Ahlaku-l Eşraf - Kazvini Konusu, Özellikleri, Hakkında Bilgi

AHLAKU’L-EŞRAF

Ubeyd-i Zâkânî-i Kazvînî’nin (ö. 772/1371) devrindeki bir kısım ileri gelenlerin ahlâk ve davranışlarını tenkit eden Farsça eseri.

740 (1339) yılında kaleme alınmıştır, müellifin mensur eserlerinin en önemlisi sayılır. Eser adıyla Nasîrüddîn-i Tûsî’nin Evsâfü’l-eşraf’ını andırırsa da gaye ve muhteva itibariyle ondan farklıdır. Ese­re bu ismin verilmesinde mahirane bir alay ve edibane bir kınama sezilmekte­dir. Zakânî bu kitabında Sa’di’nin Gülistân’ında kullandığı üslûbu taklit et­meye çalışmış, ancak onun kadar başa­rılı olamamıştır. Müellifin, kendi devrin­deki yönetici kadronun ve onların yo­lunda gidenlerin İslâmî esaslara saygılı olmadıklarını, fazilet olarak telakki et­tikleri şeylerin hiçbir ahlâkî yönü bulun­madığını çekinmeden ve bir edibe ya­raşır şekilde ortaya koyması eserin en önemli özelliğidir. Ubeyd-i Zâkânî, Ahlâku’l-eşrâf’in önsözünde gerçek eşrafın (şerefli kişiler) kimler olduğunu belirttikten sonra, bunların özellikle hikmet, şecaat iffet ve adaletten ibaret dört te­mel fazilette en üst seviyeye çıkmak için büyük gayret sarfettiklerini anlatır. Mü­ellif, bu bölümün sonuna doğru ahlâk alanında iki türlü düşünce ve yaşama tarzından bahseder. “Mezheb-i mensûh” diye adlandırdığı ilk telakki, geçmişteki seçkin şahsiyetlerin yüksek ahlâk ve fa­zilet yoludur. İkincisi ise devrin ileri ge­lenlerince mezheb-i mensûhun yerine konan “mezheb-i muhtâr”dır. Bu yol fe­sat, zulüm, şahsi menfaat ve ikiyüzlülü­ğün hâkim olduğu bir yaşama tarzıdır.

Ahlâku’l-eşrâf hikmet, şecaat, iffet, adalet, sehavet. hilim ve vefa. haya, doğruluk, merhamet ve şefkat konularının işlendiği yedi bölümden (bab) mey­dana gelir. Her bölümde, önce “Neshedilmiş mezhep” ele alınarak mensupla­rının o bölüme konu olan faziletlerinin tarifi yapılır; eski düşünürlerin ve İslâm büyüklerinin bu husustaki görüşleri sı­ralanır. Daha sonra “Tercih edilmiş mezheb”e geçilir ve bu telakkinin, zamanın büyükleri ve ileri gelenlerinin ahlâkına hâkim olan insanlık dışı davranışlar ve kötü düşüncelerden ibaret olduğu göz­ler önüne serilir. Kısaca müellif. Allah ve Resulü’nün hükümleri yerine sultan­ların ve emirlerin buyruklarının hâkim kılındığını ve “Yüce Allah doğru söyledi” esasının yerine “Emir doğ­ru söyledi” prensibinin geçerli hale gel­diğini anlatır.

Ahlâku’l-eşrâf’ın yedi babı. Cengiz Han ile halefleri zamanında ve özellikle İlhanlılar’la Timur saldırısı arasındaki fetret devirlerinde hüküm süren her türlü rezalet ve kötülükleri huy edinmiş yönetici kadro ile onlara kayıtsız şartsız boyun eğen veya boyun eğmek zorunda kalanların durumlarını yansıtan yedi ay­na gibidir. Eskiden beri Avrupalıların ve özellikle Osmanlılar’ın dikkatini çe­ken ve müellifin Külliyyât’ı ve Müntehab-ı Letâif’i içinde çeşitli zamanlar­da basılan eserin henüz ilmî bir neşri yapılmamıştır.

TDV İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski