Ağlamak İslamda, Dinimizde, Hakkında Bilgi

(Bükâ). Hayatın her döneminde insanların tepkilerini göstermede özel bir yeri olan ağlamanın dinî hayatta da önemi vardır. Rivayete göre Hz. Âdem cennet­ten çıkarılıp yeryüzüne indirilince, işle­diği günaha o kadar çok ağlamıştı ki bütün melekler ona acim ıslardı. Sonun­da bu kadar çok ağlaması affedilmesini sağlamıştı.  Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Ya’küb’un sevgili oğlu Yûsufun hasretiyle çok ağlama­sından dolayı gözlerine perde indiğini haber vermektedir. [bk Yûsuf: 12/84] Hz. Davud’un da günlerce ağladığı nakledi­lir. Diğer peygamberlerin de ağladıklarına dair rivayetler vardır. Bütün semavî dinlerde aşırı derecede gülmek hoş karşılanma­mış, buna karşılık ağlamak tavsiye edil­miştir. Nitekim Kur’an da az gülmeyi, çok ağlamayı tavsiye eder. [bk Tevbe: 9/82] Ağlayarak yere kapananları öven ve bu hareketin saygı duygusunu artır­dığını ifade eden Kur’ân-ı Kerîm, bu su­retle ince ve hassas kalbi över.[bk. İsrâ: 17/109.] kaba ve duygusuz kalbi taşa benzeterek yerer. [bk Bakara: 2/74; Âl-i İmrân: 3/159. Hac: 22/35; Hadîd: 57/61.] Hz. Peygamber. “Benim bildiğimi siz bilseydiniz az güler çok ağ­lardınız” buyurmuştur.

Ağlamanın sebebi Allah korkusu ve sevgisi, cehennem, kıyamet ve ölüm en­dişesi, cennet nimetleri olduğu gibi. dünya ile ilgili üzüntü ve acılar da olabi­lir. Nitekim Hz. Ya’küb oğlu Yûsuf için ağladığı gibi Hz. Peygamber de oğlu İbrahim’i can çekişirken kucaklayarak öpmüş, koklamış ve onun için göz yaşı dökmüş, bunu gören çevresindeki sahâbîler de ağlamışlardı. Yine Hz. Peygamber annesinin kabrini ziya­reti sırasında ağlamış, ölen bir torunu için de göz yaşı dökmüş, koma halinde bulunan Sa’d b. Ubeyde’yi ziyaret etti­ğinde gözleri yaşarmış ve orada bulu­nanlar da ağlamışlardı. Ay­rıca Osman b. Maz’ûn’un naaşım yaş­lı gözlerle öpmüştü.

İslâm’da bedenî, ailevî, dünyevî fe­lâket ve acılara ağlamayıp sabır ve ta­hammül göstermek tavsiye edilmekle birlikte, bu durumlarda taşkınlık yap­madan ağlamak yasaklanmamıştır. Bu­na karşılık nevha yani isyanı andıracak şekilde bağırıp çağırarak, saçını başını yolarak ağlama kesin olarak haram kı­lınmıştır. Kalben üzülmek ve göz yaşı dökmekte ise dinen mahzur yoktur. Ni­tekim Hz. Peygamber, oğlu İbrahim’in ölümüne ağladığı için kendisine hayre­tini ifade eden bir sahâbîye, “Kalbimiz­de acı. gözümüzde yaş var; ama dilimiz Allah’ın rızasına aykırı bir söz söylemez” buyurmuşlardı.

İslâm’da dinî his ve heyecanla ağla­mak tavsiye edilmiş ve bu tür ağlama­lar karşılığında büyük sevap vaad edilmiştir. Meselâ kimsenin bulunmadığı bir yerde Allah’ı zikredip ağlayan mü­minin âhirette Allah’ın özel lutfuna nail olacağı, Allah korkusundan ağ­layan kişinin cehennemden azat edile­ceği, Allah’ın, kalbi hüzünlü ve gözü yaşlı olanlara azap etmeye­ceği, Allah korkusundan ağla­yan, harama bakmayan ve askerde nö­bet tutan kimselere cehennem ateşinin haram olduğu hadislerde belirtil­miştir. Hz. Peygamber. “Kuran hüzünle nazil oldu” buyurarak onu okurken ve­ya dinlerken yerine göre hüzünlenme­yi ve ağlamayı tavsiye etmiştir.  Nitekim kendisi de İbn Mes’ûd Nisa sûresinin 41. âyetini okurken dolu dolu göz yaşı dökmüş­tü. Kur’ân-ı Kerîmde de Allah’ın âyetleri okunduğunda ağlayarak secde edenler övülmüştür. bHz. Ömer, kız kardeşi Fâtıma’nın evinde dinlediği âyetlerin tesirinde kalarak ağ­lamış ve müslüman olmuştu. Hz. Ebû Bekir’in de yufka yürekli olduğu. Sevr mağarasında ağla­dığı, Hz. Peygamberin vefat edeceğini sezince göz yaşı döktüğü bilinmektedir.

Hz. Pey­gamber, kendisine kurtuluşun yolunu soran Ukbe b. Âmir’e. işlediği günahlar­dan dolayı ağlamasını tavsiye etmişti. Tebük seferine katılamayan Kâ’b b. Mâlik, Mürâre b. Rebr ve Hilâl b. Ümeyye kusurlarını affettirmek için hüngür hüngür ağlamış­lardı.

İçinden gelerek ağlayamayanlara ağ­lar bir tavır takınmaları tavsiye edilmiş­tir. Bununla birlikte lüzumsuz, zamansız ve yersiz ağlamalar, riya sa­yılması ihtimali bulunan göz yaşları ya­saklanmış ve bu türlü ağlamaların şey­tandan kaynaklandığı bildirilmiştir. Nevhanın ve ağıtçılığın yasaklanmasının sebebi de bu tarz ağ­lamaların din ve dünya bakımından za­rarlı oluşudur. İslâm’ın bu konudaki gö­rüşü, olur olmaz şeylere ağlamamak, başkalarını kendine acındırmak için göz yaşı dökmemek, sabır ve tahammül ederek kendine hâkim olmak, yeri ve zamanı gelince de ağlayarak içini bo­şaltmak seklinde özetlenebilir. Bu dinî temele bağlı olarak özellikle tasavvufta hüzünlü bir tavır içinde bulunma ve ağ­lamaya büyük önem verilmiş, hatta ilk zâhid ve mutasavvıflar arasında bazıları bu halleriyle meşhur olmuşlardır.

Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski