Felsefe ve Şiir
Felsefeyle ilgili düşünceleri şiir türünde sergileme geleneği İÖ 6.yy’da Anadolu’da başlamıştır. “Doğacı Bilgeler” denen bu düşünürlerden kalan yazılı belgeler şiirle felsefe arasındaki bağlantının ilk örnekleridir. Özellikle Ksenophanes, Elealı Parmenides, Sicilyalı Empedokles île başka doğacılar, görüşlerini düzyazıyla değil şiirle vermeyi yeğlemişlerdir. Daha önceleri yaşamış olan Homeros, Hesiodos gibi ozanlarda da felsefeyi ilgilendiren düşünce varlıkları görülür. Ancak onlarda felsefe temel sorun değildir. Doğu ülkelerinde İran ve Hindistan’da dinle, felsefeyle yakınlığı olan düşüncelerin şiir türünde ortaya konduğunu gösteren yapıtlar vardır. Özellikle Zerdüşt’ün görüşlerim içeren Avesta’da şiire geniş yer verilmiştir. Bir söylentiye göre, Platon da önceleri şiir yazar, felsefe konularını bu türde verirmiş. Sonra Sokrates’le tanışınca şiiri de, düşüncelerim şiirle sergilemeyi de bırakmış, düzyazıyı seçmiş. Epikuros’un geliştirdiği felsefe dizgesini De Rerum Natura adlı yapıtında, şiir türüyle açıklayan Lucretius, bu geleneğin, felsefe tarihi bakımından, en büyük örneğidir. Felsefenin en karmaşık sorunlarını şiir diliyle anlatan Lucretius, Atomculuk’un başlıca kaynağıdır. Sonraları, düzyazının gelişmesiyle, şiir bırakılmış, felsefe konulan yeni bir türle ortaya konmuştur. Rönesans’ın başlarına değin bilgece düşüncelerini şiirle veren Dante gibi ozanlar yetişmişse de coşkulu, ozanca bir söyleyişi yeğleyen düşünürlerin benimsedikleri düz-yazı türü egemen olmuştur. Özellikle Giordano Bruno’nun şiirle düzyazı arasında iniş çıkışlar gösteren coşkulu anlatım biçimi ozan-bilge türünün ilginç bir örneğidir. Boethius’un tannbilim ve felsefeyle ilgili düşüncelerinin bir bölümü de şiirle ortaya konmuştur.
Lessing ile Novalis’in şiirlerinde dile gelen düşüncelerin odağını kendi benliğini ortaya koyan, felsefe oluşturur. Goethe, Hölderlin ve Schiller’in şiirlerinde bilge-ozan İkilisi yan yana yürür. Nietzsche’de ozanca bir düzyazı ile şiir, düşüncelerin açıklanışmda, birbirini bü-tünleyen iki dil varlığı niteliğindedir.
İslam ülkelerinde, felsefeyle ilgili görüşler, genellikle, düzyazı türünde ortaya konmuştur. Tasavvuf yolunu tutanlar ise şiire ağırlık vererek düşüncelerini güçlü bir şiir diliyle sergilemişlerdir. Şirazlı Sadi, Celaleddin Rumi, Yunus Emre, Nizami, Seyyid Nesimi, Molla Cami gibi ozanların elinde tasavvuf akımı, şiirle gelişip yayılmıştır.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi