Ağaçeriler. XIII-XV. yüzyıllarda Maraş-Elbistan ve Malatya yörelerinde yaşayan büyük bir Türkmen topluluğu.
Bazı araştırmacılar, Ağaçeriler’in aslını V. yüzyılda Rusya’da yaşamış Akatzir adlı bir kavme bağlarlarsa da İbn Şeddâd. Malatyalı Ebü’l-Ferec, Reşîdüd-din. Azız b. Erdeşîr-i Esterâbâdî. Aynî ve Makrîzî gibi tarihçiler Ağaçeriler’in Türkmen asıllı olduklarını açıkça belirtirler. Bu tarihçilerden Reşîdüddin, “Ağaçeri” adının eski zamanlarda mevcut olmadığını. Yakındoğu’ya gelen Oğuz elinden bir topluluğun ormanlık bir bölgede yurt tuttuğu için bu adla anıldığını söyler.
Gerçekten Selçuklu Devleti, emniyet ve siyasî sebeplerle. Moğol istilâsı üzerine Anadolu’ya gelen Türkmen topluluklarının daha çok uçlarda yerleşmelerine müsaade ettiğinden, Türkmenler’den kalabalık topluluklar. Kilikya’da-ki Ermeni Krallığı ile Eyyübîler’e karşı Selçuklular’in sınır bölgelerini teşkil eden Maraş ve Malatya bölgelerinde yurt tuttular. Bunlara ağaçeri {yani orman insanı) denildi. Buna göre ağaçeri, kavmî bir mâna taşımadığı gibi daha sonraları da böyle bir mâna kazanmamıştır. Eski Anadolu Türkçesi’nde ve hatta Osmanlıca’nın ilk devrinde er kelimesiyle yaygın bir şekilde birleşik adlar yapılıyor ve bu adlar topluluk ve şahıslara veriliyordu. Yaban Eri (Halep Türkmenleri’nin Sivas’ın güneyinde yaylaya çıkan kolu), İl Eri (toplama asker), XVI. yüzyılda yaşayan Dağ Eri, Türk Eri ve Düğün Eri gibi oymak adlan buna örnek olarak zikredilebilir. Bunlardan başka uç eri (sınırda yaşayan), kum eri (çölde yaşayan) gibi adların da kullanıldığı görülmektedir.
Ormanlık bir bölge için yaylak ve kışlak hayatı geçiren Türkmenler için pek o kadar elverişli bir yer olmayacağından, onlann bu ormanlık bölgede kendi arzulan ile değil de mecbur kaldıkları için yaşadıklarını kabul etmek yerindedir. 1240 yılındaki Babaî Türkmenleri’nin çıkardıkları büyük İsyanın Malatya bölgesinde başlamış olması, Ağaçeriler’in Babaî Türkmenleri’nin bu ormanlık bölgeye sığınmış kalıntıları olmaları pek muhtemeldir. Ayrıca, Ağaçeriler’in torunları sandığımız Tahtacılar’ın Alevîlik inancını taşımaları da bu görüşü kuvvetlendirmektedir.
Selçuklular devrinde milletlerarası iki önemli yol Ağaçeriler’in yurtlarından geçiyordu. Bunlardan biri Suriye ile ticaretin yapıldığı Kayseri-Elbistan-Maraş-Halep yolu idi. Kayserinin doğusunda Yabanlu yahut Yabanlu Pazar denilen yerde (şimdiki Pazar Ören) kurulan ve kırk gün süren milletlerarası panayır bu yolun önemini arttırıyordu. İkinci yol ise bu devirde milletlerarası önemli bir ticaret merkezi olan Sivas’a Suriye, el-Cezîre ve Irak’tan tüccarların geldikleri Sivas-Malatya yolu idi. Selçuklu Devleti’nde saltanat mücadeleleri sona erip İzzeddin Keykâvus tek başına hükümdarlık tahtına geçince (1255), ilk olarak, fırsat buldukça bu iki ticaret yolundan gelip geçen kervanları vuran Ağaçeriler’in yola getirilmesine karar verildi. Meselenin önemi dolayısıyla Konya’dan Kayseri’ye gelen Vezir Kadı İzzed-din. Beylerbeyi Şemseddin Yavtaş ve diğer Selçuklu beyleri buradan Ağaçeriier üzerine kuvvet sevkettilerse de bu esnada Moğol kumandanı Baycu’nun kalabalık bir askerle Selçuklu sınırını geçtiği haber alındığından, Ağaçeriler üzerine gönderilen kuvvet hiçbir iş göremeden süratle Konya’ya döndü. Baycu gailesi atlatıldıktan sonra İzzeddin Keykâvus’un 1257 yılında Malatya’ya gönderdiği sadık ve cesur kumandanlarından Ali Bahadır, şehri sürekli tehdit altında tutan Ağaçeriler’in üzerine yürüdü ve onları bozguna uğrattığı gibi başbuğlarını da esir alarak Malatya yakınındaki ünlü Minşâr Kalesi’ne hapsetti.
Moğollar, Türkmenler’in kuvvetini kırmadan Anadolu’daki hâkimiyetlerini istedikleri gibi sürdüremeyeceklerini anladıklarından, Hülâgû 660 (1261-62) yılında 20.000 kişilik bir orduyu Ağaçeriler’in üzerine şevketti. Bununla Ağaçeriler’in kuvvetini kırmayı başaran Moğollar, onlardan birçoğunu öldürüp birçoğunu da esir aldılar. Ağaçeriler’in bir kısmı ise Suriye’ye göç etmek zorunda kaldı; Moğollar’dan ağır bir darbe yemelerine rağmen de varlıklarını sürdürdüler. Nitekim XIV. yüzyılın ikinci yarısında Sis (Kozan) ve Sivas’ın güneyinde karışıklıklar çıkardıkları kaynaklarda belirtilmektedir. Ancak bu yüzyıldan sonra yerli kaynaklarda Ağaçeriler’den söz edilmemektedir. Bu husus, onların başka bir Türkmen topluluğu olan Dulkadırlılar’ın baskısı ile dağıldıkları ihtimalini akla getirmektedir.
Bununla ilgili olarak XIV. yüzyılın ikinci yarısında, Ağaçeriler’in bir kolunun doğuya göç ederek Karakoyunlular ile iş birliği yaptıkları, başlarında Hasan adlı bir beyin bulunduğu, bu beyin annesinin Karakoyunlu Kara Mehmed’in kız kardeşi Tatar Hatun olduğu, XV. yüzyılda Kara koyunlularla birlikte İran’a göç ettikleri bilinmektedir. Karakoyunlu İskender Mirza’nın emirleri arasında Ağaçeriler’den Hüseyin ile Savalan beyler bulunmakta idiler. Aynı hükümdarın emirleri arasında yer alan Ağaç Eri Ali Bey, 1450 yılında Akkoyunlular ile yapılan savaşlarda Karakoyunlu ordusu başkumandanı Rüstem Bey’in maiyetinde bulunmuş ve yapılan çarpışmalardan birinde Akkoyunlular’a esir düşmüşse de barış yapıldıktan sonra serbest bırakılmıştır. Ali Bey, Karakoyunlu Devleti’nin son bulması üzerine diğer birçok Karakoyunlu beyi gibi Uzun Hasan Bey’in hizmetine girmiştir. Bunlardan başka Cihan Şah Mirza ile oğlu Hasan Ali’nin emirlerinden Hacı Hasan’ın ve Uzun Hasan Bey’in oğlu Zeynel Mirza’nın emirlerinden Dündar-ı Ahac Erİ’nİn Ağaçeriler’den oldukları anlaşılmaktadır.
Safevî vekâyi’nâmelerinde Ağaçeriler’-le ilgili herhangi bir kayıt bulunmamakta, yalnız XVIII. yüzyılın birinci yarısına ait Osmanlı Tebriz tahrir defterinde Agaçeri adlı bir köye rastlanmaktadır. XIX. yüzyılın ortalarında İran’ın Fars eyaletindeki Türk oymaktan arasında görülen Ağaçeriler’in bin çadır kadar oldukları, Çağatay ve Keştil adlı obaları bulunduğu ve aynı zamanda varlıklı oymaklardan biri sayıldıkları bildirilmektedir. XX. yüzyılın başlarında ise Ağaçeriler’in iki bin çadır olduğu ve KÛhigîlûye’de yaşadıkları, Avşar (Afşar), Beydili ve Tilki adlı obalara ayrıldıkları haber verilmektedir.
Karakoyunlu topluluğuna dahil olmayıp İran’a gitmeyen ve Anadolu’da kalan Ağaçeriler, iktisadi sebeplerle küçük obalara ayrılarak geniş bir bölgeye yayılıp Tahtacı adı altında varlıklarını sürdürdüler. Günümüzde Türkiye’nin bilhassa Çukurova, İçel, Antalya, İsparta, Burdur, Konya, Muğla, Denizli ve Aydın gibi vilâyetlerinde Tahtacı adı verilen Türk zümreleri yaşamakta olup bunlara bu ad, inşaat için ağaçtan kereste sağlamak işiyle meşgul olmalarından dolayı verilmiştir. Oğuz (Türkmen) elinin en güzel temsilcileri olan Tahtacılar, ağaç işleme sanatının atadan dedeye sürüp geldiğini söylerler ki bunların ata ve dedelerinin Ağaçeriler olması kuvvetle muhtemeldir.
Ağaçeriler’in dini inançları hakkında bilgi olmamakla birlikte Karakoyunlu Devleti hizmetindeki Ağaçeri beylerinin Ali, Hasan ve Hüseyin gibi adlar taşımaları, Şiîlik inancı taşıdıklarını gösterir. Esasen Karakoyunlu hanedanı ve oymakları arasında Şiilik inancı taşıyan Türkmenler’in bulunduğu da bilinmektedir. Bunlardan başka, aralarında sıkı bağlar bulunan Baba! Türkmenleri’nin Sünnî olmayan akîdeler taşıdıkları ve Tahtacılar’ın Kızılbaş sayıldıkları göz önüne alınırsa, Ağaçeriler’in de bunlar gibi bir inanca sahip oldukları kuvvetle muhtemel görülebilir.
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi