Mücerred Nedir -Tasavvufta, Tarikatte- Hakkında Bilgi

Mücerred. Bekâr yaşamayı tercih eden sâlik anlamında tasavvuf ve tarikat terimi.

Sözlükte “bir şeyin kabuklarını soyarak onun özüne ulaşmak” mânasındaki tec-rîd kelimesi, tasavvufta “sâlikin dünya ve âhiret nimetlerini bir yana bırakıp Allah’a yönelmesi ve sadece O’na gönül vermesi” anlamında kullanılmıştır. Hz. Musa’ya, “Nalınlarını çıkar [Tâhâ 20/12] şeklindeki ilâhî hitabı sûfîler,

“Kendini dünya ve âhiretten tecrîd edip sa­dece bana bağlan” diye yorumlamışlardır. Bu anlamda mücerred, “dünya ve âhiret kaygısını bir yana bırakıp Allah’a gönül veren ve sadece O’na bağ­lanan derviş” demektir. Sûfîler sâlikin gön­lünde Allah’tan başka bir şeye yer verme­mesine tecrîd, Allah’a gönül verdiği için kendinden geçip tek (ferd) olan Allah’tan başka hiçbir şeyi düşünmemesine de tef-rîd adını vermişlerdir. Bu bağlamda tec­rîd ve tefrîd birbirini tamamlamaktadır.

Tasavvuf yoluna giren bir kişinin Allah’a tam manasıyla yönelmesi, O’ndan başka her şeyden kendisini tecrîd etmesi, bazı zâhid ve mutasavvıflarda evlenmemek ve evlât sahibi olmamak gerektiği kanaatini meydana getirmiştir. Bu kanaati taşıyan­lar evlenmeyi tecride engel olarak gör­müşlerdir. Sekiz ünlü zâhidden biri olan Âmir b. Abdullah’ın etyememeyi ve evlenmemeyi zühdün gereği gördü­ğü, ilk sûfîlerden Bİşr el-Hâfî’nin de bekâr yaşamayı tercih ettiği kaydedilmektedir. Ancak bu anlayış sofîliğin bir ilkesi olarak görülmemiştir. Bekârlığı dinle ilgilendire­rek evlenmeyen Âmir eleştirilmiş, hatta Şam’a sürülmüştür. Bişr el-Hâfî, bekâr yaşadığı halde evli olan Ahmed b. Hanbel’in kendisinden üstün olduğu kanaatindeydi. Bu anlayış fütüvvet ehli ve ahîler arasında da görülür. Sühreverdî, iAvânfü’l-mac’ânî isimli eserinde tasav­vufla ilgili bu meseleyi “müteehhil” ve “mücerred” başlıkları altında incelemiştir.

Bekâr yaşama (mücerretlik) sadece sûfîlere has bir uygulama değildir. Nitekim Takiyyüddin İbn Teymiyye gibi bazı âlimler evli olmanın faziletine inanmalarına rağ­men bekâr yaşamayı tercih etmişlerdir. Abdülfettâh Ebû Gudde, el-‘Ulemtfü’l-‘uzzâb adlı eserinde İbn Cerîr et-Taberî, Zemahşerî, Nevevî ve İbn Teymiyye gibi hiç evlenmemiş yirmi âlimin hayatını anlatır. Fârâbî ve Ebû Bekir er-Râzî de bekâr ya­şamış ünlü filozoflardır.

Bekârlık, Balım Sultan tarafından örgüt­lenen Bektaşîlikte önemli bir makam ha­line gelmiştir. Bektaşîliğin Çelebiler kolu Hacı Bektâş-ı Veli’nin evli ve çocuk sahibi olduğu, Babalar kolu onun evlenmediği, ancak yol evlâtları bulunduğu görüşünde­dir. İkrar veren bekâr talip evlenmeyece­ğine dair söz verirse mücerred olur. Mü­cerred olan dervişin sözünde durmayıp ev­lenmesi hoş karşılanmaz. Ahmed Rifat, mücerred âyininin sadece Hacıbektaş’ta­ki pîrevinde bulunan Balım Sultan Türbesi’nde icra edildiğini, ancak daha önceleri İstanbul’daki Şahkulu Dergâhı’nda, Dime-toka’da ve Kerbelâ’da da uygulandığını söyler. Balım Sultan’dan itibaren Hacı Bektâş-ı Velî Dergâhı’nda mücerred babası unvanıyla bir zatın bulunması gelenek ol­muştur. Talibin sağ kulağı delinip bir mengûş (küpe) takılır, bu sırada mengûş ter­cümanı okunur: “Bismi Şah. Gezme âlem­de yürü olma serseri Cân ü dilden ol muhibb-i Haydan Gûş mengûş eyleyip gulâm ol erenler şahına / Ol Aliyyü’l-Murtazâ’nın Kanberî”nin kanberi Ber-cemâl-i Muhammed Kemâl-i Şah Hüseyn ü Alî Allah illal­lah. Hû dost!” Rivayete göre Balım Sultan zamanında dervişlerden birini dışarıda te­lef etmişler. Kasaba halkı bu duruma çok üzülen Balım Sultan’dan dervişlerin üze­rinde Bektaşî olduğunu belirten bir alâ­met konulmasını rica etmiş, bunun üzeri­ne kırk dervişin kulakları delinerek men­gûş takılmıştır. Men­gûş demir, pirinç, gümüş veya Necef ta­şından çeşitli şekillerde yapılırdı. Ömür bo­yu bekâr yaşayan mücerredler dergâhlar­da ve zaviyelerde inzivaya çekilir, bazan arzulan üzerine seyahat etmelerine izin verilir, bazan da kusurlarından dolayı uzun bir yolculuğa mecbur edilerek cezalandı­rılırdı.

Bektaşîler’e göre evlenmemek zahirde mücerretliktir, gerçek mücerred zahiren ve bâtınen tecrid üzere olmalıdır. O ilim ve irfan sahibidir, kendini her şeyden temiz­ler, arındırır; nûr-ı Hak olur. Bedeni ateşe girse yanmaz, katletseler elem duymaz, helak olsa gam yemez. Cenâb-ı Hakk’ın celâl ve cemal tecellilerini aynı şekilde gö­nül rahatlığıyla karşılar. Halka muhtaç ol­maz. Mücerrettik, bu hükümleri yerine getirdikten sonra “dünya sevgisinden ge­çip Allah’a gönül vermek, şeriat, tarikat, marifet, hakikat sırlarını bilip Hz. Muhammed ve ashabının itikadı üzere olmak” di­ye tanımlanmış, dünya zevklerine dalan­ların boş yere mücerred olup günaha gir­memeleri özellikle vurgulanmıştır.

Bektaşîlikte en üst mertebede bulunan dedebaba Hacı Bektâş-ı Velî Dergâhı’ndaki mücerredler arasından seçilir. Diğer der­gâhlara şeyh tayin edilirken bunlar tercih edilir. Ancak mücerred olmayanlar içinde daha uygun biri varsa o da dedebaba se­çilebilir. Dedebabanın mücerred olması kuralına bugün Arnavutluk Tiran’daki Bek­taşî Dergâhı’nda titizlikle uyulmaktadır. Türkiye’de dedebaba olarak kabul edilen Bedri Noyan bu kurala uymayıp evlenmiş­tir.

Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski