İslâmî kaynaklarda Erdene, Edene. Ezene. Azana ve Batana şekillerinde geçen, Osmanlı döneminin ilk zamanlarında ise veya imlâsıyla, Tanzimat’tan sonra da Edirne ile karıştırılmaması için şeklinde yazılan Adana’ya ilk İslâm akınları Halife Ömer devrinde başlamıştır. Ancak geçici türden olan bu akınlar. Muâviye zamanında da devam etmesine rağmen bir sonuç vermemiş ve bölgenin asıl fethi, Emevi Halifesi Abdülmelik döneminde olmuştur. Türk-İslam toplulukları tarafından iskâna açılması ise Abbasîler zamanında Hârûnürreşîd döneminde Horasanlı kumandan Ebû Süleym et-Türkî tarafından gerçekleştirilmiştir. Adana X. yüzyılda Rumlar’ın, XI. yüzyıl sonlarında Selçuklular’ın ve bir müddet de Haçlılar’ın eline geçmiş, XII. yüzyılda bir ara Konya Selçuklularının idaresine girmiş ise de bu hâkimiyet uzun sürmeyerek tekrar Bizans İmparatorluğu ile Kilikya Ermenileri arasında el değiştirmiştir. Bundan sonra Adana. XIV. yüzyıl ortalarından itibaren Memlükler’in ve bunlara bağlı olarak 1378-1562 yıllan arasında Türkmenler’in Üçok koluna mensup Yüregir boyu beylerinden Ramazan Bey’e ve ailesine intikal etmiştir. 1432’de Adana’dan geçen Bertrandon de la Broquiere, şehrin Hârûnürreşîd zamanında Ebû Süleyman adında bir Türkmen kölesi tarafından tahkim edildiğini ve halkının Türkmen olduğunu kaydetmektedir. Adana uzun müddet Mevlükler’le Osmanlılar’ın nüfuz mücadelesine sahne olmuş, nihayet Çukurova bölgesi ile birlikte Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi esnasında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bununla beraber uzun bir müddet daha Ramazanoğullan vasıtasıyla idare edilmiştir. Şehrin Osmanlı yönetimine geçmesinden sonra Ada-na’ya uğrayan Arap seyyahı Bedreddin el-Gazzi. buranın bağlık bahçelik bir yer olduğunu ve Seyhan nehri üzerine kurulmuş su dolaplarıyla sulama yapıldığını ifade etmektedir.
Osmanlı hakimiyetindeki Adana, zaman zaman Halep eyaletine bağlı bir sancak olarak, bazan da müstakil bir eyalet halinde Osmanlı idari teşkilâtında yer almıştır. Nitekim 1608-1833 yılları arasında mütesellimlik şeklinde idare edilen Adana, 1867’de Kozan, Cebelibereket ve İçil sancaklarının birleştirilmesiyle bir eyalet haline getirilmiştir. 1833-1840 yıllarında Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın isyanı ile başlayan harekât sonunda. Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın eline geçmiş. Londra Antlaşması ile de 1841’de tekrar Osmanlı Devleti’ne bağlanmıştır. 1865-1866 yıllarında ise. Ahmed Cevdet ve Derviş paşalar başkanlığında teşkil edilen Fırka-i Islâhiyye, birer derebeyi gibi hareket eden bölgedeki beyleri ve onlara bağlı aşiretleri itaat altına alarak devlet otoritesini yeniden kurmuştur. I. Dünya Savaşı sonunda 24 Aralık 1918’de Fransızlar tarafından işgal edilen Adana, halkın şiddetli mukavemeti neticesinde iki yıllık bir Fransız hâkimiyetinden sonra, 1921’de Ankara İtilafnâmesi ile Türkiye’ye testim edilmiş ve 5 Ocak 1922’de Fransızlar, şehri, kendilerine yardımcı olan Ermeniler’le birlikte terketmişlerdir. Bu tarih bugün Adana’nın kurtuluş günü olarak kutlanmaktadır.
İlk çağlardan Osmanlı dönemine kadar kesin bir nüfus kaydına rastlanmayan Adana’ya ilk Türk-İslâm unsurlarının yerleştirilmesi, Abbasiler zamanında 809’da Ebû Süleym et-Türkî tarafından gerçekleştirilmiştir. Adana’nın Türkler tarafından fethinden sonraki nüfusu hakkında ise ancak Osmanlılar döneminde sağlam bilgilere rastlanmaktadır. Bununla birlikte Osmanlı öncesinde. 1071 ‘den itibaren Çukurova’ya Oğuzlar’dan Kayıhan, Bayat, Döğer. Yazır, Dodurga. Avşar, Beydili. Bayındır. Salur, Peçenek, Çepni. Yapar, İğdir, Kınık ve Yüregir kollarına mensup topluluk ve aşiretlerin yerleştirildiği kaynaklarda zikredilmektedir. Nitekim Osmanlı fethinden hemen sonra 1519’da yapılan tahrir de bu gruplara bağlı cemaatlerin bölgede bulunduğu görülmektedir. Bu tahrirden Adana’nın Halep’e bağlı bir sancak olduğu anlaşılıyor. 1536-1537 yıllarında ise Adana sancağı Adana, Yüregir, Sarıçam. Dündarlu-Bulgarlu, Hacılu, Ayaş, Karaisalu ile Kınık nahiyelerinden teşekkül etmekteydi. Bu yıllarda Adana’da Akça veya Ağca Mescid, Câmi-i Cedîd-i Halil Bey, Debbâğan (Depebağ), Kara Sofu (Ahîlü), Kasarcılu. Çukur Mescid. Câmi-i Atik, Keçeci (İsa Hacıoğlu) Mescidi, Yukarı Mahalle (Hâmid Hacı) Mescidi, Kantaroğlu Mescidi, Hacı Fakihoğlu, Kadı Mescidi. Baytemür Mescidi, Burnukara Mescidi. Su Gedügi (Selim Bey) Mescidi. Saçlu Ahmed Mescidi, Bâb-ı Tarsus, Yarköy. Sâdât Mescidi, Zâviye-i Yârân Dede. Tabakhane. Emirlü. Ramazan Ağa Mescidi ve Kayalubağ olmak üzere yirmi dört mahalle bulunuyordu. Bu tarihte şehirde 763 hane 855 mücerred (bekâr) müslüman, doksan iki hane 141 mücerred gayri müslim vardı. Aynı tarihte Adana nahiyesinde elli bir mezraa ile bir köyde 925 hane ile 320 mücerred müslüman nüfus ziraat yapıyordu. 1536-1537”de bütün Adana sancağında vergi hanesi olarak toplam 13.755 hane bulunuyordu ki bu da yaklaşık 80-90.000 arasında bir nüfusa tekabül etmektedir. 1547’de şehirde 640 hane 113 mücerred müslüman, 112 hane kırk yedi mücerred gayri müslim. Adana nahiyesinde ise kırk yedi mezraada ziraat yapan 845 hane 206 mücerred müslüman nüfus kaydedilmiştir ki. Adana sancağının Yüregir, Saruçam, Dündarlu-Bulgarlu, Hacılu ve Karaisalu nahiyelerinde 411 mezraada oturan 12.714 hane 3257 mücerredle birlikte sancakta (Ayaş. Berendi ve Kınık kazaları hariç), yaklaşık olarak 70-80.000 civarında bir nüfus bulunuyordu. Bunun ise ancak 607’si gayri müslim unsurlardan teşekkül etmekteydi.
1671’de Hicaz’a giderken Adana’dan geçen Evliya Çelebi, şehir hakkında şu bilgileri veriyor: Adana’nın dört köşeli, 500 adım çevresi olan, yedi kuleli ve iki kapılı bir kalesi vardır. Kale doğu tarafından nehirle, diğer üç taraftan da hendeklerle çevrilmiştir. Kale içinde otuz yedi, kale dışında ise 8.700 ev bulunuyor. Ayrıca şehirde beşi büyük yetmiş cami, 130 dükkân, on yedi han ve bir kapalıçarşı vardır. Adana’nın mahsulleri arasında limon, turunç, zeytin, incir, nar, şeker kamışı ve pamuk sayılmaktadır. Bu arada, halkın Türkmenler’den oluştuğu, ayrıca az miktarda Arap, Rum, Ermeni ve yahudi bulunduğu da kaydedilmektedir. 1872 yılında ise 11.825 hanenin mevcut olduğu ve toplam 30.024 kişinin yaşadığı bu şehirde yedi fabrika, otuz beş sıbyan mektebi, otuz beş medrese, altı tekke, doksan mağaza, 1978 dükkân, elli beş değirmen, dört hamam, yirmi yedi han, beş kilise, otuz sekiz mescid ve yirmi cami bulunuyordu. Aynı tarihte Adana. Kozan, Cebelibereket ve İçil sancaklarından teşekkül eden Adana vilâyetinin toplam nüfusu 157.503’e ulaşmıştı. Bu nüfusun 138.554’ü müslüman, 1949’u da gayri müslimdi. Bu sırada vilâyette 128 mescid, seksen dokuz cami, otuz altı kilise, 226 sıbyan mektebi, seksen dokuz da medrese mevcuttu. Kamûsü’l-a’lâm’da ise şehirde 20.000 nüfus olduğu kaydediliyor. 1890-1891 yıllarında Adana kazasında 58.049 müslüman ve 12.616 gayri müslim olmak üzere toplam 70.665; bütün vilâyette ise 341.376 müslüman, 32.989 Ermeni, Rum ve Süryânî yaşıyordu. 1891 yılında Vital Cuinet tarafından yapılan istatistiğe göre Adana kazasında 93.955 kişi bulunuyordu. Bunun 74.878’i Türk, 19.077’si gayri müslim olarak gösterilmiştir. Aynı müellif tarafından vilâyet nüfusu 403.439 olarak tesbit edilmiş, bunun 346.308’inin Türkler’den, 51.982’sinin de Rum ve Ermeniler’den teşekkül ettiği kaydedilmiştir. 1918 yılı sonunda Fransızlar tarafından yapılan bir istatistikte ise Adana kazasında 79.099 müslüman, 23.393 gayri müslim bulunduğu ve aynı tarihte Kozan, Cebelibereket, İçil sancaklanyla birlikte Adana vilâyetinin nüfusunun 445.725 olduğu ve bu nüfusun 372.689’unun müslümanlardan, 73.036’sının da Ermeni. Rum. yahudi ve diğer unsurlardan meydana geldiği kaydedilmiştir. Bu gayri müslim nüfus. Adana ve Çukurova’nın kurtuluşuyla sonuçlanan mücadele sonunda, birlikte hareket ettikleri Fransız kuvvetlerinin bölgeyi terkettikleri sırada onlarla beraber gitmiş ve çeşitli ülkelere göç etmişlerdir.
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi