HAYDAR b. KÂVÛS AFŞİN (ö. 226/841) Abbasî halifeleri Me’mûn ve Mu’tasım’ın meşhur Türk kumandanı. İslâmî fetihler sırasında Mâverâünne-hir’deki Üşrûsene bölgesi hükümdarlarına verilen bir unvan olan afşin kelimesi, kökü bilinmeyen bir özel isim olarak Orta dönem Farsça’sında geçen pişinin Arapçalaştırılmış şeklidir. Bu bölgedeki son ve en meşhur hükümdar Afşin Haydar b. Kâvüs’un mensup olduğu ailenin ne zamandan beri Üşrûsene’de hüküm sürdüğü kesin olarak bilinmemekle birlikte, milâdî VII. yüzyılın ortalarında Göktürk Kağanlıgı’nın zayıflaması üzerine Mâverâünnehir’deki diğer küçük devletlerle beraber ortaya çıktığı söylenebilir. Bu aileden tesbit edilebilen ilk şahıs olan Hara (Kara) Buğra’nın, 736 yılında Horasan Valisi Esed b. Abdullah el-Kasrî ile Türgiş Kağanı Sulu arasındaki savaşta Sulu Kağan’ın safında yer aldığı bilinmektedir. Kara Buğranın oğlu ve Afşin’in dedesi Han Hara (Kara). 178 (794-95) yılında Horasan Valisi Fazl b. Yahya el-Bermekî ile mücadele etmişti. Babası Kâvûs, Halife Me’mûn zamanında Abbasî hâkimiyetini kabul etmiş, ancak Me’mûn’un Bağdat’a dönmesinden sonra (819) tekrar bağımsızlığını kazanmıştı. Bu sırada Kâvûs ailesi arasında çıkan bir anlaşmazlık sebebiyle Bağdat’a gelerek Müslümanlığı kabul eden Afşin. Me’mûn’un gönderdiği orduya rehberlik ederek Üşrûsene’nin fethini sağladı. Abbâsîler’in hizmetine ne zaman girdiği belli değildir; ancak 206 (821-22) yılında Bağdat’a gelmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Afşin’in kumandan olarak katıldığı askerî faaliyetler, Me’mûn’un son yıllarında Mısır’da çıkan isyanları bastırmakla görevlendirilmesiyle başlar. 830 yılında Mısır’a gönderilen Afşin burada yaklaşık iki yıl kaldı ve Muharrem 217’de (Şubat 832) Mısır’a giden Me’mûn’un öncü kuvvetler kumandanı olarak görev aldı. Halife Me’mûn’un 833’teki son Bizans seferine katıldı ve onun sefer sırasında ölümü üzerine Mu’tasım’ın halife olmasında diğer Türk kumandanlarıyla birlikte önemli rol oynadı.
Mu’tasım’ın halife olmasıyla Afşin’in ikbal devri başladı. Azerbaycan’da 201 (816-17) yılından beri hüküm süren Bâbek el-Hünemi’nin isyanını bastırmakla görevlendirildi; aynı zamanda Azerbaycan valiliğine tayin edildi. Afşin, Haziran 835’te Bağdat’tan ayrıldı. Berzend’de karargâh kurup önce Bağdat ile Berzend arasındaki yolu emniyete aldı. Kışı Berzendde geçirdikten sonra 836 baharında Bâbek’in başşehri Bezz’e karşı hücuma geçti, fakat bir sonuç elde edemedi. İkinci hücumda da başarı sağlanamadı, ancak Bâbek’in kuvvetleri iyice baskı altına alınmış oldu. 837 yılı ilkbaharında yeniden hücuma geçen Afşin, uzun bir kuşatmadan sonra Bezz’i zaptetti (Ağustos 837), Bâbek ise kaçmayı başardı. Bâbek’i takibe gönderilen birlik onu Sehl b. Sımbat adlı bir Ermeni’nin yanında yakalayarak Afşin’e getirdi. Bağdat’ta Halife Mu’tasım tarafından muhteşem bir merasimle karşılanan Afşin, bu başarısından dolayı büyük bir itibar kazandı. Başta Ebû Temmâm olmak üzere şairler Afşin hakkında methiyeler yazdılar.
Halife ordularının Bâbek problemiyle meşgul olduğu sıralarda Bizans İmparatoru Theophilos. 837 yılında Zibatra’ya karşı bir sefer yaparak şehri tahrip etti. Halife Mu’tasım, Afşin’in dönmesinden hemen sonra büyük bir ordu ile Nisan 838’de Ammûriyye’ye (Amorion) hareket etti. Halife Tarsus üzerinden Anadolu’ya girerken on bin kişilik bir Türk kuvvetinin başında Malatya taraflarından Bizans topraklarına giren Afşin de kuzeye doğru ilerliyordu. İki ordu Ankara’da birleştikten sonra Ammûriyye üzerine yürünecekti. Müslüman kuvvetlerinin ülkesine girdiğini öğrenince harekete geçen Bizans İmparatoru Theophilos, önce Afşin tehlikesini bertaraf etmek düşüncesiyle onun üzerine yürüdü. Temmuz 838’de bugünkü Kazova’da yapılan savaşta Theophilos mağlûp oldu ve canını zor kurtararak İstanbul’a döndü. Halife Mu’tasım ile Afşin Ankara’da buluştular. Ordu yeniden tanzim edilerek sağ kanat kuvvetlerinin başına Afşin getirildi. Ammûriyye’ye gelen Abbasî ordusu on iki günlük kuşatmadan sonra, 12 Ağustos 838 tarihinde şehri fethetti. Afşin diğer Türk kumandanlarla birlikte Ammûriyye’nin fethinde çok büyük rol oynadı.
Halife Me’mûn devrinde başlayan ve Mu’tasım zamanında da devam eden askerî basanlarından dolayı Afşin’in haklı olarak kazandığı nüfuz ve itibar, devlet ricali, özellikle Arap ileri gelenleri arasında kıskançlığa sebep oldu. Rakipleri, onun halife ve ordu nezdindeki itibarını sarsmak için her fırsatı değerlendiriyorlardı. Horasan Valisi Abdullah b. Tâhir, Vezir Muhammed b. Abdülmelik ez-Zeyyât ve Kâdılkudât Ahmed b. Ebû Duâd bu hususta büyük rol oynadılar. Afşin özellikle Abdullah b. Tâhir’in tahrikleriyle 840 yılında tevkif edildi. Bir rivayete göre, Bâbek problemi ortadan kaldırıldıktan sonra Azerbaycan valiliğine tayin edilen Afşin’in kayınbiraderi Mengü Çûr, Bâbek’e ait zengin bir hazineyi ele geçirmiş, ancak bundan ne halifeyi ne de Afşin’i haberdar etmişti. Dönemin sâhib-i berîd’i Abdullah b. Abdurrahman bu durumu halifeye bildirince halife. Büyük Boğa’yı Mengü Çür üzerine gönderdi; Mengü Çûr yakalanıp Sâmerrâ’da hapsedildi (225/839-40) Halife. Mengü’nün Afşin’in emriyle hareket ettiğini öğrenince Afşin’e karşı tavrı değişti ve 840 yılında onu da hapsettirdi. Afşin hapishanede iken hem buradan kaçmak hem de Hazar hakanını halifeye karşı kışkırtmak için planlar hazırlıyordu.
Vezir, kâdılkudât ve Bağdat Valisi İshak b. İbrahim’den meydana gelen bir mahkeme heyetinin huzuruna çıkarılan Afşin, halife ve devlet erkânını öldürmeye teşebbüs etmek, izinsiz olarak Üşrûsene’ye para göndermek. Taberistan Meliki Mazyâr’ı isyana teşvik etmek. Mecusîliği ihya etmeye ve Abbasî Devletİ’ne son verip Sâsânî Devleti’ni yeniden kurmaya çalışmak, gerçekten Müslümanlığı kabul etmeyip eski inancını sürdürmek, putperestliğe ve Mecusîliğe dair kitaplar okumak, evinde heykeller ve putlar bulundurmakla suçlandı. Ayrıca Soğd meliklerinden Merzübân b. Türgiş de mahkemede Üşrûsene halkının Afşin’e “İlâhlar ilâhı” diye mektup yazdığını iddia etti. Bunun üzerine Afşin.
“Bu doğrudur; dedeme, babama ve müslüman olmadan önce bana böyle hitap edilirdi. Kendimi onlardan aşağı görmek istemem” deyince, İshak b. İbrahim.
“Yazıklar olsun sana! Firavun ile aynı şeyleri söylüyorsun; nasıl müslüman sayılabilirsin!” dedi. Mahkeme heyetinin sünnet olup olmadığına dair sorusuna da tehlikeli bulduğu için sünnet olmadığı cevabını veren Afşin, kendine yöneltilen diğer suçlamaları ise reddetti. Sonunda mahkeme heyeti herhangi bir cezaya hükmetmedi; Afşin tekrar hapishaneye gönderildi. Halifeye bir iftiraya mâruz kaldığını bildirdiyse de affedilmedi. Bu ise Mu’tasım ve çevresindekilerin onun müslüman olmadığına inandıklarını göstermektedir.
Afşin, Şaban 226’da [Haziran 841] hapishanede öldü. Cesedi gündüz Bâbü’l-âmme’de bir müddet teşhir edildikten sonra yakılıp külleri Dicle’ye atıldı. Evinde yapılan aramada mücevherlerle süslü putlar, heykeller ve Mecusîliğe dair Zerâneye adlı bir kitap bulundu.
TDV İslam Ansiklopedisi