MAYER, Julius Robert (1814-1878)
Alman, hekim ve fizikçi. Isının mekanik eşdeğerini bulmuş, enerjinin korunumu ilkesini ilk önerenlerden biri olmuştur.
25 Kasım 1814’te Württemberg’deki Heilbronn’ da doğdu, 20 Mart 1878’de aynı kentte öldü. 1832’de Tübingen Üniversitesi’nde tıp öğrenimine başladı. 1837’de gizli bir öğrenci derneğine katıldığı gerekçesiyle okuldan bir süre uzaklaştırıldıysa da bir yıl sonra diplomasını aldı. 1839-1840 yıllarını Paris’te geçirdi, ardından bir Hollanda ticaret gemisinin bir yıllık Uzakdoğu seferine hekim olarak katıldı. 1842’de Heilbronn’a yerleşip, bir yandan serbest hekimlik yaparken, bir yandan da giderek ilgisini çeken enerji konusunda kuramsal çalışmalarını sürdürdü. Kişisel sorunlar, çalışmalarının umduğu ilgiyi görmemesi ve bilimsel görüşleri konusunda öncelik tartışmaları nedeniyle yıpranan Mayer, 1850’de intihara kalkıştı, daha sonraları da ruhsal bunalım geçirerek birçok kez akıl hastanesinde tedavi gördü. 1860’tan sonra bilimsel çalışmaları ilgi görmeye başladı. 1870’te Fransız Bilimler Akademisi’nce ödüllendirildi, 1871’de de Londra’daki Royal Society’nin Cop-ley madalyasını aldı.
Mayer’in enerji konusundaki çalışmaları, gemi hekimi olarak Cava’da bulunduğu sıralar tedavi ettiği kişilerde, toplardamardan aldığı kirlenmiş kanın hemen hemen atardamardaki temiz kan gibi açık kırmızı renkte olduğunu gözlemlemesiyle başladı. Vücut ısısının, solunum yoluyla kana geçen oksijenin yakılmasına dayanan kimyasal bir süreçten kaynaklandığı bilindiğinden, Mayer, tropik iklimde yaşayan kişilerde vücut ısısını belirli bir düzeyde tutmak için daha düşük bir metabolizma hızına ve dolayısıyla daha az oksijene gereksinim duyulacağı, yalnız atardamarlardaki değil toplardamarlardaki kanın renginin de açık kırmızı olmasının bu olgudan kaynaklandığı sonucuna vardı. Alınan besinin kimyasal enerjiye dönüştürülmesinde etkili olan fizyolojik mekanizmaları bir hekim olarak ele alırken, insan vücudu ile çevre arasındaki etkileşimden yola çıkarak enerji kavramını daha iyi anlayabilmek amacıyla da ısı ve mekanik iş arasındaki ilişkiyi incelemeye başladı.
Heilbronn’a döndükten sonra “kuvvet” terimiyle tanımladığı enerji ile ısının ilişkisini inceleyen Mayer, bir gazın sabit basınç ve sabit hacimdeki özgül ısıları arasındaki farktan yola çıkarak ısının mekanik eşdeğerini saptayan çalışmasını 1842’de, Leibig’s An-naletı’âe yayımladı. Böylece ısı ile iş arasında bağlantı kuran Mayer, 1845’te yayımladığı bir makalede toplam enerjinin hiçbir zaman yitirilmediğini, fiziksel ve fizyolojik sistemlerdeki kimyasal, elektriksel, manyetik ya da herhangi türden enerjinin yok edilmeyip ancak başka enerji türlerine dönüştürülebileceğini ileri sürdü. Canlılardaki enerji dönüşümünü de ele alarak, Güneş ısısının ve ışığının bitkilerce kimyasal enerjiye, bu enerjinin de hayvanlarda vücut ısısı ve kas etkinliğine dönüştürüldüğünü vurguladı, kaslardaki enerji tüketimini bir ölçüde dirimselci bir yaklaşımla ele alan Liebig’i eleştirdi.
Yer’deki enerjinin temelde Güneş’ten kaynaklandığını, Güneş enerjisinin ise kimyasal tepkimelerle değil, Güneş yüzeyine düşen, daha çok göktaşı biçimindeki yıldızlararası maddenin kinetik enerjisinin ısı ve ışık enerjisine dönüşmesiyle sağlanabileceğini ileri sürdü. Ay’ın çekim kuvvetinin Yer’in kendi ekseni çevresindeki dolanımını yavaşlatması gerektiğini, böylece yerkabuğunun zamanla soğuyup büzülmesi nedeniyle artması gereken dönme hızının dengelendiğini öne süren Mayer, bu savıyla, enerjinin korunumu kavramını vücut ısısından gökcisimlerin hareketine dek çok geniş bir alana uygulamış oluyordu.
Mayer, canlıların ısı üretimini fizyokimyasal bir süreç olarak değerlendirmiş, böylelikle o dönemde fizyolojide giderek önem kazanan mekanik yaklaşımı desteklemiş ve enerjinin korunumu düşüncesiyle fiziğe temel bir yasa kazandırmıştır. Ne var ki, yapıtları başlangıçta gerekli ilgiyi görmediği ve geniş bir çevreye ulaşamadığı için, çalışmalarının o dönemin kuramsal gelişmesinde pek az etkisi olmuş, ısının mekanik eşdeğerliliği konusunda, bu alanda değerli deneysel çalışmalar yapan Joule’un, enerjinin korunumu konusunda da daha temelli kuramsal çalışmaları nedeniyle Helmholtz’un önceliği benimsenmiş, ancak 1860’lardan sonra Mayer’in katkıları başta Helmholtz ve Clausius olmak üzere birçok kuramcı tarafından değerlendirilebilmiştir.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi