Davut Yıldızı / Mührü Süleyman Nedir, Hakkında Bilgi

Mühr-i Süleyman. Hz. Süleyman’a isnat edilen mucizevî yüzük, bu yüzüğün üzerine hakkedilmiş altı köşeli yıldız.

Birinin tepesi diğerinin tabanına geçiril­miş iki eşkenar üçgenin meydana getir­diği bir sembol olup müslümanlar arasın­da “hâtem-i Süleyman”, yahudi ve hıristiyanlarca “Dâvûd yıldızı” diye anılır. Hermetik gelenekte makrokozmosu temsil eder, Kadim Hind’de yaratıcı Vişnu üçgeniyle yok edici Şiva üçgeninin iç içe geçmiş şekli olarak yorumlanır ve maddî âlemin yara­tılışı ile yok oluşunu simgeler. Üçgenlerden birinin hayatın olumlu yönlerini, diğerinin olumsuzlukları temsil ettiğine inanılan bu sembol İslâm öncesi Doğu kültürlerinde madde ile mâna, iyi ile kötü, güzel ile çir­kin, Tanrı ve kaos, derun ve mâsivâ, kadın ve erkek gibi zıtlıkları temsil etmiştir.

Altı köşeli yıldız motifinin Ortadoğu coğ­rafyasında Tunç devrinden itibaren sıkça kullanıldığı arkeolojik kalıntılardan anlaşıl­maktadır. Helen, Roma, İbranî, Asur, Sü­mer, Bizans gibi eski medeniyetlerden gü­nümüze ulaşan eşya ve eserler üzerinde göze çarpan bu yıldız eski Türklerin on iki hayvanlı Türk takviminde bir sembol olarak yer almaktadır. Mitolojik zamanlardan itibaren bereket ve güç sembolü diye algı­lanmış olup putperest toplumlarda kut­sal kabul edilmiş, tarih boyunca pek çok millet ve kültür tarafından kullanılmış, üretilmiş, bulundurulmuş ve taşınmıştır. Ona atfedilen anlam da bu sebeple her devirde değişmiştir. Altı yönünün insanın yüzünü, matematikte ilk mükemmel sa­yıyı, dünyanın altı günde yaratılmasını, be­reket ve bolluğu sembolize ettiği, insanı şer güçlerden koruyan tılsım olduğu gibi fikirler de öne sürülmüştür.

Mühr-i Süleyman hıristiyan veyahudiler arasında beş kollu olarak bilinir. Altı kollu olana Dâvûd yıldızı ya da “magen David” denilmektedir. Yahudi geleneğinde, altı kö­şeli yıldız motifinin milâttan önce VI. yüz­yıldan kalma bir mühürde ve Kafernaum’-da yer alan bir sinagogun (m.s. IV. yüzyıl) duvar süslemesinde rastlanan erken kul­lanımlarının özel bir mâna taşımadığı ve dekoratif amacın ötesine geçmediği kabul edilir. Ortaçağ’da daha ziyade kilise süsle­melerinde rastlanan bu motifin yahudi ge­leneğinde bilinçli biçimde kullanımı baş­langıçta yahudi büyü öğretisini ifade eden pratik Kabala ile sınırlı kalmıştır. Nitekim Ortaçağ boyunca asıl yahudi sembolü ola­rak altı köşeli yıldızdan ziyade yedi kollu şamdan (menorah) motifi öne çıkmıştır. Yıldız motifinin Süleyman’ın mührü ile (hatam şlomo) ilişkilendirilmesi de yine pratik Kabala’ya dayanır. Talmud’da yer alan bir pasaj, iyi ve kötü ruhları kontrol etmesi için Kral Süleyman’a verilen sihirli yüzük üzerinde Tanrı’nm en kutsal ismi ka­bul edilen dört harfli YHVH isminin (Tet-ragratnmaton) işlenmiş olduğundan bahsedilir  Süleyman’ın mührü­ne izafeten oluşturulan, büyü veya tılsım özelliğine sahip Ortaçağ yahudi yüzükle­rinde ise Tann’nın ismi yerine altı köşeli (heksagram). bazan da beş köşeli (pentagram) yıldız işlemesi kullanılmıştır.

Ortaçağ’a ait yahudi büyü metinlerinde sözü edilen ve daha sonra yıldız motifiyle ilişkilendirilen bir başka sihirli güce sahip eşya Kral Davud’un zırhıdır (magen David). Aynı şekilde Davud’u düşmanlarından ko­ruduğuna inanılan bu zırh Tann’nın yet­miş iki ismi veya Tann’nın gücünü ifade eden Şadday ismi ya da yedi mısralı 67. Mezmur’un yazılı olduğu şamdan biçimin­de bir işlemeye sahipken bu işleme zaman­la kutsal ruhun altı boyutunu ifade eden altı köşeli yıldıza dönüştürül­müştür. Dolayısıyla altı köşe­li yıldız motifi için uzun bir müddet [XIII-XVII. yüzyıllar] hem magen David hem Süleyman’ın mührü tabirleri kullanılırken magen David tabiri yayılmış ve Süleyman mührü isimlendirmesi beş köşeli yıldıza hasredilmiştir.

Yahudi mistik geleneğinde koruyucu özelliğinden dolayı mezuza ve muskalar­da içleri Tanrfnın isimleri veya Tevrat pa­sajlarından alıntılarla işlenmiş olarak sık­ça kullanılan altı köşeli yıldız motifi, Dâ-vûd’la bağlantısından hareketle Alman ya-hudileri arasında ve Sabataycı çevrelerde mesîhî sembol diye benimsenmiştir. İlk defa Prag yahudi cemaati tarafından bir nevi millî sembol olarak flama üzerine uygulanan ve sonraki dönemler­de diğer yahudi cemaatlerinin sancak ve flamalarına da işlenen bu motif, ayrıca Prag dışında İtalya ve Hollanda yahudile-rine ait neşriyatta amblem işlevi görmüş, sinagog tezyininde ve mezar taşlarında sıkça kullanılmıştır (XVII-XVIII. yüzyıllar). Aydınlanma döneminde ise hıristiyan ha­çına karşılık yahudilerin sembol arayışına cevap olmuş, XIX. yüzyıldan itibaren yahu­di mistik geleneğinin, bazı yahudi cema­atlerinin ve sinagogların dar alanından çıkıp yahudi toplumunun tamamına mal edil­miştir. Önce Theodor Herzl’in Siyonist ha­reketinin, daha sonra modern İsrail Devle-ti’nin bayrağının amblemi olarak seküler bir boyut kazanan bu motif, günümüzde şans getirici muska özelliğinin yanı sıra daha ziyade modern yahudi kimliğinin ev­rensel sembolü diye bilinmektedir.

Mühr-i Süleyman İslâm inancında, “Kı­yametten önce yer altından elinde Süley­man’ın mührü ve Musa’nın asası olduğu halde bir dâbbe çıkacak ve asâsıyla müslümanlann yüzünü aydınlatacak, mührüyle kâfirlerin yüzünü mühürleyecektir” me­alindeki hadis dolayısıyla girmiş İsrâiliyattan beslenerek ayrıntılı biçimde işlenmiş­tir. Bu rivayetlerde Hz. Süleyman’ın ateşe, suya, rüzgâra, kuşlara ve hayvanlara hük­metmesini sağlayan yüzük şeklinde tıl­sımlı bir mührün sahibi olduğu, cennette Hz. Âdem’e ait iken Cebrail tarafından Hz. Süleyman’a getirilmiş olan bu yüzüğün üzerindeki altıgen motifte ism-İ a’zamın remzedildiği, Hz. Süleyman’ın ism-i a’za-ma hürmeten bu yüzüğü yalnızca abdest-haneye giderken çıkarıp Âsaf adlı vezirine veya hanımı Âmine’ye teslim ettiği, mühür parmağında olmayınca hayvanlara hük-medemediği kaydedilmektedir. Bir gün abdesthaneye gittiğinde hilkat garibesi bir sahra cini ifrit veya dev Süleyman’ın kı­lığına girip hanımından mührü almış, Hz. Süleyman mührü istediğinde sahtekârlık­la suçlanmış ve kendi kılığına giren devin emriyle saraydan çıkarılmış, dev onun ye­rine sarayda hüküm sürmeye başlamıştır. Hz. Süleyman bir sahil kasabasında balık­çıların yüklerini taşıyarak hayatını sürdürmüş, aradan kırk yıl geçtikten sonra dev bir daha başkalarının eline geçmesin diye mührü denize atmış, ardından kendisine karşı ayaklanan hayvanlar ve cinler tara­fından parçalanarak öldürülmüştür. Aynı günlerde yanında çalıştığı balıkçı Hz. Sü­leyman’a hizmetine karşılık para yerine bir balık vermiş, Hz. Süleyman akşam ba­lığı pişirmek için karnını yardığında kendi yüzüğünü görmüş ve onu parmağına ta­kıp saraya gitmiş, orada eski hayatına ka­vuşarak peygamberlik dönemini tamam­lamıştır. Halk arasındaki, “Mühür kimdey-se Süleyman odur” atasözü bu kıssaya da­yanır.

Bir sembol olması bakımından mühr-i Süleyman, yahudi ve mason ustaların eser­lerinde olduğu kadar İslâm tezyini sanat­larının metal, ahşap, mimari, dokuma gibi pek çok dalında nakış amaçlı kullanılmış­tır. Mühr-i Süleyman’a özellikle yapı süs­lemelerinin göbek motifi olarak sıkça rast­lanır. Bulunduğu yere şeytanın giremedi­ğine dair halk inancından dolayı taş, ağaç, cam, kâğıt gibi yüzeylerde merkezî motif olarak kullanılmıştır. Yine bu inançla cami, tekke gibi mekânların kubbe veya tavan nakışlarında, kapı kanatları yahut medhal sövelerinde mühr-i Süleyman desenleri bulunur. Anadolu Selçukluları, Artukoğul-lan ve İlhanlılar’ın eserlerinde bilhassa kub­belerin kilit taşlarında yer almıştır. Osman-lılar’da ise başta hamam kubbe delikleri olmak üzere mezar taşlan, cami tezyinat­ları, anıtlar ve kemer kilit taşlarıyla çini, se­ramik gibi mimariyi ilgilendiren hususlar­da şeytanı uzaklaştırmak amacıyla; mut­fak eşyalarında, çeşmelerde, sebillerde,
tas, tepsi ve tabaklarda zehirlenmeye kar­şı tılsım niyetine; serpuş, tolga başlıklarda güç sembolü; giyim eşyaları ve takılarda hırz ve vefk olarak yüzyıllarca kullanılmış­tır. Barbaros Hayreddin Paşa’nın rüzgâra hükmedebilmek için sancağına mühr-i Sü­leyman motifi nakşettirmesi bu gelenek­ten kaynaklanır. Devlet fikri ve hükümet etme yetkisi ilk defa Hz. Süleyman’da ke­male erdiği için ona bunu sağlayan mü­hür de aynı güç ve kudreti temsil eder. Bu sebeple mühr-i Süleyman her şeyden ev­vel devlet olmanın ve hükmetmenin sem­bolüdür.

Mühr-i Süleyman eski edebiyatta da kul­lanılan bir motiftir. Divan şairleri sevgilinin dudağını gerek yuvarlak ve derli toplu bi­çimi gerekse bütün âşıkları, hatta insan­ları ve cinleri büyüleyip kendisine râmetmesi veya bütün güzellerin onun ağzına bakması gibi özellikleri dolayısıyla mühr-i Süleyman’a benzetirler.[Güzellik içre hatm eder ol lal hâtemi/Ger nakş olursa mühr-i Süleyman’a leblerin-Şeyhî] Dudak-mühür benzetmesinde dudağın çevresinde­ki ayva tüyleri mührün üzerindeki yazıları karşılar ve sevgili bir Süleymân-ı zaman olarak algılanır.[La’lin üzre hattına ben­ler perîşân olmasın / Yüz bulıcak mûrlar mühr-İ Süleyman’ı öper- Hayalî] Sevgi­linin rakipler arasında kalması ifritlerin yüzüğü çalmasıyla yorumlanır. Sevgilinin gaflet halinden istifade eden rakipler de mühr-i Süleyman’ı çalan ifritlere benzetilir.[Mest olup uyurken öpmüş İa’l-İ cananı ra-kîb / Ehremenler fıâtemi almış Süleyman bîhaber – Bakî] Bir beyitte de mühr-İ Sü­leyman’ın güç ve kudret tılsımı oluşuna işaret edilmektedir.[Kaza ol husrevin mah­kûmu kılmış rub’-ı meskûnu / Nigîninde murabba’ vefk edip mühr-i Süleyman’ı -Sünbülzâde Vehbî] Halk şairleri de zaman zaman mühr-i Süleyman’ı bir iktidar sem­bolü olarak kullanmışlardır.[Lebinden nûş ettim beni şöyledir / Ne çâre sevdiğim ka­der böyledir / Ak göğsün üzeri uzun yayla­dır / Mühr-İ Süleyman’a dahi yol vermez -Ruh s atî]

Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski