İnsan Evren Özdeşliği
İnsanla evren arasında, doğal yapı bakımından, bir özdeşliğin bulunduğu görüşü felsefe tarihinin en eski konularından biridir. Anadolu’nun ilk doğacı bilgeleri, varlık türlerini kuran öğelerin su, ateş, hava gibi sınırlı ve belli nesneler olduğunu ileri sürmüşlerdi. Thales varlığın kurucu ilkesi (arkhe) olarak su’yu, Parmenides hava’yı, Herakleitos ise ateş’i görmüştü. Daha sonra Empedokles bu öğelere, toprak’ı da ekleyerek, dörde çıkardı ve onları birleştirici tözün sevgi olduğunu ortaya attı, ilk üç bilgeye göre tek, dördüncüsüne göre dört ilkeden kurulan varlık bütününde türlülük, kurucu öğeler arasındaki orandan ve bileşim biçiminden kaynaklanır. Tek ilkeyi benimseyenler türlülüğün değişmeyle bağlantılı olduğunu da açıklamışlardı. Sözgelişi su’yun katılaşma, gevşeme gibi değişikliklere uğraması sonucu katı, sıvı, uçucu nesne türleri oluşur. Bu durum ateş’i, hava’yı ilke diye anlayanlar için de geçerlidir. ister tek ilkeden, ister dört ilkeden kurulu olsun, bütün varlıklar özdeştir. Bu nedenle evrenle insan arasında bir yapı birliği vardır.
Anadolulu doğacı bilgelerin ortaya attıkları bu görüş, sonraki dönemlerde, yeni düşüncelerin eklenmesiyle, bir felsefe dizgesi niteliği kazandı ve “dört ilke öğretisi” adıyla yüzyıllar boyu sürdü. Tektanrıcı dinlerin ortaya çıkışından sonra yeni bir yorumla geliştirilen bu öğreti kimi düşünürler, özellikle tannbilimcilerce kutsal kitaplara aykırı görüldüğünden geçersiz sayıldı. Doğacı bilgelere göre ilkeler yaratılmamıştır, kendiliğinden vardır, önsüz-sonsuzdur. Tektanrıcı dinlere göre ise bütün evren Tanrı istenciyle yaratıldığından, onu kuran öğeler de yaratılmıştır, önsüz-sonsuz değildir. Öte yandan kurucu ilkeyi diri sayan doğacı bilgelere karşı, tektanrıcı dinler, canlılığın tinden geldiğini, tinin de bu ilkelerden ayrı bir varlık olduğunu, ölümsüzlüğünü ileri sürdüler. Böylece bütün maddi evreni kuran öğelerin üstünde, ölümsüz bir varlığın, tinin bulunduğu ortaya atıldı ve tin kurucu değil, dirilik verici bir tanrısal töz olarak nitelendi. İslam dininin doğuşundan sonra gelişen tasavvuf akımı dört ilke öğretisini olduğu gibi benimseyip tini ayn bir töz saydı.
Tin dışında, kurucu öğe bakımından, evrenle insanın özdeşliği yeniden gündeme getirildi. Rönesans başlangıcında, deneysel ve kuramsal bilimlerin yöntemlerine dayanılarak, insan varlığı yeniden araştırma ve düşünme konusu oldu. Kimi düşünürler insanı, kendiliğinden devinen, doğal bir varlık olarak gördüler, kimileri de gövdenin doğal, tinin doğaüstü bir töz olduğu görüşünü savundular. Bu iki görüşün karşısına, insanı “tanrısal varlık” olarak niteleyen, dinden kaynaklanan, üçüncü bir öğreti çıktı. Bu öğretiye göre, insan bir tin ve gövdeden oluşmasına karşın, tanrısaldır, yücedir, yaratıkların en ulusudur. Paracelsus’un, tini bir yana bırakarak, gövde bakımından doğa ile evren özdeşliğini ileri sürmesi, tini üstün bir töz olarak evren bütününde, dirim kaynağı diye görmesi, insan evren özdeşliğinin yeni bir açıklanışıdır. insanla evren özdeştir, ancak bu özdeşlik, insanın bütün varlık öğeleri bakımından, küçük evren olması yüzündendir. Büyük evrende bulunan “evrensel tin ”, bir küçük evren olan insanda “bireysel tin ” biçiminde yansır. Bu nedenle insanı anlamak evreni, evreni anlamak insanı bilmektir. Rönesans’tan sonra, gene deneysel bilimlere, gözlem verilerine dayanan, yeni bir anlayış geliştirildi. Bu anlayışa göre evrenin yapısı mekanik bir içerik taşır, doğa mekanik bir bütündür, onun içinde bulunan insan da bir “homo machine” niteliğindedir; tin ayn, yüce bir töz değil, mekanik bir olaydır. Diriliğin kaynağı mekanik devinimdir, bunun en gelişmiş aşamasında yer alan insan “doğal varlık” olmaktan öteye geçemez. Bu görüşten yola çıkan Descartes, yeni bir yorumla, tin gibi bir töz taşıdığını ileri sürdüğü insanın gövdesini doğal, düşünme yetisini, kaynağı tinsel bir varlık olarak anlamıştır. Ona göre insanın dışında kalan diriler doğaldır. Böylece insan biri tanrısal-tinsel, öteki doğal olmak üzere iki tözden kurulu bir varlık diye açıklandı. Tinsel varlık tanrısal, doğal varlık ise mekanik bir yasaya bağlıdır. Bu görüş, düşünce tarihinde, tin-gövde ikililiği biçiminde geniş bir ilgi alanı bulmuştur. Gövde ile evren, tin ile tanrısal varlık özdeştir.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi