Kur’ân-ı Kerîm’de, Allah Teâlâ’nın Hz. Âdem’e, Musa’ya, İbrahim ve İsmail’e ahid verdiği ifade edilir. [bk. Bakara: 2/125; A’râf: 7/134; Tâhâ: 20/115]
Bu ahid. genellikle emir veya talimat verme şeklinde açıklanmıştır. Yine Kur’anda Allah’la kulları arasındaki bir ahidleşmeden de bahsedilmiş [bk. Yâsîn: 36/60] ve Allah adına verilen ahdin bozulmaması istenmiştir. [bk. Nahl: 16/91] Allah’la yaptıkları muahedeye sadık kalanlara büyük mükâfat vaad edilmiş [bk. el-Feth: 48/10], ahdini yerine getirmeyenler bozguncu olarak nitelendirilmiş [bk. Bakara: 2/27] ve Allah’a karşı ahidlerini hiçe sayanların âhirette hiçbir nasip alamayacakları haber verilmiştir[bk. Âl-i İmrân: 3/77]
“Siz bana verdiğiniz ahde sadık kalın ki ben de size verdiğim ahdi ifa edeyim” [el-Bakara: 2/40] mealindeki âyet değişik şekillerde tefsir edilmiştir. Bir yoruma göre âyette geçen birinci ahid, Allah’ın kullarına olan emir. yasak ve tavsiyeleri, ikinci ahid ise Allah’ın kullarına vaad ettiği af ve mükâfatıdır. Diğer bir görüşe göre birinci ahid Allah’ın ahdi. yani kulları üzerindeki hakkı, ikinci ahid de kulların rableri üzerindeki haklarıdır. Bir hadise göre Allah’ın kul üzerindeki hakkı, kulun şirk koşmaksızın kendisine ibadet etmesi, kulun Allah üzerindeki hakkı ise azap görmeden cennete girmesidir. Semavî dinler Allah’la kullan arasında var olduğuna inanılan bir ahidleşmeye dayanır. Hz. Peygamber dua ederken, “Allahım! Gücüm yettiği kadar ahdine ve vaadine sadakat gösteriyorum” der ve kendini O’na karşı daima sorumlu hissederdi.
Sûfiler, bezm-i elest’te Allah’ın rab olduğunu ikrar etmeyi ahid, bu taahhüde bağlı kalmayı da ahde vefa kabul etmişlerdir. [bk. A’râf: 7/172] Avam bu taahhüdü ibâdet, havas ubüdiyyet, havâsü’l-havâs ubûdet şeklinde ifa eder. İnsanın korktuğundan emin, umduğuna nail olması için Allah’a tapması İbâdet; korku, ümit ve karşılık söz konusu olmaksızın emre sırf emir olduğu için uyması ubüdiyyet (kulluk); buna kendi kuvvetini ve iradesini de katması ubû-dettir (has kulluk). Bezm-i elestte verilen ikrar ve ahid bu üç tarzda ifa edilmiş olur. İnsanın âciz bir kul olduğunun şuuruna vararak kendisindeki bütün amel ve harikulade hallerin Allah’a ait olduğunu bilmesine, “tasarruf ahdini koruma esasına bağlı kalma” denilmektedir. Bu, fail olarak sadece Allah’ı görme makamıdır.
Süfîler, ilâhî ve beşerî ahidlere sadakati tasavvufun esası olarak görmüşlerdir. Hatta Bündâr b. Hüseyin’e göre, tasavvuf ahde vefadan ibarettir. Onlar, insanın, “Allah için şunu yapacağım” diye zihninden geçireceği bir fikrin bile bağlı kalınması gereken bir ahid olduğu görüşündedirler. Zihinden geçen şeylere akid, dille ifade edilenlere ahid denir; her ikisini de ahid bilip bağlı kalmak gerekir. Şeriat nasıl din ise ahde vefa da dindir. Allah’ın ahdine bağlılık göstermeyenler şeriatın âdabına da riayet etmezler.
Müridlerin tarikata girerken şeyhlere verdikleri söze de ahid denir. Bu ahidde, Allah’a ve Resulüne verilen ahde bağlı kalmanın lüzumu üzerinde durulur. Zira müridi yüksek mertebelere ulaştıracak olan bu bağlılıktır. Mürid şeyhe verdiği ahde, sıkıntılı ve rahatlık zamanlarında aynı derecede sadakatle bağlı kalıp asla ahdi bozmaz, biatta sebat gösterir. Müride merasimle giydirilen hırka, onun verdiği ahde vefa göstereceğinin sembolü olarak kabul edilir. Şeyhe verilen ahid. müridin ona karşı samimi ve dürüst davranacağını, hiçbir emir ve tavsiyesine muhalefet etmeyeceğini ve hiçbir sırrını şeyhinden saklamayacağını taahhüt etmesi mânasına gelir.
Şa’rân, ahid ve misakı el-Bahrü’l-mevrûd’ü’l-mevâşîk ve’l-cuhûdve Levâkihu’l-envâr fî tabakâti’l-ahyâr adlı eserlerinde geniş olarak ele alır. Bazı tarikat mensupları dinî ve ahlâkî esasları talimatname haline getirerek âyinlerde okurlar ve bunlara ahidnâme adı verirler.
- Ahid Nedir, İslam Tarihinde
- Ahid Nedir, Fıkıhta
- Ahid Nedir, Ahlakta
- Ahid Nedir, Dinler Tarihinde
- Ahid Nedir, Ne Demek, Anlamı
TDV İslam Ansiklopedisi