Müen’en. Senedinde enne ifadesi bulunan hadis.
Arapça’da enne edatından “tefîl” kalıbında türetilen müen’en kelimesi “senedinde ‘enne’ edatı veya ‘enne fulânen kale’ edâ sîgası kullanılarak nakledilen hadis” demektir. Bazan böyle bir rivayetin sadece senedine de müen’en denilmekte, kelime müennen (müen’ene) şeklinde de telaffuz edilmektedir. I. (VII.) yüzyıldan itibaren hadis râvilerinin nakilde bulunurken sıkça kullandıkları enne lafzı genelde “ah-berenâ fülânün enne fülânen kale” şeklinde kullanılmakla birlikte bazan “ahberenâ fülânün enne fülânen ahberahû” ve “ahberenâ fülânün enne fülânen haddesehû” gibi cümleler halinde de görülmektedir.
Bir hadisi enne lafzıyla rivayet eden râvi-nin, o hadisi hocasından muteber bir yolla alıp almadığı konusunda ihtilâf edilmiş ve bu hususta iki görüş ortaya çıkmıştır. Ahmed b. Hanbel ve Berdîcfnin de aralarında bulunduğu muhaddislere göre enne sîgasıyla nakledilen rivayetler, başka bir tarikten semâ yoluyla nakledildiği ortaya çıkmadıkça muttasıl sayılmaz, bunlar münkatı’ hükmündedir. Mâlik b. Enes ve İbn Abdülber en-Nemerî tarafından ileri sürülen ve cumhur tarafından da benimsenen diğer görüşe göre ise hocasından enne lafzı ile nakilde bulunan râvinin hocasıyla görüştüğünün ve tedlîs yapmadığının bilinmesi şartıyla rivayeti muttasıl sayılır ve o rivayeti muteber hadis tahammül yollarından biriyle aldığı kabul edilir. İbn Abdülber rivayetlerde harflerden ve lafızlardan çok râvi ile şeyhi arasındaki mülakat, mücâlese, müşahede ve semâa bakılması gerektiğini söylemekte, rivayette mutlaka semâı aramanın gereksiz olduğunu, zira sahâbîye kadar uzanan senedde sahâbînin kullandığı “an, kale, semitü, enne” gibi lafızların zaten ittisale işaret ettiğini ve bu konuda icmâ bulunduğunu bildirmektedir. Ancak enne edatını bir edâ sîgası olarak inceleyen Zeynüddin el-Irâki birinci görüş sahiplerinin büsbütün haksız olmadığı sonucuna varmıştır. Ona göre enne ile rivayet edilen hadis yerine göre muttasıl, mürsel veya münkatı’ olabilir. Böyle bir hadis eğer Hz. Peygamber ile sahâbîler arasında geçen bir olayı naklediyorsa, râvi de bu olayın meydana geldiği zamanda yaşamış bir sahâbî ise hadiseyi gördüğü bilinmese bile rivayeti muttasıl kabul edilir; olayın meydana geldiği zamana ye-tişmemişse rivayeti mürsel sayılır; sahabînin mürseli de makbuldür. Eğer râvi tabiî ise rivayeti münkatı* olur. Tabiî de sahâbîden onun gördüğü ve yetiştiği bir olayı rivayet eder ya da görmediği ve zamanına yetişmediği olayı “enne fülânen kale (merre, raâ)” şeklinde bir senedle sahâbîye mal ederek naklederse hadis yine muttasıl, aksi takdirde münkatı’dır. İlk dönem muhaddisle-rinin bu konuda temkinli hareket etmelerine karşılık daha sonra gelenler meseleyi farklı şekilde değerlendirmiştir. Süyûti, Mağrib âlimlerinin enneyi hem semâda hem icazette. Şark âlimlerinin ise sadece İcazet yoluyla alınan hadislerin rivayetinde kullandıklarını belirtmektedir. Müen’en hadis sened ve metninin durumuna göre sahih, hasen ve zayıf olarak nitelenebilir.
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi