WHITEHEAD, Alfred North (1861-1947)
İngiliz, filozof ve matematikçi. Matematiksel mantığın kurucularından ve İngiliz Yeni Gerçekçiliği’nin öncüle-rindendir.
15 Ocak 1861’de Ramsgate’de doğdu, 30 Aralık 1947’de Cambridge’te öldü. Cambridge Sherborne School’da ve Trinity College’da matematik ve fizik öğrenimi gördü, mekanik ve mantık konularında çalıştı. 1885-1910 arasında Cambridge Üniversitesi’nde matematik ve mekanik doçenti olarak görev aldı. 1914-1924 arasında Londra Üniversite Koleji ve Imperial College of Science’ta felsefe profesörü oldu, 1924-1937 arasında ABD’de Harvard Üniversitesi’nde felsefe okuttu. Whitehead’ın çalışma alanı Platon-
Aristoteles felsefelerinden başlayarak Leibniz, Spino-za, Kant ve Bergson gibi değişik düşünce yöntemine bağlı filozoflardan esinlenen, B. Russell ve Ingiliz Yeni Gerçekçiliği’nin geliştirdiği matematiksel mantık sorunlarını içerir. Bu değişik düşünce akımlarından yararlanmasına karşın, onun, seçmeci bir düşünür olduğu söylenemez. Görüşünün kaynağını Platon’un İdea kuramına getirdiği kendine özgü yorum oluşturur. Başlangıçta Russell’la ortaklaşa yazdığı Principia Matbematica’da (“Matematiğin İlkeleri”) ortaya attığı görüşleri 1924’te gittiği ABD’de bırakır ve Process and Reality (“Süreç ve Gerçeklik”) adlı yapıtında özgün görüşlerini sergiler. Matematik, mekanik, fizik konularındaki çalışmalarından edindiği bilgi birikimini doğadan esinlenen bir felsefe anlayışı üzerinde odaklaştırır.
Whitehead’ın düşünce sürecinde üç ayrı evre görülür. İlk evre 1898’den başlayan ve Russell’la birlikte yazdığı Principia Matbematica’mn yayımlandığı 1913’e değin süren matematiksel mantık kuramının ileri sürüldüğü dönemi içerir. İkinci evreyi fizikten kaynaklanan bir fizik felsefesinin kuruluşu oluşturur, son evrede Platon’un idea öğretisinden esinlenen bir metafizik kuramı ortaya konur. Onun, bir filozof olarak, kişiliğini, ikinci evreyle sonuncusunun bileşimi sayılan ve doğa bilimlerinden sağlanan verilerle beslenen düşünce dizgesi oluşturur. Bu dizgenin sergilediği anlayışa göre düşüncelerde (idea) edimsel bir etkinlik yoktur, onlar salt olanaklardır. Whitehead için önemli olan kavrama (prehension) ve yaratma (creation) kavramlarıdır. Felsefe sorunları bu kavramların içerdiği değişme ve oluş süreçleri içinde çözümlenir. Bu çözümlemede yalnız us ilkeleri egemendir, usun dışında başka bir kaynağa dayanma gereği yoktur.
Varlık sezgi ve ussallık
Whitehead’e göre felsefe us ilkelerinden kaynaklanan eleştirel bir yöntemle çalışır. En yüksek aşamadaki soyutlamalar bile usun süzgecinden geçmeli, bilimsel sezgilerden yola çıkarak daha somut sezgilere varmalıdır. Felsefe bu özelliği nedeniyle sanat ve din alanında geçerli olan sezgilerden de yararlanarak bütün bilimleri aşan bir içerik kazanır. Bu durum bir yöntem sorunu olduğundan gereklidir. Çünkü felsefenin izleyeceği yol ve benimsediği usçuluk doğanın ussal bir yapısı olduğunun doğrudan doğruya sezgiyle kavranmasına dayanır. Bunu tümevarım ve tümdengelim yöntemleriyle başarma olanağı yoktur. Varlık, kendi yapısı gereği, ussal ve anlaşılır niteliktedir. Dolaysız bir görüyle doğanın mantık yasalarına ve estetik uyuma uygun biçimde yönetildiği kavranabilir. Mantık yasası ve estetik uyum doğanın varlığını biçimlendiren temel ilkelerdir. Whitehead, doğanın kavranmasında, sezgi ve görü kavramlarını özdeş anlamda kullanır, bilimin olanaklılığını da bu sezgiye dayalı bir inançta bulur. Böyle bir bilim doğayı anlamak için soyut kavramlara değil, doğrudan doğruya varlığın kendisine, algılama yetilerine verilene yönelir. Çünkü “var olan bir nesnenin bulunmadığı yerde temel de yoktur”. Doğruluğun kaynağı deneyle kavranan somut varlık alanıdır.
Oluş, değişme ve organik bütünlük
Whitelıead’in üzerinde durduğu önemli bir konu da oluş sorunudur. Ona göre sürekli bir oluş vardır, bu oluş düşüncenin yaratıcı akışı durumundadır. Bu akış içinde değişme ve oluşma birbirini gerektiren iki
temel öğedir. Ancak bu değişme ve oluşma sürecinde, birbirinden ayrı olmasına karşın, aralarında bir varlık bağlantısı bulunan, olay ve nesne gibi iki öğe vardır. Olaylar, başka olaylarla iç içe girerek, daha büyük boyutlu olayların doğmasını sağlar, bir olay bağlantılı bulunduğu öteki olayın öğesi durumuna gelir. Bu nedenle her olay bütün öteki olaylarla ilgi içindedir. Ayrıca nesnelerin değişim sürecinde olaylar birbiriyle kesişerek yeni bir örgü oluşturur ve nesneler birer ayrım, birer özellik niteliğinde ortaya çıkar. Nesnelerin değişmesi bir başkalaşma anlamına gelmez, türlü olaylarla olan bağlantılarını gösterir. Çünkü nesneler süreklidir, doğanın yapısını oluşturan temel öğeler niteliğindedir. Nesnelerin birbiriyle iç içe girmesi olayı bir organizma bütünlüğü içinde gerçekleşir, bu da evrenin biçimsel birliğini anlamaya yarar. Whitehead’e göre “olay” evrenin biçimsel birliğidir. Bu “olay”ın bir organizma niteliği taşıması, onu oluşturan öğelerin birbiriyle olan bağlantısı yüzündendir. Çünkü olayda kurucu öğeler yalnız “birbirinin yanında” bulunmaz, biri ötekinin varlığını oluştururken yeni bir “bütün”ün ortaya çıkmasını sağlar. Sözgelişi elektronun atomla, atomun daha büyük bir birimle olan bağlantısı sonucu yeni bir dokunun oluşması böyledir. Öte yandan her olay evreni, bir bütünlük içinde, yansıtır.
Bilgi sorunu
Bilgi sorununu açıklamada Whitehead, içinde yaşanan doğanın, başka edimler yanında, bilgi edimlerini de içerdiğini öne sürerek, nesnelci bir görüşü benimser. Bu konunun açıklanışında üç düşünce ortaya atar. A- Algılara dayanan deneyimler, insana, kendi varlığının ötesinde olan, kendini aşan bir evrende bulunduğunu gösterir. B- Tarih, kişiye, kendinden çok önce sınırları saptanamayan bir geçmişin varlığını öğretir. C- İnsana özgü eylemler de bir aşkmlığı bildirir. Bu üç düşüncenin ortaya konmasına karşın Gerçekçilik ve İdealizm gibi kuramların hangisinin doğru olduğunu saptama olanağı yoktur. White-head, bu üç kuramdan birincisini benimser görünerek, bütün idealist öğretilere karşı çıkar. Ona göre, insan bir olayı, kendisinin bir parçası olduğu oranda bilebilir, bu da kavrama yöntemiyle sağlanabilir. Çünkü her olay bu kavrama eyleminde kendini aşar, daha başka bir olayın varlığını yansıtır, böylece “orada” olan bir nesne “burada” bilinir. Bu durum “orada” olanın daha az bilindiği anlamına gelmez.
Whitehead’e göre tin de,özdekde bağımsız birer töz değildir, çünkü tin de gövde gibi bir “olaylar dizisi”dir. Bilinç ise bu dizi içinde bir işlevdir. Metafizik sorunlarını düşüncelerin edimsel değil salt olanaklılık olduğu görüşünden yola çıkarak açıklamayı amaçlar.
• YAPITLAR (başlıca): A Treatise on Universal Algebra, 1898, (“Evrensel Cebir Üstüne Bir Çalışma”); An Intro-duction to Mathematics, 1908, (“Matematiğe Giriş”); Principia Mathematica (Russell ile), 3 cilt, 1910-1913, (“Matematiğin İlkeleri’’^; The Organisation of Thought, 1917, (“Düşüncenin Örgütlenmesi”); The Concept of Nature, 1920, (“Doğa Kavramı”); The Principle of Relati-vity, 1922, (“Göreliliğin İlkeleri”); Science and the Modern World, 1926, (“Bilim ve Çağdaş Evren”); The Aims of Education, 1929, (“Eğitimin Amaçları”); Process and Reality, 1929, (“Süreç ve Gerçeklik”); Adventures of Ideas, 1933, (“Düşüncelerin Serüveni”); Nature and Life, 1934, (“Doğa ve Yaşam”); Modes of Thought, 1938, (“Düşünce Türleri”); Essays in Science and Philosophy, 1947, (“Bilim ve Felsefe Konusunda Denemeler”).
• KAYNAKLAR: F. Cesselin, La Philosophie Organique de Whitehead, 1950; J. Leclerc, Whitebead’s Metaphysics, 1958; P.A. Schilpp, The Philosophy of A.N. Whitehead, 1941.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi