Uzakdoğu takımadaları ile beraber Açe toprakları da Japonya tarafından işgal edildi. Japonlar bölgedeki bütün mahallî kültürleri tahrip ederek Japon kralını tanrılaştıran Şintoizm’i yerleştirmeyi planladılarsa da genç âlim Tunku Abdülcellin başkanlığında müslümanlar Japonlar’a karşı ayaklandılar. Japonya, II. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle bölgeden çekilmek zorunda kaldı. Bunun üzerine tekrar geri gelen Hollanda kuvvetleri. Sabang adasını işgal etti ve bölgede iç savaş çıktı. Uzakdoğu takımadalarını Endonezya adı altında tek bir yönetimle birleştirmek zorunda kalan Hollanda, bölgedeki hükümranlık haklarını 27 Aralık 1949da Endonezya Devleti’ne devretti. Bu tarihten sonra Açe toprakları Hollanda öncülüğünde kurulmuş olan yeni Endonezya idaresi altına girdi. Bunun üzerine Açe müslümanlan bağımsız bir devlet kurmak için bu defa Endonezya’ya karşı mücadeleye başladılar. Yeni Endonezya idaresine bağlı Cavalılar’ın yönetimindeki Tentera National Indonesia (TNI) adlı millî ordu. bölgedeki müstümanlara karşı sistemli katliamlar uygulamaya başladı. Endonezya Devleti’nin kuruluşundan sonra National Liberation Front of Acheh-Sumatra (NLFAS) adı altında mücadelelerini devam ettiren Açe müslümanları, 1956’da Endonezya içinde otonom bölge statüsü kazandılar; 4 Aralık 1976’da yayımladıkları bir bildiri ile de bağımsızlıklarını ilân ettiler. Dr. Hasan M. Di Tiro. Açe İslâm Devleti’nin başkanlığına getirilerek yeni devletin ilk kabinesi kurulmuş oldu. Ancak bu durum Endonezya ve diğer devletler tarafından kabul edilmediğinden bağımsızlık mücadelesi hâlâ sürmektedir.
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi