MALİK b.ENES (712-795)
Arap din bilgini. Maliki mezhebinin kurucusudur.
Medine’de doğdu, aynı kentte öldü. Tam adı Ebu Abdullah Malik b. Enes b. Ebi Âmir’dir. İlk din bilgilerini amcasından edindikten sonra Rabia b. Ferruh’tan fıkıh, Nafi b. Nuaym’dan kıraat okumuştur. O dönemde en ünlü fıkıh bilginlerinin, Medine’ de düzenledikleri toplantılara katılmış, fıkıh konularını içeren açıklamalardan yararlanmış, bir yandan da bu alandaki özel çalışmalarını sürdürmüştür. Malik b. Enes fıkıhtan başka Hadis, tefsir konularıyla da ilgilenmiş, türlü sorunlarla ilgili fetvalarında Peygam-ber’in yolunu (sünnet) izlemiştir.
Medine Okulu
Malik, İslam hukukunda, Medine Okulu diye adlandırılan çığırın öncüsüdür. Bu çığır, Medine’de eski ve geleneksel Arap hukukunun İslam dini ilkelerine göre, yeniden düzenlenmesi temeline dayanır. Hukukla yaşam arasında, dinden kaynaklanan bir bağlantının bulunduğu görüşünden yola çıkan bu öğretiye göre, insan davranışlarını yönlendiren Kuran yargıları ve Hadis’ler (sünnet) olmalıdır. el-Muvatta adlı yapıtında hukuk sorunlarını, yeniden düzenlerken, halkın benimsediği geleneksel kuralları göz önünde bulundurmuş, peygamber ve dört halife döneminden beri Medine halkının uyduğu icma yöntemini (başkalarının görüşlerini alma) kıyas’ı (tasım) işlemiş, hukuk sorunlarının açıklanışında bu iki yönteme başvurmanın yararını vurgulamıştır.
İnsan ve eylem
Malik’e göre insanın imanı ile eylemleri arasında bağlantı vardır, iman yalnız bir kavram, bir soyut inanç anlamını içermez. İnanan kimsenin eylemlerinde de imanına uyması, onu kılavuz edinmesi gerekir. İslam dininde imanı başka, davranışı başka olmak gibi bir durum yoktur. Kişinin imanı eylemlerine yansır. Öte yandan insan kendi eylemlerinin yaratıcısı değildir, yazgı vardır. Tanrı engin bilgisiyle insanın ne yapacağını önceden bilir, yazgı bu tanrısal bilmenin açıklanışıdır. Kişi, Tanrı öyle buyurduğundan dolayı eylemde bulunmaz, hangi tür eylemde bulunacağını Tanrı önceden bildiği ve bunu yazgıya dönüştürdüğü için öyle davranır.
Suçun niteliği kişiyi dinsiz saymaya yetmez. Mümin büyük bir suç işleyebilir, bu durumda doğruluktan ayrılmış olur, imansız sayılmaz, imana aykırı davranır. Ancak imana aykırı davranmak, imanla eylem arasındaki bağlantının ortadan kalkması değil, belli bir süre için, gevşemesidir. Tanrı böyle davranan bir kimseyi dilerse bağışlar, dilerse cezalandırır.
Malik, Tann’nın görünüş alanına çıkamayacağını ileri süren mezheplere karşı çıkarak, dilediği kimseye görünebileceğini söyler.Bu konuda Kuran’dan örnekler getirir. Tur-i Sina’da Musa’ya göründüğünü, ahrette bütün müminlere görüneceğini açıklar. Ona göre, Tanrı görünmez demek doğru değildir, çünkü görünüp görünmemek Tanrı’nın istencine bağlıdır, bunu da insan bilemez.
İmam ve seçim
İmamlık konusunda, Malik, Kureyş kabilesini tutmuştur, imamın ancak o kabileden gelen bir kimse olabileceği görüşünü savunmuştur. Bu konuda “imam Kureyşliler arasından seçilmelidir” anlamını içeren Hadis’e bağlanmıştır. Ona göre bütün Müslümanların Kureyş kabilesinden seçilecek bir imamı tanımaları gerekir. Bunun karşıtı Müslümanlar arasında çekişmelere, bölünmelere yol açacağından, doğru değildir.
Malik’in kurduğu Maliki mezhebi Mısır, Kuzey Afrika ve Sudan’da yayılmış, Hicaz’da yandaşlar bulmuştur.
• YAPITLAR (başlıca): Kitabu’l-Muvatta, (ö.s), 1863, (“Savaşta Ezilmişlerin Kitabı”); Kitabu’s-Sünen, yazma, (“Uyulacak Kurallar Kitabı”); Kitabu’l-Menasık, (“Hac Kılavuzu”); Kitahu’l-Mücalese, (“Toplantılar Kitabı”), yazma.
• KAYNAKLAR: İ.A. Çubukçu, N. Çağatay, İslam Mezhepleri Tarihi, 1976; De Lacy O’Leary, İslam Düşüncesi ve Tarihteki Yeri, 1971.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi