Mübdi Ne Demek, Esmaül Hüsna el-Mübdi İsmi, Anlamı

Mübdi’. Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri. Sözlükte “bir işe başlamak, bir işi diğer­lerinden önce yapmak; yaratmak” mânalarındaki bed’ kökünün “yaratmak” anla­mındaki ibda’ masdanndan türemiş bir sıfat olan mübdi’ “modeli ve Örneği olmak­sızın ibtidâen yaratan” demektir. Râgıb el-İsfahânî, müb­di’ İle onun alternatifini teşkil eden muîde “nesne ve olayların başlangıç ve biti­minde sebep fonksiyonu icra eden varlık” mânasını vermiştir  Bu durumda İsfahanı bitimi ikinci var oluşun başlangıcı saymıştır Allah’a nis-bet edilen bed” veya ibda’ kavramı Kur’ân-ı Kerîm’de yer aldığı âyetlerin çoğunda ve doksan dokuz esmâ-i hüsnâ listesinde mu-îd isminin masdar olan İade kavramıyla birlikte kullanılmıştır. Sözlükte “geri dön­mek” mânasındaki avd (avdet) kökünün “tekrar etmek, ikinci defa başlamak” an­lamına gelen iade kalıbından türemiş bir sıfat olan muîd “tekrar eden” demektir. Zât-ı ilâhiyyeye nisbet edildiğinde “yarat­mayı tekrarlayan, tekrar yaratan” mâna­sını taşır.

Kur’ân-ı Kerîm’de mübdi’ ve muîd keli­meleri geçmemektedir. Allah’a nisbet edi­lişlerinde aynı mânaya gelen bed1 ve ibda’ masdarlarından türemiş mazi ve muzâri sîgaları on bir âyette zât-ı ilâhiyyeye izafe edilmiştir. Bunların dokuzunda ilk yarat­mayı anlatan bed’ veya ibda’ kavramıy­la birlikte iade kavramı da yer almış, bir âyette ‘peniden yaratma” anlamı başka ke­limelerle ifade edilmiştir. İade kavramı da on altı âyette Allah’a nisbet edilmiştir. Bu âyetler genellikle Allah’ın varlığını, birliğini, evreni yaratıp yönettiğini dile getiren, insana lütfettiği sayısız nimetleri hatırlatıp onun tabiat için­deki üstün konumuna ve dolayısıyla so­rumluluğuna dikkat çeken açıklamalar içer­mekte, dünya hayatının mâna ve Önemi­ne temas etmekle birlikte Allah’tan ge­len nefha ile vücut bulan insan varlığının fâni dünya hayatıyla sınırlı olmayıp ikinci ve ebedî hayata kavuşacağına vurgu yapmaktadır. “Yaratmayı ilkin başlatan, sonra onu tekrar eden yalnızca O’dur. Bu O’nun için pek kolaydır” mealindeki âyette [Rûm 30/27] “pek kolay” söyleminin “daha kolay” mânasına da gelebileceğine dikkat çeken Mâtürîdî, buradaki kolaylık-güçlük nisbetinin zât-ı ilâhiyyeye değil insanın id­rakine yönelik olduğunu belirtmiştir.

Allah’a nisbet edilen bed’ ve iade kav­ramları tefsirlerle esmâ-i hüsnâya dair eserlerde genellikle “ilkin yaratmak ve âhirette yaratmayı tekrarlamak” mânasına alınmış veya yaratmanın konusu hakkın­da herhangi bir belirleme cihetine gidil­memiştir. Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, diğer bazı müfessirlerin temas ettiği gibi bu tür âyetlerin muhatapları olan putperestlerin esasen âhiretin varlığını kabul etmedi­ğine dikkat çekerek kendilerine karşı Allah’ın buna muktedir olmasıyla istidlalde bulunmanın bir yararı olmayacağını be­lirtmiştir. Mâtürîdî’nin kanaatine göre bu tür âyetlerde yer alan bed’ ile (ibda’) iade kavramları hem tabiatı yönetmesi sırasın­da Cenâb-ı Hakk’ın yaratmayı sürekli tek­rar etmesi, hem de kıyametin kopacağı za­manda insanları tekrar canlandırması an­lamına gelir Kur’an’da bed” ile iadenin birlikte zikredildiği yerlerin çoğunda söz bağlamının âhi-ret hayatıyla ilgili olmadığı görülür.[Yû­nus 10/ 34; Neml 27/64; Ankebût 29/ 19; Rûm 30/27; Burûc 85/13] Tabiat­ta her şey sürekli bir değişim içinde olup ilâhî sıfatların tecellîleri sonucu daimî bir yaratma ve yok etme mekanizmasına tâ­bidir.

Mübdi’ ve muîd hem İbn Mâce’nin hem Tirmizrnin esmâ-i hüs­nâ rivayetinde yer almış ayrıca bed’ ve iade kavramları çeşitli ha­dislerde Allah’a nisbet edilmiştir. Ebû Hüreyre’nin Hz. Peygamber’den rivayet ettiği kutsî bir hadiste Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “İnsanoğlu beni yalanlamış, ancak buna hakkı yoktur; bana dil uzat­mış, buna da hakkı yoktur. Onun beni ya­lanlaması, “Allah beni yarattı fakat tekrar diriltecek değildir’ şeklindeki beyanından ibarettir. Halbuki yaratmayı ilkin gerçek­leştirmek onu tekrar etmekten daha zor­dur. İnsan ayrıca evlât edindiğimi ileri sür­müştür. Ben bir ve tekim, kimseye muh­taç değilim, herkes bana muhtaçtır; ne doğurdum ne doğuruldum; kimse benim dengim değildir.

Kuşeyrî, mübdi’ ve muîd isimlerinin yay­gın mânalarına temas ettikten sonra Ce­nâb-ı Hakk’in kullarına yönelik lütuf ve ih­sanlarını tekrar tekrar yaratmasını da bu iki ismin muhtevası içinde mütalaa et­miştir. Bu suretle Mâtürîdî’nin anlayışına yaklaşmıştır. Kuşeyrî ayrıca geçmiş mut­lu günlerin Allah tarafından iade edilme­si hususunun nimetleri içinde yer alabile­ceği ihtimaline yer vermiş, fakat ariflerin bunu mümkün görmediğini belirterek şöy­le demiştir: “Aslında Hakk’ın seçkin kullan geçmiş dünyevî mutluluklarına bir daha dönemeyecektir. Ancak şu bilinmelidir ki özlem ve üzüntülerle geçen zamanlar mut­lu günlerden daha değerlidir. Çünkü kişiyi Allah’a yaklaştıran bu müstesna zaman­lar Allah’ın kulları üzerindeki bir hakkıdır. Unutulmamalıdır ki O, kendisi uğrunda kal­bi kırık olanlarla beraberdir. Gazzâlî, her iki isme de “mucit” mânası ver­dikten sonra yaratmanın bir mode­le bağlı olmayarak gerçekleşmesi halinde ibda’, modele bağlı olduğu takdirde iade diye ifade edileceğini söyler. Allah’ın kâinata yönelik isim­leri içinde yer alan mübdi’ bazı farklarla ya­ratma kavramında birleştiği bari’ ve hâ-Ük, muîd de bâis ölümden sonra dirilten ismiyle anlam yakınlığı içinde bulunur. “Can veren” mânasındaki muhyî ise her iki is­min içeriğiyle ilgili görünmektedir.

Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski