Abdülmü'min el-Kümi Kimdir, Hayatı, Dönemi, Hakkında Bilgi

Abdülmü’min el-Kümî

Ebû Muhammed Abdülmü’min b. Alî b. Mahlûf el-Kümî (ö. 558/1163) Muvahhidler Devleti’nin kurucusu (1130-1163). 487 yılı sonlarında [Ocak 1095] Tlemsen’e bağlı Tâcert (Tâcere, Acar) köyün­de doğdu. Berberi Zenâte kabilesinin Kûmye koluna mensuptur. Babası geçi­mini çanak çömlek yaparak sağlayan fakir bir insandı. Doğduğu köyde başladığı tahsilini hocası Muhammed b. Tûmeri el-Mehdrnin yanında tamamladı. Bu sırada parlak zekâsıyla kendini gös­terdi ve Muvahhidler hareketinin lideri olan hocasının güvenini kazanıp ordu kumandanlığına tayin edildi. Muham­med b. Tûmert. Buhayre yakınlarında Murâbıtlar’a mağlûp olduktan birkaç ay sonra 14 Ramazan 524 [21 Ağustos 1130] tarihinde ölünce kendisine biat eden ilk on kişi, yaptıkları bir toplantı­dan sonra Abdülmü’min’i halife olarak kabul ettiler ve Abdülmü’min Masmûde kabileleri üzerinde tam bir otorite sağlayıncaya kadar İbn Tümert’in ölümü­nü gizli tutmayı kararlaştırdılar. Abdül­mü’min. Masmûde kabilesine mensup olmadığı halde İbn Tümert’in sağlamış olduğu kuvvetli dinî dayanışma ve takip ettiği politika sayesinde Muvahhidler’in tartışılmaz lideri olduktan sonra. Mu­hammed b. Tûmert el-Mehdî’nin ölümü resmen açıklandı ve Tinmellel Camii’nde biat merasimi icra edilerek kendi­sine “Emîrü’l-mü’minîn” unvanı verildi (1133), Başka bir rivayete göre bu un­van 1123 yılında bizzat Mehdî tarafın­dan verilmiştir.

Halife olduktan sonra Mağrib’deki kabileleri itaat altına almak ve Murâbıtlar Devleti’ne son vermek üzere bü­yük çapta askerî harekâta girişen Ab­dülmü’min önce Atlas sıradağlarında hâkimiyet kurdu, daha sonra hâkimiye­tini Kuzey Fas’taki Rif bölgesine kadar genişletti (1139). Bu tarihten sonra Murâbıt ordularıyla karşılaşmaya başla­dı ve 1143’te tahta geçen Murâbıt Hü­kümdarı Tâşfîn b. Ali ve onun hıristiyan birlikleri kumandanı Catalan Reverter’i Tlemsen yakınlarında mağlûp et­ti (1144). Bu yenilgi üzerine çok sayı­da kabile Muvahhidler’in safına katıldı. Tâşfîn b. Ali, Vahran’da (Oran) sığındı­ğı kaleden kaçmak isterken öldürüldü [Mart 1145] Murâbıtlar Devleti’ne son vermek gayesiyle Vahran’dan Fas’a ha­reket eden Abdülmü’min şehri dokuz ay kuşattıktan sonra zaptetti. [28 Nisan 1146] On bir ay süren bir muhasara so­nunda Merakeş’i de teslim aldı. [23 Mart 1147] ve hükümdar İshak b. Ali’yi öldü­rerek Murâbıtlar Devleti’ne son verdi.

Merakeş’in zaptından sonra Endü­lüs’teki bazı müslüman emîrler Abdülümü’min’e haber göndererek Endülüs’ü ele geçirmesi için teşvik ettiler. Tâşffn b. Ali’nin ölümüyle Endülüs parçalan­mış ve âdeta ikinci mülûkü’t-tavâif dev­ri başlamıştı. Müslüman emîrler arasın­daki mücadeleye Kastilya Kralı VII. Alfonso da katılmıştı. Abdülmü’min, Kas­tilya ordularının Kurtuba’yı işgalinden hemen sonra kumandanlarından Berrâz b. Muhammed el-Massûfi’yi Endü­lüs’e şevketti, ardından da Mûsâ b. Saîd ve Ömer b. Salih es-Sanhâci’yi ona yardıma gönderdi. Muvahhid orduları­nın İşbîliye ve Malaka’yı zaptettikleri sı­rada, Kurtuba Kalesi Endülüs’teki Murâbıt kuvvetleri kumandanı Yahya b. Gâniye’nin elindeydi. Kral Alfonso haraç vermesi şartıyla Yahya’yı orada bırak­mıştı. Endülüs’teki bu gelişmeler üzeri­ne Abdülmü’min, Yûsuf b. Süleyman’ı da Endülüs’e göndererek birkaç şehri daha ele geçirdi. Öte yandan Alfonso. haracı artırması veya şehri terketmesi için Yahya b. Gâniye’ye baskı yapınca o da Kurtuba ve Karmüne’yi (Carmona) Abdülmü’min’in kumandanı Berrâz b. Muhammed el-Massüfi’ye teslim etti (1148); böylece Endülüs’ün güneybatısı Muvahhidler’in eline geçti. Endülüs’ün doğusu ise kuzeydeki hıristiyan devletlerle iyi ilişkiler içinde olan ve İbn Merdeniş adıyla tanınan Muhammed b. Sa’d adlı bir mühtedinin idaresindeydi. İbn Merdeniş hıristiyan lan n yardımları sayesinde 1172’de ölümüne kadar Muvahhidler’e boyun eğmedi.

Müslümanlar arasındaki anlaşmazlık­lar ve Normanlar’ın Mağrib’in doğusu­nu hâkimiyetleri altına almaları, Abdül­mü’min’in dikkatini bu bölgeye çevir­mesine sebep oldu. Abdülmü’min, Zîrîler’in başşehri Mehdiyye’nin, ayrıca Ha­bis ve Sfaks’ın 1148 yılında Norman­lar’ın eline geçmesi üzerine sefere çıktı ve 1151de Cezayir’i zaptettikten son­ra Hammâdîler’in başşehri Bicâye’ye yürüdü. Muvahhid ordusu 1152 yılın­da şehre girince son Hammâdî Hüküm­darı Yahya b. Abdülazîz deniz yoluyla kaçtı. Muvahhidler daha sonra Kal’atül-hammâd’ı da zaptederek Hammâdîler’in hükümranlığına son verdiler.

Merkezî Mağrib’deki Arap kabilele­ri, giderek hâkimiyet sahalarını geniş­letmekte olan Muvahhidler tarafından
tehdit edilince. Tunus ve Trablus’taki akrabalarından yardım isteyerek onlar­la savaşa girdiler. Abdülmü’min bu ka­bileleri 1153 Nisanında mağlûp etti ve oğlunu veliaht tayin etmesine karşı çık­malarından endişe ettiği Masmûdî ka­bilelerine karşı kullanmak maksadıyla, bugünkü Rabat ile Kazablanka arasın­daki sahaya yerleştirdi. Hayatının son yıllarında bir yandan seferlere devam ederken bir yandan da devletin iç işleri­ni düzenlemekle uğraştı. Devlet yöneti­mine ailesinin hâkim olmasını ve hü­kümdarlığın veraset yoluyla oğullarına geçmesini istiyordu. Arap kabile rels­lerinin ricasıyla oğlu Muhammed’i ve­liaht diğer oğullarını da belli başlı şe­hirlere vali tayin etti. Oğulları da dahil olmak üzere vilâyetlere tayin edilecek valileri özel bir eğitimden geçiriyordu. Bunlar İbn Tûmert’in doktrinini iyice öğrendikleri gibi binicilik, atıcılık, yüz­me ve diğer spor dallarında da yetiştiriliyorlardı. Oğlu Muhammed’i veliaht ilân etmesi üzerine İbn Tûmert’in iki karde­şi Abdülazîz ile îsâ, Fas’ta isyan ederek Merakeş’e yürüdüler ve valiyi öldürdü­ler. Abdülmü’min onlardan intikam al­makta gecikmedi ve bir müddet sonra her ikisini de öldürttü.

Abdülmü’min 4 Kasım 1158’de Tu­nus’u zaptetti. Kuzeydoğu Cezayir’de kazandığı başarılardan sonra oğlu Abdullah’ı Doğu Mağrib’deki Muvahhid or­duları kumandanlığına getirdi. Trablusgarp ve Mehdiyye’yi de hâkimiyeti altı­na aldıktan [Ocak 1160] sonra Mera­keş’e döndü. Böylece Trablusgarptan Sûs’a kadar uzanan bölge, İslâm tari­hinde ilk defa tek kişinin siyasî otorite­si altına girmiş oluyordu. 1160-1161 yıllarını Merakeş’te geçiren Abdülmü’­min bu sırada İbn Hemşük (İbrahim b. Muhammed). İbn Merdeniş (Muhammed b. Sa’d) ve Mudâr el-Akra’ın (Alvar Rodrigvez) İşbîliye üzerine yürüdüklerini ve oğlu Ebû Ya’küb’u mağlûp ederek Mu­vahhidler’in önde gelen simalarından Muhammed b. Ömer es-Sanhâcî, Yahya b. Ebü Bekir ve Ömer b. Meymûn’u Öldürdüklerini, diğer oğlu Ebû Saîd Os­man’ın da Gırnata’da bozguna uğradı­ğını duyunca büyük bir sefer hazırlığına başladı. Muvahhid kuvvetleri Gırnata’ya yürüyünce İbn Hemşük ve İbn Merdeniş kaçtılar. Gerekli hazırlıklarını tamamla­dıktan sonra 21 Şubat 1163 tarihinde Merakeş’ten hareket eden Abdülmü’­min Ribâtülfeth’e varınca orada istişârî mahiyette bir toplantı yaptı. Bu sırada hastalandı. Oğlu Ebû Abdullah Muham­med’i veliahtlıktan azledip yerine Ebû Ya’kub Yûsuf u tayin etti. 10 Cemâziyelâhir 558 [16 Mayıs 1163] tarihinde Selâ’da vefat etti.

Abdülmü’min, güzel sanatlara ve şii­re yakın ilgi duyardı. Kendisinin de gü­zel şiirleri vardır. Aynı zamanda çok ze­ki ve fasih konuşan bir hatipti.

TDV İslâm Ansiklopedisi

 

Daha yeni Daha eski