VOLNEY, Constantin- François (1757-1820)
Fransız, filozof ve tarihçi. İnsanın doğal yasalarla yönetildiğini, evrene dirilik kazandıran bir güç taşıdığını ileri sürmüştür.
3 Şubat 1757’de Anjou’da doğdu, 25 Nisan 1820’de Paris’te öldü. Ancenis ve Angers kolejlerinde ortaöğrenimini bitirdikten sonra, bir süre Paris Tıp Fakültesi’nde okudu, tıpla ilgilenmek istemediğinden felsefe ve tanrıbilim öğrenimi gördü. Bir süre, ünlü aydınların toplandığı, filozof d’Holbach ile Madam Fielvetius’un evinde düzenlenen konuşmaları dinledi, bilgin ve filozoflarla yakın ilişkiler kurdu. 1782’de Doğu ülkelerini tanıma amacıyla uzun gezilere çıktı, Lübnan’da kapandığı bir manastırda Arapça öğrendikten sonra Mısır, Suriye ve Osmanlı İmparatorluğu’nun güneydoğu illerini gezdi, Fransa’ya dönünce Voyage en Egypte et en Syrie, 1787, (“Mısır ve Suriye’de Gezi”) adlı, geniş ilgi uyandıran, yapıtını yayımladı. Bunun üzerine XVI.Louis tarafından Korsika’ya tarım genel yönetmeni olarak gönderildi. 1789’da Parlamento’ya seçildi. 1792’den sonra kralcılıkla suçlanarak tutuklandı, 1794’te öğretmen okullarında tarih profesörü olarak görevlendirildi. 1795’te Amerika gezisine çıktı, dönüşünde bütün gücünü çalışmaya vererek yapıtlarım yayımlamayı sürdürdü.
Volney belli bir konu üzerinde durmamış, tarih, dil, tanrıbilim, felsefe, yazın ve politika gibi çok değişik alanlarla ilgilenmiştir. Felsefe bakımından Locke ve Condillac’tan kaynaklanan bir görüşü benimsemiş, 18.yy deneyci-gözlemci düşünce yöntemini savunmuştur. Ona göre insan doğal bir varlık olduğundan, doğa yasalarına bağlıdır, onda evren bütününe dirilik kazandıran tözden öğeler vardır. İnsanın, doğal yasalara bağlılığı özgürlüğünü ortadan kaldırmaz, onun yaşamı boyunca uğradığı mutsuzluk kendi bağımsızlığını doğa yasalarına karşı bir güç olarak kullanmak isteyişindendir. İnsan doğuştan uygar değildir, onu geliştiren, uygar duruma getiren gereksinmelerin baskısı, kıvanç duyma eğilimi ve üzüntüden kaçışıdır. İnsan kendini seven, sevilmeyi isteyen bir varlıktır. Bu özelliği ona toplum oluşturmayı, bir topluluk içinde yaşamayı, üretim alanında başarılı olmayı, birtakım üretici kurumlar yaratmayı öğretmiştir. Bu nedenle insanın gelişmesi öğrenmesine, öğrenmesi de kendini sevmesine bağlıdır.
İnsanın toplum kurması, bireylerle uyum ve birlik içinde yaşamaya çaba göstermesi ortak gereksinmelerden doğmuştur. İnsan, bir birey olarak, güçsüzdür, başka varlıklarla başa çıkacak durumda değildir. Deneyler, gözlemler ona tek başına yaşama olanağının bulunmadığını, bir topluluk içinde varlığını sürdürmenin gereğini öğretmiştir. İşte toplumsal yaşamın, birliğin kaynağı budur. Toplum yaşamı insanı bir yandan güçlendirmiş, bir yandan da bencil kılmış ve doğa yasalarına göre davranmaktan uzaklaş-tırmıştır. Mutsuzluğun kaynağı bu doğal yaşama ortamının dışına çıkmadır. Bunda bencilliğin, kendini sevmenin, aşırı tutkulara kapılmanın etkisi büyüktür.
Volney için, düşüncelerin, dolayısıyla bilginin kaynağı duyularla sağlanan duyumlardır. Bütün tinsel varlıkları yansıtan soyut kavramlar bu duyumlardan oluşturulmuştur. İnsan için duyu ve duyumdan başka bilgi öğesi yoktur. Dinler, onların getirdiği inançlar, duyu verilerinin soyutlanmasından doğmuş, uzun bir sürenin geçmesiyle gelenekleşmiş, özgün bir varlık gibi görülmüştür. Oysa bu bir yanılmadır, bütün inançların duyularla sağlandığının kanıtı, dinlerin toplumların ve bireylerin yaşama ortamlarına göre biçimlenmesi, gelişmesidir. Bilgi gibi toplumu yöneten yasaların, ahlak ilkelerinin, bütün kutsal varlıkların, gelenek ve göreneklerin kaynağı da doğadır, doğayı tanımayı sağlayan duyulardır. Bu nedenle deney-duyu-duyum üçlüsü dışında bir bilgi kaynağı aramanın gereği yoktur.
• YAPITLAR (başlıca) Voyage en Egypte et en Syrie, 1787, (“Mısır ve Suriye’de Gezi”); Les ruines, 1791, (Harabeler, 1949); La loi naturelle, 1792, (“Doğal Yasa”).
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi