Rönesans’ta Resim ve Heykel Sanatı
“Yeniden doğuş” anlamına gelen Rönesans’ın İtalya’da başlangıcını Giotto’ya kadar indirmek olanaklıdır. Rönesans’ın lS.yy’ın sonuna değin olan evresine Erken, 16.yy’m birinci yarısına Yüksek, ikinci yarısına ise Geç Rönesans denilmektedir. Avrupa’nın öteki ülkelerine ancak, İtalya’da doruk noktasına eriştiği 16.yy’da yayılmaya başlamıştır. Rönesans terimi mimarlık ve plastik sanatlarda Eski Yunan ve Roma sanatının ölçütlerine bilinçli bir geri dönüş ve bu ölçütlerin uygulanışı olarak tanımlanabilir. Amaç, buradan yola çıkarak uyum ve dengeyi sağlamak ve yetkin bir güzellik anlayışı yaratmaktır. Rönesans sanatçıları özellikle mimarlık ve heykelcilik alanlarında klasik yapıtlardan doğrudan yararlanmışlar, resim alanında ise geçmişten hiçbir örnek kalmadığı için bu yararlanma daha dolaylı olmuştur.
Erken Rönesans’ın en önemli merkezi Floransa’ ydı. Massaccio, 1420’lerde yarattığı üç boyutlu mekânlar ve hacimli anıtsal figürleri ile bu dönemin en önemli temsilcisi sayılır. Onu izleyen Uccello, Andrea del Castagno, Fra Angelico, Fra Filippo Lippi ve Botticelli gibi sanatçılar perspektif, renk ve ışık, dramatik ve çizgisel anlatım, desen araştırmalarına girmişler, ancak bir önceki dönemin sanat anlayışından tümüyle kopamadıkları için yapıtlarında, hareketsizlik, belli bir katılık ve ifadesizlikten de kurtulamamışlardır. Floransa’dan başka Piero della FrancescoOrta İtalya’da, Antonello da Messina Napoli’de, Crivelli ve Bellimler Venedik’te, Mantegna da Padova’da etkinlik gösterm işlerdir.
Yüksek Rönesans döneminde Floransa’nın yerini Roma ve Venedik almıştır. Bu dönemin en önemli üç ustası Leonardo da Vinci, Michelangelo ve Raffaello, sanat yaşamlarına Floransa’ da başlamış, olgunluk dönemlerini Roma’da yaşamışlardır.
Yüksek Rönesans, Venedik’te Giorgione ve Titian’ın çevresinde gelişmiştir. Giorgione manzara ile figürün bağımsız birer tür olmasına katkıda bulunmuştur. Titian ise geleneksel kompozisyon düzenlemesinden uzaklaşmış, renk kullanımındaki ustalığı ile resme olağanüstü bir canlılık kazandırmıştır. Tüm yaşamını Parma’ da geçiren bir başka Yüksek Rönesans sanatçısı da Correggio’dur. Daha çok dinsel konulan işlemiş, figüre dekoratif bir hareket getirerek önem kazanmış ve bu niteliği ile öncü olmasa da Maniyerizm ’i hazırlamıştır.
Bu dönemin öbür ressamları arasında Fra Bartolommeo (1475-1517), Mariotto Albertinelli (1474-1515), Palma Vecchie ve Andrea del Sarto sayılabilir. Geç Rönesans resmi ile Maniyerizm arasında kesin bir sınır çizmek çoğu kez olanaksızdır. Ancak Tintoretto ve Veronese gibi sanatçılar maniyerist öğeler taşımakla birlikte Geç Rönesans’ın son temsilcileri olarak da nitelenirler. Tintoretto kendinden önceki ustaların tüm özelliklerinin bir bireşimini oluşturmuş, ayrıca güçlü diyagonal çizgileri ve tek renkli (monokrom) resimlerinde ışık-gölge kullanımı ile dramatik anlatımı en uç noktaya vardırmış-tır. Veronese, Tintoretto’dan daha süslemeci bir nitelikle çalışmış ve daha az dramatik bir anlatım benimsemiştir.
Heykel alanında Erken Rönesans döneminde, önceleri mimarlığa bağlı heykel anlayışı sürmüştür. Sanatçılar heykelleri, klasik mimarlık öğeleriyle donanmış nişler içine yerleştirmişlerdir. Giderek heykel yapıdan koparak bağımsız bir niteliğe kavuşmuştur. Ancak ister yapıya bağlı, isterse bağımsız olsun, Rönesans’ta heykel insan vücudunun güzelliğini ve gücünü betimlemiştir. Donatello’nun Davud’u Antik Çağ’dan sonra yapılan ilk çıplak çalışma olarak önem kazanır. Gene bu dönemde Verrocchio, gelişmiş tekniği ve aynntıcılığı ile, Antonio Pollaiuolo da (ykş. 1432-1498) figürü hareketlendirmesi ile önem kazanmıştır. Ayrıca Antonio Rosselino (1427-1478), Francesco Laurana (ykş. 1425-1502) ve Desiderio da Settignano (1428-1464) gibi heykelciler portre büstleri, Della Robbia kardeşler de sırlı ve çok renkli terakota (pişmiş toprak) bezemeleri ile tanınmışlardır. Yüksek Rönesans’ m resimde olduğu gibi, heykelde de en önemli temsilcisi Michelangelo’dur. Yapıtlarında, güzellik ve uyumun yanı sıra dramatik anlatım da önem kazanmıştır.
Geç Rönesans’ta, mimarlıkta olduğu gibi heykelde de Rönesans’ın klasik ilkelerinden kopmalar başlamış, özellikle gerilim, hareket ve aşın duygusallık önem kazanmıştır. Bu nitelikleri ile Andrea Sansovino’nun(1468-1579), Baccio Bandinelli’nin (1493-1560) ve Cellini’nin yapıtlan bir yerde Maniyerizm ile örtüşmeye başlamış, Giovagni di Bologna’mn heykelleri ise bu akımın ilk örneklerinden sayılmıştır.
Rönesans, Avrupa’ya 16.yy’da daha çok İtalyan sanatçılar aracılığıyla yayılmıştır. Heykel alanındaki çalışmalar özellikle yapilann dış süslemelerinde ve mezar anıtlannda yoğunlaşmıştır. Resimdeki etkileşim mimarlık ve heykele oranla daha yoğun olmuş, Fransa’da maniyerist eğilimli Fontainebleau Okulu bu üslubu uygulamış, Almanya’da ise Dürer, Grünewald, Holbein ve Cranach, Rönesans üslubunu kendi Kuzeyli özellikleri ile özgün bir bireşime ulaştırmışlardır. Gotik geleneklere olan bağlılığından ötürü Hollanda’da Rönesans uzun süre etkilerim gösterememiş, ancak Lucas van Leyden, Dürer’in baskılan aracılığı ile Rönesans üsluba yaklaşmıştır. Quentin Massys’ın resimlerinde ise doğrudan Leonardo’nun etkileri sezilir.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi