TAGORE, Rabindranat (1861-1941)
Hintli şair, romancı, oyun yazarı, filozof, ressam ve müzikçi. Geleneksel Hint şiirinin son büyük temsilcisidir.
7 Mayıs 1861’de Kalküta’da doğdu, 7 Ağustos 1941’de aynı kentte öldü. Çok sayıda ressam, müzikçi, şair ve din adamı yetiştirmiş geniş bir Brahman ailesinin on dört çocuğunun en küçüğüydü. Babası Debendranat Tagore (1817-1905), Brahmo Samaj (Tanrının Evi) adını alan ve Hindu dinini putperestlikten arındırarak tektanrıcı bir temelde yeniden kurmaya çalışan bir din akımının önderlerindendi. Rabindranat Tagore derin panteist (tüm tanrıcı) inançlara sahip aynı zamanda da Batı kültürüne açık bir aile ortamında büyüdü. Çok küçük yaştan başlayarak, özel öğretmenlerce katı bir disiplin içinde yetiştirildi. On bir yaşında babasından Sanskritçe, İngilizce ve eski kutsal Hindu metinlerini öğrendi.
Küçük yaşta şiir yazmaya başladı. Ağabeylerinin düzenlediği ulusal bir kültür şenliğinde şiirlerini okuduğunda henüz on dört yaşındaydı. 1878’de hukuk öğrenimi için İngiltere’ye gitti. Orada geçirdiği iki yıl, Batı kültürüyle yakından tanışmasında etkili oldu. Hindistan’a döndükten sonra şiir ve şarkılarını yayımlamaya başladı. 1891’de, babasının ısrarı üzerine, Şileida ve Saiyadpur’daki aile mülklerinin yönetimini üstlendi. Bu ona, bu kırsal bölgelerin halk sanatlarını, şiir ve şarkılarını öğrenme olanağını verdi. Köylülerin yoksulluk ve geri kalmışlıklarından oldukça etkilendi. Aynı yıllarda toplumsal ve siyasal sorunlara olan ilgisi artmıştı. 19Ql’de Bolpur yakınlarındaki Santiniketan’da bir okul kurdu. Burada, geleneksel katı kuralların sınırlamalarından uzak, doğayla doğrudan ilişkiyi temel alan özgür bir ortam içinde bir eğitim programı oluşturmayı denedi.
Asya’nın ve giderek de tüm dünya uluslarının birliğine duyduğu özlem ve dünya üstündeki çeşitli halkların gelenek ve göreneklerini tanıma isteği onu birçok ülkeyi gezmeye itti. Japonya, Çin, Malaya, Endonezya, Avrupa ülkeleri ve ABD’ye gitti. 1912’de İngiltere’de W.B.Yeats ve E. Pound ile tanıştı. Her iki şair de bu Doğulu şairin dinsel lirik şiirlerini büyük bir hayranlıkla karşıladılar. 1910’da kendi ülkesinde Bengal dilinde yayımlanan Gitanjali adlı şiir kitabı İngilizce’ye çevrilerek Yeats’in önsözüyle İngiltere’de yayımlandı.
Tagore, 1913’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı. Bu olay, İngiliz egemenliğindeki kendi ülkesinde milliyetçi duygularla, Batı’da ise Doğulu bir şair olarak yüceltilmesine neden oldu. Ancak ödülün kazandırdığı ün yalın bir yaşam sürmekten yana olan Tagore’u karışık duygular içinde bıraktı. 1915’te İngiltere Krallığı tarafından kendisine verilen “Sir” unvanını kabul ettiyse de, dört yıl sonra Ingilizler’in Pencap’ta giriştiği katliamı protesto ederek bu unvanı geri çevirdi. 1924’te, değişik uluslardan öğrenciler için Batı ile Hint geleneklerini kaynaştıran Visva-Bharati Üniversitesini kurdu. Yaşamının son dönemlerinde de dünyanın değişik ülkelerinde konferanslar vermeyi ve şiir yazmayı sürdürdü.
Tagore yapıtlarının çoğunu Bengal dilinde kaleme almış, bunlardan birçoğu kendisi ve başka çevirmenler tarafından İngilizce’ye de çevrilmiştir. Tanrı, insan ve doğaya karşı mistik bir sevgi, kişisel ve ulusal özgürlük tutkusu onun şiirlerinin başlıca temalarını oluşturur. Şiirinden yansıyan evrensel sevgi, Hint felsefesinin temelini oluşturan IO 400 yıllarına ait kutsal Upanişad metinlerindeki panteist dünya görüşünden ve Vedanta ve Vişnu dinsel geleneklerinden beslenir. Ülkesinin yoksul insanlarının çektikleri, sevdiklerini yitirmenin verdiği acı, en güzel şiirlerinin esin kaynağı olmuştur. Tagore, klasik şiir kurallarının sınırlamalarına bağlı kalmamış, yenilikler yapmaktan çekinmemiştir. 1890’da yayımlanan ve gençlik dönemi şiirlerini içeren Manasi, Bengal edebiyatına yeni şiir biçimleri sokmuştur. Tüm bağımsız duyarlığına ve Batı kültürünün etkilerine açık oluşuna karşın Tagore, ülkesinin toplumsal ve dinsel geçmişinde önemli bir esin kaynağı bulmuş ve geleneksel Hint şiirinin son temsilcilerinden biri olmuştur.
Tagore, şiirleri kadar ustalıklı olmamakla birlikte toplumsal bir gerçekçilikle fanteziyi kaynaştıran roman ve oyunlar da yazmıştır. Raca adlı oyunu The King in the Dark Chamber (“Karanlık Odadaki Kral”) adıyla ABD’de sahnelenmiştir. Tagore, şair ve yazarlığının yanı sıra müzikçi ve ressam olarak da başarı kazanmıştır. Geleneksel Hint müziğinin kalıplarını bozmaktan kaçınmamış, klasik aşk şarkılarını din müziği ve halk müziğinden öğelerle kaynaştıran özgün besteler yapmıştır. Aynı zamanda şarkıcı yönü de olan Tagore, kendi adıyla, Rabindrasangit olarak anılan bir vokal müzik üslubu da geliştirmiştir.
• YAPITLAR (başlıca): Şiir: Manasi, 1890; Sonar Tari, 1893, (“Altın Sal”); Çaitali, 1896, (“Son Hasat”); Kalpana, 1900, (“Düşler”); Ksanika, 1900; Naivedya, 1901, (“Sungular”); Gitanjali, 1900, (Gitanjali); The Crescent Moon, 1913, (Büyüyen Ay); The Gardener, 1913, (Bahçıvan); Fruit Gathering, 1916, (Meyva Zamanı). Roman: Gora, 1910 (Gora); Gare baire, 1919, (Yuva ve Dünya). Öykü: Galpa gucça, 1912, (“Öykü Demetleri”). Oyun: Malini, 1895; Çitra, 1896, (Çitra, 1942); Muktadhara, 1922, (“Makine”). Deneme: Yurop-Pravasir Patra, 1881, (“Bir Avrupa Yolcusunun Mektupları”); Svadeşi Samaç, 1904, (“Ulusal Hareket”); Sadhana, 1913, (“Mükemmelleşme Yolu”). Otobiyografi: Civansmrtri, 1917, (“Anılarım”).
• KAYNAKLAR: S.Ghose, The Later Poems of Tagore, 1961; S.Hay, Asian Ideas of East and West: Tagore and His Critics in Japan, China, and India, 1970; S.Radhakris-han, The Philosophy of Rabindranath Tagore, 1918; D.G.Ray, The Philosophy of Rabindranath Tagore, 1949; J.E.Thompson, Rabindranath Tagore, 1948.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi