Mühendishane-i Berri-i Hümayun Kim Kurdu, Hakkında Bilgi

Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun. Mühendis yetiştirmek üzere 1795 yılında açılan mektep.

III. Selim devrinde yeniden yapılanma­nın (nizâm-ı cedîd) en önemli kurumların­dan biri olarak 1210’da (1795) Hasköy’de açılmıştır. 1189’da (1775] kurulan Mühen­dishâne-i Bahrî-i Hümâyun’dan sonra im­paratorluğun ikinci mühendishânesidir. Ör­neklerini, Fransa’da Mouradgea D’Ohsson’un ve özellikle Vıyana’da Ebûbekir Râtib Efendi’nin gözlemlediği (1792) asker­lik ve mühendislik akademilerinden almış­tır. Kuruluş sebebi Nizâm-ı Cedîd ordusu­nun teşkil edilmesiyle bağlantılıdır. İlk dö­nemiyle ilgili belgelerde Fünûn-i Harbiyye Talimhanesi, Mekteb-i Fünûn-i Harbiyye veya Mühendishâne-i Sultanî gibi isimler­le, ardından da Mühendishâne-i Berrî Hümâyun olarak anılmıştır.

Kuruluş yeri olarak Hasköy’ün sapa ve ücra olması sebebiyle özellikle tercih edil­diği, böylece yeni okulun ve yanındaki Humbaracı ve Lağımcı Ocağı mensupları­nın şehirdeki yeniçerilerle bağ kurmaları­nın Önlenmek istendiği Mühendishâne-i Bern binasının inşasına 5 Zilhicce 1207′-de (Temmuz 1793) başlanmış ve Safer 1210’da (Eylül 1795) tamamlanmıştan Mü­hendishâne-i Bahrî’de olduğu gibi bu mek­tepte yabancı hocalar istihdam edilme­miştir. Riyaziye ve hendese ağırlıklı olarak verilen dersler, okulun idareciliğini ve baş-hocalığını uzun yıllar üstlenen geometri ve cebir hocası Abdurrahman Efendi başkan­lığında Türk hocaları [Hüseyin Rıfkı, İbrahim Kâmi, Hafız Seyyid İbrahim Edhem, Eihac Ha­fız Abdullah] tarafından yürütülmüştür. Öğ­retim dört mühendis hoca tarafından sür­dürülmüş, 1801’de İngiliz mühtedisi mü­hendis Selim’in (Bailey) kadroya alınma­sıyla hoca sayısı beşe yükselmiştir. Mek­tepte kullanılan ders kitaplarının çeşitli çizelgeler logaritma cetvelleri ve geometrik şekiller içermesinden ötürü bunların ha­tasız çoğaltılmasının en iyi biçimde basıl­ması halinde gerçekleşebileceği ve ders­lerle ilgili olarak hazırlanacak telif ve ter­cüme eserlerin de ayrıca daha ucuz şekil­de talebenin istifadesine sunulacağı dü­şüncesinden hareketle mühendishâne bi­nasının zemin katında bir matbaa açılmış­tır (1211/1797), Bu durum, o sırada başka bir Türk matbaasının olmaması sebebiyle Türk matbaacılığı açısından da önemli bir gelişmeyi gösterir.

Yanındaki Humbaracı ve Lağımcı ocak­larına bağlı bir kurum olması düşünüldü­ğünden Mühendishâne-i Berri’nin başlan­gıçta müstakil bir kanunnâmesi yoktu ve nizamıyla ilgili düzenlemeler bu ocaklar için hazırlanan kanunnâmede yer almıştı (1206/1792). Buna göre hocalar humbara­cı ve lağımcı neferlerine humbara atmak ve lağım bağlamak dersleri, fenn-i hende­se üzere metris kazmak, tabya inşa etmek, kale tabyası yapmak, ordu mahallini tes-bit etmek, top kundağı, gülle ve humba­ra kundağı, tombaz köprü yaptırmak, la­ğımcılara hendese dersleri vermek ve bu konularla ilgili telif ve tercüme risaleler ha­zırlamak gibi vazifelerle yükümlüydüler. Bi­rinci sınıftaki talebelere öncelikle hat, im­lâ, hesap ve hendese, teknik resim ders­leri verilmekteydi. Birinci ve ikinci sınıflar­da ayrıca Arapça ve Fransızca dersleri yer almaktaydı. İkinci, üçüncü ve dördüncü sı­nıf talebeleri coğrafya, arazi ölçümü, ha­rita çıkarma, lağımcılık ve müstahkem bi­nalar inşası, çağdaş askerlik tertibi, isa­betli ve seri top atıcılığı, yüksek matema­tik bilgisine dayanan koni kesitleri, dife­ransiyel hesap, integral hesap, mekanik ve astronomi gibi derslerde öğretim görmek­teydi.

Mühendishânede ayrıca bir kütüphane oluşturulmuştur. İlk kitaplar ve gerekli aletler Enderûn-ı Hümâyun Hazinesi’nden tahsis edilmiş, bir kısmı diğer kütüphanelerden sağlanmış, terekelerden satın alın­mış veya hediye olarak verilmiştir. Kütüp­hane özellikle Ebûbekir Râtib Efendi’nin terekesinden alınan çok sayıdaki kitap, ha­rita, teknik alet ve edevatla zenginleşmiş­tir. Mühendishâne-i Berrî Kütüphanesi’n-de, 1751 ‘de Paris’te neşredilmeye başlana­rak 1780’de tamamlanan otuz beş ciltlik meşhur Fransız ansiklopedisine de yer verilmiş olması dikkat çekicidir.

1806’da Mühendishâne-i Berrî, daha iyi bir işleve kavuşturulmak amacıyla Hum-baracı ve Lağımcı ocakları bünyesinden ay­rılarak müstakil bir kurum haline getiril­mek istendi ve bu maksatla Eyüp’te Han-çerli Sultan Yalisı’na taşındı. Aynı tarihte mühendishâne için ayrı bir kanunnâme hazırlandı. Daha uygun bir bina yapılması düşünülmüş olmakla birlikte III. Selim’in tahttan indirilmesi yüzünden bu gerçek­leşmedi ve mühendishâne 1808 yılı baş­larında eski binasına geri döndü. Matbaa ise önce geçici bir süre için Sultan Ahmed civarındaki Kapalıfınn semtinde bir mahalle nakledildi (1802), iş­letmeye geçmeden Selimiye Kışlası yakı­nında yapılan müstakil bir binaya taşındı (Aralık 1802) ve Haziran 1824’e kadar fa­aliyetini burada sürdürdü. Mühendishâne ve matbaasmdaki faaliyetlerin III. Selim’in son dönemlerinde önemli derecede zaafa uğradığı görülmektedir. III. Selim’in taht­tan indirilmesi ve Nizâm-i Cedîd faaliyet­lerine son verilmesi mühendishâneye da­ha ağır bir darbe indirdi. 1808’de IV. Mus­tafa’nın kısa süren saltanatında yeni bir kanunnâme hazırlandı. Ancak dönemin kargaşası İçinde hocaların işlerine son ve­rilmesi; îrâd-ı cedîd hazinesinden sağlanan maaşların bu hazinenin ilgasından ötürü ödenememesi gibi gelişmeler oldu ve ma­aşla ilgili sıkıntılar uzun yıllar çözülemedi.

Mühendishâne-i Berrî binası 1809’da el­den geçirilerek tamir edildi. Ancak Yeniçeri Ocağfnin ilgasına kadar (1826) geçen zaman içinde mühendislik eğitimi ağır bir İhmale uğradı. Yeniçeri Ocağı’nin kaldırıl­masının ardından çağdaş düzeyde eğitil­mek üzere kurulan yeni ordunun ihtiyaçla­rını karşılamak amacıyla mühendislik eği­timi tekrar önem kazandı. Verimsiz geçen uzun yıllar, yeni ordunun özellikle İhtiyaç duyduğu mühendislik hizmetlerinin yeri­ne getirilmesinde büyük sıkıntılarla karşilaşılmasma yol açtı. Nizâm-ı Cedîd’in so­na ermesiyle başlayan dönemde mühen­dislik ilminin ihmal edildiği, okulun kanun­larına uyulmamasından ötürü mühendis-hâneyi cehalet sardığı, gelişme kaydetme­miş olarak âdeta yerinde saydığı ve sarfe-dilen büyük meblağların heba olduğu hu­susunu II. Mahmud’a arzeden serasker Koca Hüsrev, Sadrazam Selim Sırrı paşa­ların ve Seretibbâ Abdülhak Molla’nın tak­rirlerinde dile getirilir.[666] Bu du­rumda Mühendıshâne-i Berri’nin, 1826′-dan sonra başlayan II. Mahmud devri re­formları çerçevesinde ciddi bir şekilde ele alınması kaçınılmaz olmuştu. Yeni orduda “mansûre mühendisi” ismiyle binbaşı rüt­besinde sermühendis, kolağası ve yüzba­şı rütbelerinde mühendis halifesi istihda­mı ve her tabura iki mühendis tahsisi ka­rarlaştırıldı ve bunlara ayyıldızlı pergel işa­retli apolet takıldı. 1841’de Damad Meh-med Ali Paşa’nın Tophane ferikliğinde hum-baracı ve lağımcı askeri alaylar halinde ter­tip edilerek bunlara “mühendis alayı” adı verildi.

Siyasî istikrarsızlıklarda yeni ve eski dü­zen taraftarları arasındaki mücadelelerden etkilenmiş olarak sarsıntılar geçiren ku­rum, yine de ilk mühendislerin yetişme­sini ve İlerideki dönemlerde mühendislik hizmetlerinin yabancı mühendislerin hiz­mete alınmasına ihtiyaç kalmadan karşı­lanmasını büyük ölçüde sağladı. Böylece ordunun mühendis ihtiyacının yerine ge­tirilmesi, serhad kalelerinin çağdaş savaş bilimi doğrultusunda inşa ve tahkimleri, çeşitli yerlerin haritalarının çıkarılması, ye­ni yerleşim semtleri oluşturularak geniş­leyen başşehrin kadastrosunun hazırlan­ması, su yollarının ve yeni açılan şoselerin yapımı, çeşitli bina ve mâbedlerin inşa ve tamiri, sınırların tesbiti, Sakarya-Sapan­ca gölü-İzmit körfezi kanalı projesi gibi sahalarda önemli hizmetlerde bulunabi­lecek mühendisler yetiştirilmiştir. Ayrıca dönemin mühendislerinin farklı işlerde de kullanıldığı dikkati çeker. Meselâ 1821 Rum isyanı sebebiyle Rum tercümanlarının iş­ten çıkarılması esnasında resmî tercüme hizmetlerinin aksamaması için Fransızca bilmeleri sebebiyle mühendishâne hoca­ları devreye sokulmuştur.

1845te Mühendishâne-i Berrî nâzırı ola­rak tayin edilen Bekir Paşa zamanında okul genişletilmek üzere tamir ve yeniden tan­zim edildi. Mühendislik eğitimi 1864 yılı­na kadar eski binasında sürdürüldü, aynı yıl topçu kısmı idâdî talebeleri Galatasa­ray’a nakledildi. Burada Harbiye, Bahriye ve Tıbbiye mekteplerinin idâdî kısımlarıyla Mekâtib-i İ’dâdî-i Umûmî adı altında bir­leştirildi. 1867″de Galatasaray’daki mektep kapatılarak talebeleri eski binalarına iade edildi ve mühendislik eğitimi tekrar Has-köy’deki eski yerine alındı. 1871’de Mü­hendishâne-i Berrî talebelerinin harbiye sınıflan Harbiye’ye, topçu idadisi sınıflan Maçka’daki kışlaya nakledildi; böylece Mü­hendishâne-i Berrî topçu ve istihkâm su­bayı yetiştirecek hazırlık okulu haline ge­tirildi. Hasköy’de boşalan bina 1877-1878 Osmanlı – Rus Savaşı’nda hastahane olarak kullanıldı. Savaş sonunda bina tamir edi­lip genişletildi ve nazırlığına Vidinli Hüse­yin Tevfik Paşa getirildi. Harbiye Mektebi’ndeki topçu ve istihkâm kısımları idâdî sınıfı talebeleri getirilerek eğitime burada devam edildi. 1883te kurulan Hendese-i Mülkiyye Mektebi, Mühendishâne-i Berrî’-ye bağlıydı. 1908’de sivil bir kurum olmak üzere Mühendis Mektebi açıldı. Cumhuri­yetten sonra 1928’de Nâfia Bakaniığı’na bağlı olarak Yüksek Mühendislik Mektebi kurulması kararlaştırıldı. 1933te İstanbul Dârülfünunu’nun lağvedilmesi üzerine ye­ni oluşturulan İstanbul Üniversitesi’ne Yük­sek Mühendis Mektebi bir fakülte şeklin­de ilâve edildi ve 1941’de Millî Eğitim Ba-kanliğı’na bağlanarak adı Yüksek Mühen­dis Okulu oldu. Nihayet 1944te de İstan­bul Teknik Üniversitesi kuruldu. Mühen­dishâne-i Berrî, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin ilk nüvesini oluşturmuştur. Ayrı­ca Mühendishâne-i Berrî, Humbaracı ve Lağımcı ocaklarının [Topçu ve İstihkam Okulu] eğitim kurumu olduğundan Har­biye Mektebi’nin de (Kara Harp Okulu) ilk nüvesini teşkil eder.

Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
vikpedi

Daha yeni Daha eski