Ahid sandığı. Allah ile İsrâiloğulları arasındaki ahd’in sembolü olan, on emir’in yazılı bulunduğu levhaların muhafaza edildiği sandık. İbrânîce’de aron hakodeş denilen bu sandık, Eski Ahid’de “Ahid sandığı”, “Şahadet sandığı” “Tanrı’nın sandığı” gibi muhtelif isimlerle anılmakta. Kur’an’da tâbut diye geçmektedir.; Arapça’da ise tâbütü’l-ahd denilmektedir. Kitâb-ı Mukaddes’e göre ahid sandığının şekli ve ölçüleri Tanrı tarafından bildirilmiştir. Akasya ağacından yapılması emredilen bu sandığın uzunluğu iki buçuk, eni ve yüksekliği birer buçuk arşın olacaktır. İçi ve dışı altınla kaplanacak, iki uzun kenarına ikişer altın halka konacak, bunlara akasya ağacından yapılmış ve altınla kaplanmış birer kol takılacaktır. Halis altından ince bir levha ile sandık örtülecek, altından yapılmış kanatlı İki kerrûbî (melek) tasviri bu kapağın iki tarafında yer alacaktır. Bu sandığa on emirin yazılı bulunduğu levhalar (şahadet levhaları) konacaktır. Ayrıca bir çadır kurulacak, sandık çadırdaki özel yerine konulacak ve bir perde ile saklanacaktır.
Ahid sandığı emredilen şekilde yapılmış, şahadet levhaları sandığa konmuş, sandığı bekleme ve koruma görevi de Kohat soyundan Levililer’e verilmiştir. Tanrı’nın iki melek arasında oturarak Müsâ ile konuştuğu kabul edildiğinden, ahid sandığı büyük önem taşıyordu. Ona yaklaşmak hem yasaktı, hem de ölümle sonuçlanıyordu. İsrâiloğulları Tanrı’nın ve O’nun kudretinin sembolü, Tarın’nın kendileriyle olan beraberliğinin bir nişanesi şeklinde kabul ettikleri sandığı devamlı surette yanlarında taşımışlar, sıkıntılı anlarında ondan medet ummuşlardır. Daha sonra ahid sandığının yanına (veya içine) kudret helvası dolu bir testi ile Harun’un asası ve şeriat kitabı da konulmuştur. Ahid sandığı Hz. Musa’dan sonra Harun’un yanında kalmış, daha sonra gelenler de onu korumuş, bir ara Filistfler’in eline geçmiş, ancak Tâlüt (Saul) zamanında geri alınmıştır. Bu sandık Dâvûd tarafından sarayda muhafaza edilmiş, Süleyman ise onu mabedin “Kudsü’l-akdes” denilen bölümüne yerleştirmiş fakat sandığı açtırdığında İçinde sadece iki taş levha bulunduğu görülmüştür.
Buhtunnasr mabedi tahrip ettikten sonra ahid sandığı kaybolmuştur. Sandığın daha sonraki durumu ise bilinmemektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de ahid sandığından, Tâlûtun kral oluşu sebebiyle bahsedilmektedir. Peygamberleri tarafından, uzun süredir İsrâiloğulları’nın elinde bulunmayan tâbutun geri geleceği, bunun da Tâlûfun krallığına alâmet olacağı bildirilmiştir. Ayrıca sandıkta Allah’tan bir sekîne ile Mûsâ ve Hârûn ailesinin geriye bıraktıklarından bazı şeyler bulunduğu ve sandığı meleklerin taşıdığı ifade edilmiştir. Bu âyette geçen tâbut, sekîne, “Mûsâ ve Hârün ailesinden geriye kalanlara (bakıyye) dair tefsirlerde birbirinden farklı pek çok rivayet vardır”
Ancak Kur’an’da ve hadislerde bunlarla ilgili herhangi bir açıklama mevcut değildir. Bugün yahudiler. Tevrat tomarlarının muhafaza edildiği dolaba ahid sandığı demekte ve Tevrat’a gösterdikleri saygıyı buna da göstermektedirler. Hıristiyanlık’ta ise ahid sandığı, kilise babaları tarafından Hz. İsa’nın sembolü olarak yorumlanmıştır.
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi