Max Beckmann (12 Şubat 1884 – 28 Aralık 1950), Alman ressam, çizer, baskıcı, heykeltıraş ve yazar. Çoğunlukla dışavurumcu olarak sınıflandırılsa da ressam hem terimi hem de hareketi reddetti. 1920’lerde dışavurumculuğun bir kolu olan akımın içe dönük duygusallığını terse çeviren Yeni Nesnellik (Neue Sachlichkeit) hareketinin içinde yer aldı.
Hayatı
Beckmann, orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak Leipzig’de dünyaya geldi. Gençliğinden itibaren kendi yaşlı dehalarla karşılaştırmaya başladı. Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşadığı travmatik deneyimler kendisine ve insanlığa olan bakış açısını değiştirdi. Bu değişim o güne kadar akademik olarak doğru betimlemelerden oluşan sanatsal anlayışını hem figürün hem de boşluğun çarpıtılması ile oluşan yeni bir tarza dönüştürdü.
Tıpkı Rembrandt ve Picasso gibi yaşamı boyunca çok sayıda otoportresini çizdi. Felsefe ve edebiyat konularında çok fazla okuması onun mistizm ve teozofiye ilgi duymasına sebep oldu. Gerçek bir ressam-düşünür olarak işlediği konuların ardındaki gizli ruhsal yönü bulmaya çabaladı. (Beckmann’ın 1948’de yazdığı “Kadın Ressama Mektuplar” onun sanata olan yaklaşımını da açıklar)
1920’lerde Weimar Cumhuriyeti sırasında ressam büyük başarılar ve ödüller kazandı. 1927’de Alman Sanatı’na yaptığı katkılardan ötürü İmparatorluk Onur Ödülü’nü ve Düsseldorf şehrinin altın madalyasını aldı. Berlin’deki Ulusal Galeri Kabuk isimli tablosunu satın aldı ve 1928’de Tuxedo’da Otoportre eserini ısmarladı. 1925 yılında Frankfurt‘taki Güzel Sanatlar Akademisi’nin en iyi öğrencilerine ders vermesi için seçildi. Ünlü öğrencileri arasında Theo Garve, Leo Maillet ve Marie-Louise Von Motesiczky vardı.
Beckmann, Modern sanat’tan nefret eden Adolf Hitler’in iktidara gelmesi ile kötü günler geçirmeye başladı. 1933’te Nazi hükümetince “kültürel bolşevik” olarak anıldı. ve Frankfurt’taki öğretmenlik görevinden alındı. 1937’de farklı şehirlerdeki Alman müzelerinde sergilenen 500’den fazla eseri toplatıldı ve Nazi’lerin Münih’te düzenlediği Dejenere Sanat sergisinde gösterildi. Ressam, on sene boyunca Amsterdam’da sürgün hayatı yaşadı. Bu süre boyunca Amerika Birleşik Devletleri’nden vize almaya uğraştı ama başarılı olamadı. 1944 yılında Almanlar, altmış yaşında ve kalp hastası olmasını önemsemeden sanatçıyı askere çağırdı. Amsterdam’daki stüdyosunda tamamladığı çalışmaları Frankfurt’taki altın yıllarına göre çok daha güçlü ve şiddetlidir. Ayrıca, Beckmann’ın sanatının özeti gibi olan pek çok geniş triptik barındırır.
Savaştan sonra, ressam ABD’ye taşındı ve yaşamının son üç senesinde Alman-Amerikan ressam ve baskıcı Werner Drewes ile birlikte Washington Üniversitesi ve Brooklyn Müzesi‘nde sanat dersleri verdi. 1950 Noel’inin hemen ardından angina pektoris sebebiyle geçirdiği kalp krizinden Manhattan’da vefat etti.
Pek çok geç dönem çalışması Amerikan müzelerinde sergilenmektedir. Almanya’ya gönülden bağlı bir Alman olarak Philip Guston ve Nathan Oliveira‘nın da içinde bulunduğu bir çok ABD’li ressamı etkilemiştir.
Sanatı
İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında tarihteki değişimler Beckmann’ın sanatındaki değişimler izlenerek fark edilebilir. Max Beckmann’ın pek çok tablosu yirminci yüzyılın başında Avrupa’da yaşanan ızdırapları anlatır. 1920’lerde Weimar Cumhuriyeti’ndeki kabare kültürünü anlatan çalışmaları olsa da 1930’lardan sonra Nazi’lerin zorbalıklarını temsil eden mitolojik referanslı resimler yaptı. Çalışmalarındaki semboller takip edilirse eserde ilk görünenin arkasındaki terör, kurtarılma isteği, ebediyetin ve inancın gizemleri gibi konuları işlediği anlaşılır.
Pek çok avangard çağdaşının aksine Beckmann Soyut sanatı reddetti ve şekilsel resim geleneğini geliştirmekle ilgilendi. Cézanne’a büyük hayranlık duymasının yanı sıra Van Gogh, Blake, Rembrandt, Rubens ve Orta Çağ’ın sonlarında, Rönesans’ın başlarında yaşamış olan Bosch, Bruegel ve Matthias Grünewald gibi Kuzey Avrupalı ressamları da beğeniyordu. Portreler, manzara, natürmort, mitoloji ve fantastik türlerden örnekler içeren çalışmaları son derece kişisel olmalarına rağmen Modern sanat kriterleri içerisinde kabul edildi. Beckmann, triptiği tekrar keşfetti ve çağdaş insanlık boyutundan bakarak bu orta çağ sanatına yeni bir açılım getirdi.