WEBER, Louis (1866-1920)
Fransız, filozof. Gerçekliğin duyulur ortamda ve deneyle kavranan bir varlık olduğunu ileri sürmüştür.
Paris’te doğdu, aynı kentte öldü. Önce Politeknik Okulu’nda, sonra Fontainbleu’daki Topçuluk Okulu’nda öğrenim gördü. Bir süre subay ve hesap uzıjjanı olarak çalıştı, bu konularla ilgili yazılar yayımladı, çalışma bakanlığında başdenetimci olarak görevlendirildi. Bu süre içinde felsefeyle ilgili çalışmalarını sürdürdü. Revue de Metaphysique et Morale adlı felsefe dergisinin kurucuları arasına katıldı, felsefe sorunlarını içeren ilk denemelerini burada yayımladı.
Weber, ele aldığı sorunları, diyalektik bir yöntemle inceleyerek açıklamaya çalışır, özellikle bilgi kuramı üzerinde durur, değişik felsefe öğretilerini eleştirerek kendi görüşünün tabanını oluşturmayı amaçlar. Ona göre bilgi kuramında, kavramların oluşumunda deney ve deney verileri temel öğelerdir. Çünkü deney bir oluş içinde gerçekleşir, bu nedenle ilkel bir gerçekliği vardır. Deney yalnız ilkelerin ve kavramların kazanıldığı bir alan olarak görülmemelidir, çünkü ondan sağlanan daha başka veriler de vardır. Deneyle edinilen izlenimler, algılar, anlıkta geniş bir soyutlamaya uğratılarak yeni kavramlar oluşturulur. Algı duyumdan daha gerçektir, çünkü bireysel bir özelliği yoktur, bu nedenle de bilimsel bilginin kaynağıdır. Bilimsel bilginin başlıca özelliği bir bilinç niteliği taşıması, zorunlu olmasıdır. Bilen özne, bilinen nesne ve ikisini bağdaştıran eylem, deneyle birliktedir, birbirinden ayrı değildir. Gerçekliğin odağında özne değil deneyin kendisi vardır, bu da “bilmenin gerçekliği”dir.
Weber’e göre deney özneye bağlı değildir, bağımsızdır, kendi süreci içinde gelişir. Öznenin bütün başarısı deneyi kavramak, onu kendi özgün akışı içinde yakalamaktır. Özne deneyi önceden göremez, belirleyemez, yalnız onu anlatmaya çalışır. Felsefenin görevi de özne-deney bağlantısına dayanan bilginin gelişimini açıklamak, onu belli bir dizge içinde bütünlüğe kavuşturmaktır. Bu nedenle felsefe “usun düzenli bir tarihidir”.
Weber için önemli bir sorun da anlığın yapısı ve gelişimidir. Onun anladığı anlık yapıcı ve yaratıcıdır, yalnız aldığı izlenimleri biçimlendiren, düzenleyen bir yeti değildir. Bu özelliği dolayısıyla da toplumsal değil bireysel bir varlıktır. Başlangıçta anlık çoktanrı-cı dönemlerin oluşturduğu inançlardan önce ortaya çıkmıştır ve kaynağı kişisel yaratmalarla gelişen sanayidir. inançlar bu yaratılan ürünleri düzenlemeye, yönlendirmeye yarar. Bu nedenle anlığın toplumsal bir kaynağı yoktur.
Düşünme konusunu dille birlikte inceleyen We-ber’e göre dil tekildir, özdeği olmayan bir araçtır, düşünme eylemiyle birlikte ortaya çıkmıştır. Dilin ilk başarısı ilkel din duygularını uyandırmasıdır. Bu ilkel inanç varlıklarını yansıtan sözcüklerde birtakım korkutucu, ürkütücü öğelerin bulunması dilin kaynağında bilinçli olmayışı yüzündendir. Dilin başka bir özelliği de kurum olarak toplumsal, araç olarak bireysel nitelik taşımasıdır. Düşünce evreniyle nesnel evren arasındaki bağlantıyı sağlayan dildir. Dil, bilgi konusunda, iki türlü başarı gösterir. Biri en ileri durumda olan bilime dek uzayan gelişimi sağlayan bilgidir. Bu bilgiyle olaylar birbirine bağlanarak tasarımlara değin yükselinir. Ötekiyle de somutu soyutla açıklamaya yarayan imgeler üretilir. Birincinin ürünü bilim, ikincininki de metafiziktir.
• YAPITLAR (başlıca): Vers le Positivisme absolu, par l’Idealisme, 1902, (“idealizmden Salt Olguculuğa Doğru”); Le Rythme du progres, 1913, (“Gelişmenin Uyumu”).
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi