DIŞAVURUMCULUK
(Ekspresyonizm). Genelde, anlatım kaygısının biçim kaygısından ağır bastığı sanatsal akım anlamına gelen terim. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkarı bu akım, temelde duygusal ve öznel bir dünya görüşünü temsil eder. Ancak, kökenleri Van Gogh’a, Touiouse-Lautrec’e ve Edward Munch’a değin uzanır. 1905’ten başlayarak Die Brücke adlı topluluğu kuran bazı Alman sanatçılar (Kirchner, Pechstein, Nolde vb.), ürünlerinde kullandıkları renklerin gerçekdışılığı, figürlerdeki ve nesnelerdeki çarpıtmalar ya da stilizasyonu gibi üslup farklılığıyla dikkati çektiler. 1910’larda Kandinsky, Macke gibi ressamlardan oluşan Biaue Reiter grubu, Avusturya’da Schiele ve Kokcschka, Fransa’da Rouault, Gromaire, La Pateleiöre, Picasso değişik biçimlerde bu akımın başlıca temsilcileri arasında yer aldılar. Heykel sanatında ise Lemhbruck, Bariach, Zedkine, Lipchitz özgün yapıtlarıyla kendilerinden sonra gelenlere örnek oldular.
Plastik sanatlardaki dışavurumculuk, şiirde ve sahne sanatlarında da yankı yaptı. G.Trakl, H.Mann, O’Neill, T.Wilder, W.H.Auden edebiyatta dışavurumculuğun ilk örneklerini verirken, başta Strindberg ve Toller olmak üzere, R.J.Sorge, C.Sternheim, Fritz von Unruh gibi tiyatro yazarları bu anlayışta başarılı yapıtlar ortaya koydular. Birinci Dünya Savaşindan sonra Schönberg ile Alban Berg müzikte, Rudolf von Laban koreografide, R.Wiene, F.Lang gibi yönetmenler sinemada dışavurumcu sanat akımının belli başlı sözcüleri olarak tanındılar.